Veli Toprak

Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri


Скачать книгу

l, annesinin adı Hatice’dir. Ankara İncirli İlköğretim Okulu ve Gazi Lisesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi ve Manisa Gençlik ve Spor Akademisi mezunudur. Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Beden Eğitimi ve Spor Ana Bilim Dalı’nda yüksek lisansını, 2003 yılında doktora eğitimini tamamladı. 2012 yılında doçent oldu. Çalışma hayatına 1987 yılında başlayan Özdağ milletvekili seçildiği 2011 yılına kadar çeşitli kurumlarda görev yaptı. 1975 yılında üniversite öğrencisi olarak Manisa Ülkü Ocaklarında başlayan siyasi faaliyetleri, kuruluşunda rol aldığı Büyük Birlik Partisinin (BBP) çeşitli kademelerinde (MKYK, MYK, YİK) 17 yıl boyunca devam etmiştir. Yazıcıoğlu’nun vefatından sonra BBP’den istifa etmiştir. 2011’de AK Partiden Manisa milletvekili seçildi. 2015’te ikinci defa vekil oldu ve 12 Eylül 2015 tarihinde yapılan kongrede MKYK üyesi seçildi. Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu. Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu Üyeliği, Soma Maden Kazası ve Maden Kazaları Araştırma Komisyon Üyeliği, FETÖ Darbesini Araştırma Komisyon Başkan Vekilliği görevlerinde bulundu. 12 Eylül 2019 tarihinde istifa etti ve Gelecek Partisi Kurucular Kurulu üyesi oldu. Hâlen Genel Başkan Yardımcısıdır. Özdağ’ın yayımlanmış altı adet kitabı ve çok sayıda makalesi mevcuttur. Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an Kursu Öğreticiliğinden emekli olan Huriye Özdağ ile evlidir ve iki kız evlat babasıdır.

      VELİ TOPRAK, 1978 yılında Sivas Şarkışla Samankaya köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokulu ve liseyi Şarkışla Lisesinde okudu. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünden mezundur. Üniversite yıllarında iken 1995 seçimlerinde haftalık Milliyetçi Çizgi gazetesinde mesleğe ilk adımını attı. Daha sonra Akit gazetesinde muhabir ve haber müdürü olarak çalıştı. 1998 yılında Yeni Şafak’a transfer oldu. DYP ve AK Parti muhabirliği ve TBMM’de parlamento muhabiri olarak görev aldı. 2006’da Vatan gazetesine geçti. 3 yıl çalıştıktan sonra Habertürk gazetesinin kuruluşunda yer aldı. Ancak iki aylık çalışması sonrasında gazete yönetimi tarafından işten atıldı. 8 ay mesleğe mecburi ara verdi. 2009’da Sözcü’de yeniden gazeteciliğe başladı. Hâlen aynı gazetenin TBMM büro şefliğini sürdürüyor. Sürekli basın kartı sahibi olan Toprak, Nurcan Toprak ile evlidir. Elif Naz ve Ömer Asım isminde ikiz çocuk babasıdır.

      ÖN SÖZ

      En simgesel, en berrak, en yalın ve en açık şekilde Müslüman dünyası, Tanzimat Fermanı’ndan (3 Kasım 1839) bu yana acısını her geçen gün biraz daha hissettiren bir kaht-ı rical yaşamaktadır.

      Devlet yönetiminden bürokrasiye, sanattan üretime kadar hemen her alanda dehşet verici bir “adam fukaralığı” görülmektedir.

      Bugün dünyadaki üretime en az katkısı bulunan ama ürettiğinden katbekat fazlasını tüketen İslam dünyası, Batı medeniyetinin “yancısı” pozisyonunda hâlinden hiç de müşteki olmadan yaşamaktadır.

      Bugünkü sefaletimizin kaynağı salt Tanzimat Fermanı’ndan bu yana yaşadığımız kaht-ı rical değildir.

      Müslüman dünyası 5-6 yüzyıldır bilimin rafına bir A4 kâğıdı bile ilave edecek katkıda bulunamamıştır. Hâkim medeniyet meziyetini kaybeden, Batı medeniyeti karşısında komplekse giren Müslüman coğrafyası parıltılı isimler, adil liderler, karizmatik öncüler, domino etkisi üretebilecek filozoflar, çığır açıcı müteşebbisler yetiştirememiştir.

      Osmanlı’ya nazaran Cumhuriyet; “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” nesiller inşa etme konusunda daha efektif imkânlar sunmuştur. Cumhuriyet; insanımızı “kula kul” olmaktan, tebaa olmaktan, bende olmaktan uzaklaştırmıştır. Öyle ki “hanedanlık” döneminde Yıldız Sarayı’nın önünden geçme ihtimali olmayan bir köylünün, bir tornacının, bir kayıkçının çocuğu başbakan, cumhurbaşkanı olabilmiştir.

      “Hormonsuz” köylü, Horasan Ereni Muhsin Yazıcıoğlu, hem Cumhuriyet fikrinin parlak bir örneği hem de kısa bir zaman diliminde dahi olsa yüreklere ümit aşılayan bir isim olmuştur.

