gördüm. Özellikle mahkeme sürecinin yavaş gittiğini, takip ediyordum. DDK’nın başındaki ve raporda çalışan arkadaşlar, oranın çok yavaş gittiğini, bazı şeyler yavaş gider de imkânlar elvermez, orada dikkat çekici bir yavaşlama-gönülsüzlük hissediyorlardı. Bunun üzerine Adalet Bakanı ve ilgililerin dikkatini çektim.
Cumhurbaşkanlığı göreviniz devam ederken size özel mektup, CD, bilgi geldi mi?
Mektuplar geliyordu. Bir gün bana özel bir zarf içinde bir CD göndermişlerdi. Yanımdakilerle baktık, “Efendim biz iyi niyetle oraya gittik, kurtarma çalışmalarını, gördüğümüz kadarıyla sizin açıklamalarınızı görünce şüphelenmeye başladık.” diye. Tabii isimsiz göndermişler. O CD’de resimler vardı. Dayanamadım, o zaman “Bu aygıtları keçiler mi söktü!” diye demeç vermiştim.
Gerçekten bu iş ne olursa olsun, bu basit bir helikopter, karmakarışık değil. VIP statüsünde bir helikopter değildi. Bazen buradan kalkıp bir yere gidiyoruz. Dönüp baksak kaç tane kural hatası yapmışız. Böyle de olabilir, başka türlü de olabilir. Ama önemli olan şey, otoritenin bütün bunları hiçbir tereddüt olmayacak şekilde netleştirmesi, şüpheleri giderici bir çalışmanın yapılması. Burada hâlâ dava devam ediyor. Yine devlet sisteminin, mekanizmalarının çürük olduğunu görüyorum.
Helikopterin parçalarını söken iki kişinin 15 Temmuz akşamı Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın otelini basan kişilerle aynı adam olduğu tespit edildi.
Çok önemli bir nokta. Onlar niye sökülür, ne olur, bunları alıp satacak mısın? O talimatlar nasıl verilmiştir. Daha önce yapmışlar mı? Mahkeme soracak, gidip evine bakılacak, evinde 10 tane var mı?
Eşinin feryadını anlamak lazım. O zaman kendisiyle de konuştum. Davet ettim, konuştum. Çok öfkeliydi, anlayışla karşıladım. Hangimizin başına gelse o öfkeyi göstermeyiz! Nitekim çok haklı olduğu da ortaya çıktı. Görüyoruz bunu. Birçok şey sürüncemede kaldı. Muhsin Bey çok büyük bir kayıp. Bugünleri görse, kimleri görse ne derdi? Doğruya doğru derdi. Birçok insan doğruyu, yanlışı görmüştür ama o cesaretle, yüksek sesle bunu söyledi.
1991-2009 arasında önemli anekdotunuz var mı? Tezkerenin geçmemesi ile ilgili nasıl bir duruş sergilediniz, görüşmeleriniz oldu mu?
Oluyordu ama Muhsin Bey bizi destekliyordu. Muhsin Bey o dönemlerde açık konuşmalar yaptı, beni de çok cesaretlendiriyordu. 2007’de cumhurbaşkanlığı adaylığım için “Hiç yılma.” diyordu. Bu tip ayak oyunlarını (367 krizi) çok yaparlar, sağlam durmamı, vazgeçmememi birkaç kez söyledi…
ABDÜLLATİF ŞENER KİMDİR?
1991 seçiminde RP’den milletvekili adayı olduğunda Yazıcıoğlu ile “kutsal ittifak” (RP-MÇP-IDP) listesinde birlikte milletvekili seçildiler. REFAHYOL Hükûmeti’nde (1996-1997) Maliye bakanlığı yaptı. 2001’de AK Partinin kurucu teşkilat başkanı idi. 58 ve 59. Hükûmetlerde başbakan yardımcılığı yaptı. 2007’de kendi isteğiyle aday olmadı, AK Partiden istifa etti. Türkiye Partisini kurdu, daha sonra kapattı. 2018’de CHP’den Konya milletvekili seçildi.
ESKİ MALİYE BAKANI, BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER:
Yazıcıoğlu ile ne zaman tanıştınız, hangi yıldı hatırlıyor musunuz?