      Kalbinde her zaman Yusuf masumiyeti, bir Meryem Ana şefkati taşıyan, Muhammedî dürüstlükle kendini donatmış bulunan Muhsin Yazıcıoğlu, bir Samanyolu gibi hayatlarımıza dokunarak Rabb’ine rücu etmiştir.

      “Bu millet Hakk’ı sever ama güce de tapar.” diyerek tarihin başlangıcından bu yana toplumların oportünizmini fark etmiştir. Şair Ferazdâk buna benzer bir tespiti erken İslam toplumları döneminde yapar: “Dilleri hep Ali söyler, gözleri Muaviye gibi bakar.”

      Milletinin bu pragmatizmine rağmen kendisini milletine adayan Muhsin Yazıcıoğlu, devletinin de hışmına uğrar.

      Hayatı hercümerç bir şekilde yaşar. Fedakârlıklarının sınırı yoktur. Acı gerçeğin ve gerçekliğin farkındadır. Okuryazardır, hasbidir, merttir. Çok az insanının bir araya getirebildiği pek çok meziyeti kendi kişiliğinde mezcetmiştir.

      Kendisinden “bir oyu” esirgeyen kişiler tarafından bazı zamanlar bir sinema salonunu dolduracak kalabalıktan mahrum bırakıldığında bilir ki cenazesi milyonlar tarafından taşınacaktır.

      Nevi şahsına münhasır mümin, muvahhit ve milletinin hizmetkârı Yazıcıoğlu, aynı zamanda Türk milletinin nekrofili tarafını idrak etmiştir.

      Buna rağmen milletine küsmeyen, devletine muğber olmayan Yazıcıoğlu, kısa ömrüne asırlık bir hikâye yazmayı başarmıştır.

      Kaht-ı rical yüzyılında çoraklaşan yüreklerin vahası olmuştur Muhsin Yazıcıoğlu.

      Alperen diyarından gelen, Alperen gibi yaşayan, Alperen gibi ölen Yazıcıoğlu, kubbede ebediyete kadar işitilebilecek bir yankı bırakmıştır.

Yasin Topaloğlu

      ABDULLAH GÜL KİMDİR?

      AK Partiyi kuran troykanın (Erdoğan-Gül-Arınç) önemli ayaklarından biri. Dışişleri bakanlığı, başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yaptı. 1991’de Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte aynı dönemde milletvekili seçildi, yolları kesişti. Helikopter “kazası” sırasında cumhurbaşkanlığı görevinde idi. Onun gözüyle yaşananlar ve 18 yıllık arkadaşlığının bilinmeyenleri…

      11. CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL:

“Devletin Âcizliğini Hissettim, Rahatsız Olanlar Oldu…”

      Muhsin Bey’le tanışmanız ne zaman oldu, size göre nasıl biriydi?

      Muhsin Bey, Anadolu’nun yiğit evladı. Bu tabiri çok kullanırız, “Anadolu’nun yiğit genci, evladı.” Bunu zaman zaman çok düşünmüşümdür. Muhsin Bey böyle tarif edilecek biridir. Anadolu’nun gerçekten en yiğit evlatlarından biriydi. Allah gani gani rahmet etsin, mekânı cennet olsun.

      Muhsin Bey de ben de 1991 seçimlerinde milletvekili seçilerek Meclise girdik ama siyaseti önce de yaptık. Öğrencilik yıllarımız Türkiye’nin en kötü yılları idi. Yurtseverlik, vatanseverlik, ulvi davalar peşinde koşturduğumuz, şehit olan arkadaşlarımızın cenazelerini kaldırdığımız dönemlerdi. Muhsin Bey’in daha çileli dönemleri oldu. Uzun bir hapishane hayatı, haksız 12 Eylül sonrası. Daha sonra da milletvekili oldu, tabii olgun bir şekilde gelmiş oldu. Bunları şunun için söylüyorum: Bazı insanlar siyaseti değil, bizim kimimizin “dava” kimimizin başka şekillerde tarif ettiğimiz Türkiye’nin büyük sevdalıları olarak görmek istediğimiz, özlediğimiz Türkiye meselesi siyasetin çok üstünde olan bir şeydir.

      Siyaset resmi; milletvekili olursunuz, çeşitli makamlarda olursunuz. Bütün bunları, o özlediğimiz Türkiye için araç olarak görürsünüz. Muhsin Bey de böyle birisiydi. O en çileli, en fedakâr dönemlerini, öğrencilik yıllarında, sonraki yıllarını da hapishanelerde geçirip çok pişerek, olgun bir şekilde, küçük heveslerin ötesinde bir kişi olarak milletvekili oldu. Bazıları vardır, milletvekili olmak için çok uğraşırlar. Muhsin Bey bunun çok ötesinde hevesleri, düşünceleri, rüyaları olan bir insan olarak çilesini çekmiş gelmiş birisiydi.

“Hep Tutarlı, Dürüst”

      Milletvekilliği yaptığı dönemler hep tutarlıdır. Çünkü temeli çok farklı idi. Biz 1991 yılında ittifakla Refah Partisi, Milliyetçi Çalışma Partisi beraber seçilmiştik. Herkes birbirini tanıyor. Anlayışına, bakışına, davranışına göre