Evet hatırlıyorum. İlk karşılaşmamız ve aramızdaki hukukun gelişmesi 1991 yılındaki genel milletvekili seçimiyle başlamıştır. Bu seçimlerde ben ilk kez milletvekili adayı olmuştum. Bir ittifakla partilerimiz seçime giriyordu. Refah Partisi, Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi. Üç parti ittifakla seçime girmiştik. Sivas’tan sadece RP ve MÇP’nin milletvekili adayları vardı. 2 aday MÇP’den, biri Yazıcıoğlu, diğeri Mustafa Mit, 4 aday da RP’dendi. İttifak kesinleşip seçim kampanyası başlayınca biz daha önce seçim çalışmasına başlamıştık. Muhsin Bey aday listeleri kesinleşince ertesi gün Sivas’a geldi. Birlikte programlar yapıldı. RP-MÇP’li adaylarla bazı yerlerde birlikte konuşmacı olduk. Seçmende ittifak algısını oluşturmak için birlikte programlar yapıldı. İlk çalışma programında Şarkışla ve Gemerek ilçelerinde birlikte gezdik. İlçe merkezlerinde ve büyük köylerde birlikte dolaştık. Onun aday sıralamasındaki yeri benden önce olduğu için protokolde de buna uyardık, ana konuşmacı Muhsin Bey olurdu. Seçim çalışması sırasında tabanda ittifakın çok iyi desteklendiğini hissettim. Bütünleşme vardı. İttifak öncesi de köyleri dolaşıyorduk ama ittifakla birlikte Sivas’ta ilginin arttığını kalabalıklardan ve coşkulu tezahüratlardan gördüm.
Hiç unutmuyorum, Yeniçubuk pazarı vardı. Pazarda, bir binanın balkonundan hitap ettik. Çok kalabalıktı pazar yeri. Tezgâhlar olunca yüksek bir noktadan hitap etme ihtiyacı olmuştu. Muhsin Bey de ben de orada konuşma yaptık. Büyük bir coşkuyla karşılandık. O bölgenin beldelerinde de aynı coşkuyu gördüm. Güzel bir kampanya oldu.
Özal’lı yıllarda ne RP ne de MÇP barajı aşmıştı. 1991 seçimlerinde 6 milletvekilinin 4’nü de Sivas’ta ittifak çıkardı. Tam bir zaferdi.
Seçim çalışmasını yürütürken Yazıcıoğlu’na gösterilen ilgi bir milletvekili adayının ötesinde bir “genel başkan” gibi miydi? Farklı bir gözlem yapabiliyor musunuz?
Ülkü Ocakları genel başkanlığı yapması sebebiyle, MÇP tabanında geniş bir kitle, onu o zaman bir lider gibi görüyordu. Doğal lider gibi. İnsanların gönlünü kazanmış. Bu uzaktan görüntü ile oluşacak bir şey değil. İkili ilişkilerinin de çok yoğun olduğunu biliyorum. Milletvekili olduktan sonra da onu gözlemledim. İnsanlarla çok ilgilenirdi, bazen Mecliste odasının önünden geçtiğimde kapısında uzun bir kuyruk olurdu. Sivas’ın merkezinden, ilçelerinden, köylerinden her zaman ziyaretçisi olurdu. Hepsiyle ilgilenirdi. Sorunlarını dinler, çözüm arardı.
MÇP örgüt olarak Sivas’ta güçlü idi. Hatta açık düşüncem şu; partide kalsa kesin genel başkan olurdu. Sadece benim değil herkesin kafasında Muhsin Bey’in Türkeş sonrasında lider olacağı düşüncesi hâkimdi. MÇP tabanında daha güçlü idi bu anlayış. BBP’yi kurmak üzere ayrılınca, istifa edince doğrusu biraz üzüldüm. Ayrıldığı günlerde Sıhhiye’de bir ofisi geçici kullandığını duydum. Ziyarete gittim. “Hakkında hayırlısı.” olmasını diledim. Ama ayrılmasa burada (MÇP) istikbali olacağını da söyledim kendisine. O da dedi ki “Aslında ayrılmamız gerekiyordu. Ayrılmak durumunda kaldım… “ Ayrıntısını sormadım.
Zorunlu bir ayrılık gibi mi anlattı?
O da aslında ayrılmamız gerekiyordu deyince detayını sormadık. “Ama.” dedi, “Ne yapacağımız konusunda kesin kararlı değiliz.” diye ilave etti. “ ‘Yani bir dernek faaliyeti mi sürdürürüz, partileşme sürecine mi gideriz?’ karar vermedik daha.” dedi. Ayrıldığı gün parti kurma fikri kesinlikle kendisinde yoktu. Dernekleşme gibi görüşleri vardı. Dernek faaliyetleri daha bağlayıcı ve sınırlıdır. Kendi tabanına daha geniş ulaşacağı bir faaliyet alanı oluşturması doğal. Sonra partileştiler.
BBP’yi kurduktan sonra güçlü, heyecanlı bir kitlesi vardı. Örgüt ve parti tabanı, diğer büyük kitle partilerinin