görüyorum. Neden? Oradaki gazetecinin (İsmail Güneş) telefonunun çalıştığı belli. Kazadan sonra arıyor. Hepsinin telefonu var. Birinin telefonunun açık olduğu kesin ortada, arama yapmış çünkü. Durumunu anlatmış. Bildiğim kadarıyla helikopterlerde, uçakta olduğu gibi telefon kapatma yok. Böyle bir gerekliliğin olmadığı hava aracında, öyle anlaşılıyor ki hepsinin telefonu çalışıyor. Telefondan sinyal almanın, yer tespitinin mümkün olduğunu düşünüyorum. Yer tespiti yapılmadığına göre, niye yapılmadığını da sormak gerekiyor. Üstelik o bölgeye aramaya giden vatandaşların yolu çevriliyor, resmî aramalar başka yerlerde yapılıyor. Bunları birlikte düşündüğümüzde, vefatı ile ilgili hâlâ soru işaretlerinin var olduğu düşüncesindeyim. Ama bunun arkasındaki neden nedir, bunu birileri planladı ise niye yapmıştır, bu konuda hiçbir kanaatim yoktur. Özel anlamda bir duyumum da yoktur.
BİLAL HABEŞİ ÖZKAYNAR KİMDİR?
Yazıcıoğlu’nun 2007-2009 yılları arasında TBMM’deki özel kalem müdürü. BBP kurulduğu günden beri yanında oldu. Meclis danışmanlığını yaptı. Kritik görüşmelerinin bazılarına şahitlik etti.
MECLİS DANIŞMANI BİLAL HABEŞİ ÖZKAYNAR:
Aslen Sivaslıyım. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun son kez seçildiği 2007’den itibaren Meclis danışmanlığını yaptım. Ondan öncesinde rahmetli Başkan ile 1992’de Milliyetçi Çalışma Partisinden (MÇP) ayrıldığında birlikte hareket ettik. Partinin kurulma aşamasında çok uğraştık, il il gezdik. Rahmetli Başkan vefat edene kadar 1992’den itibaren her şartta, her ortamda yanındaydım. Son dönemde de genel başkan danışmanıydım. 2007 seçimlerinde yine Sivas’ta beraberdik. Her seçimde yanındaydım. 1995’te de Orhan Kavuncu’nun (Adana Milletvekili) danışmanlığını yaptım. Bu sebeple Başkan ile çok anım oldu. Çok paylaşımlarımız oldu. Arabada diz dize gidip geldiğimiz zamanlarımız oldu.
Yazıcıoğlu’na Türkiye’nin her yerinden, kurumlardan bilgi/belge gelirdi. Sizin şahit olduğunuz bu tür bir olay var mı?
En ilginçlerinden bir tanesini paylaşmak istiyorum. Bir gün rahmetli Başkan’a birileri bir çuval kaset, CD, görüntü getirdi. Birileri işte, bu kayıtları yapanlar ya da ele geçirenler. Bu kayıtların, görüntülerin başka ellere geçebilme endişesiyle, yanlış ellere geçebilme endişesiyle başkana teslim etmek istediler. “Bunlar çok tehlikeli görüntüler. Bir şekilde kaydedildi, bir şekilde ele geçirildi. Bunun içinde sanatçılar var, siyasetçiler var, iş adamları var, devlet adamları var, askerler var. İşte insanların zaaflarından, zafiyetlerinden faydalanılarak kimi oyunla, tezgâhla kimi de takiple elde edilen görüntüler. Bu görüntülerin her biri Türkiye’nin gündemini değiştirip sallayacak nitelikte. Bunları emanet edecek kimseyi bulamıyoruz. Bizde de kalamayacak. En güvenli olarak sizi biliyoruz. Size teslim etmek istiyoruz.” dediler. Başkan da “Ben kimsenin uçkurunun bekçisi, kayıtçısı değilim. Gidin ne yapıyorsanız yapın! Beni bunlara bulaştırmayın.” dedi. Onlar da “Başkan’ım bunlar çok kritik. Çok insanı zora, sıkıntıya sokacak. Türkiye’de gündemi değiştirecek, yerle bir edecek belgeler, görüntüler.” dediler.
Ne oldu, almadı mı bu dosyaları?
Bu konuşmaya ben şahidim. Sonra Genel Başkan’ı ikna ettiler. Genel Başkan’ın zaafını biliyorsunuz. Duyarlı, “devlet” dediğiniz zaman, “millet” dediğiniz zaman Genel Başkan bütün direncini indirir. Bütün kurallarını değiştirir. Onun için kendi siyasi ikbalinden, geleceğinden vazgeçerdi. Kazanacağı yerde bile bırakırdı.
Başkan öyle deyince duyarlılığından dolayı aldık. Ama sonrasını, akıbetini bilmiyorum. Başkan onları kime emanet etti? Emanet edeceği kimse de yoktu onu biliyorum. Bir gün partiden çıktık, Yılma Durak ile beraber Kurtuluş’taki camide cuma namazını kıldık. Yılma Durak da oradaydı. “Şuradan Kızılay Başkanı’nın yanına bir ziyarete gidelim.” dedi. Yılma Durak’ın ablası ölmüştü, onun için söyledi. Kızılay binası da partiye yakın. Oradan çıktık, Kızılay binasına gittik. Kızılay Başkanı, Yılma Durak, ben, bir Kızılay Yönetim Kurulu üyesi partili bir arkadaş vardı. Orada Başkan’ım aynısını söyledi: “Bana öyle CD’ler, öyle görüntüler teslim edildi ki Türkiye’de yer yerinden oynar. Ama maalesef bu görüntüler bizim devlet adamlarımızın. Devlete zarar geleceği için bunlar kalacak. Bunların çıkmaması lazım. Bunlar da bana teslim edildi.” dedi.
Bu görüntüler 2010’lu yıllarda çıkan kasetler mi? Başka var mıydı?
Muhtemelen bazıları vardı ki ara ara bunlar çıktı. Deniz Baykal çıktı. MHP’ye yapılan operasyon. Bunlar ara ara çıktı, çıkıyor da. Belki bazılarınınki başka ellerde ki çok rahat baskı yapıyorlar. Bunlar üzerinden dizayn ediyorlar.
Mecliste soru önergelerini verdim, konuşma metinlerini yazdım. Kosova üzerine yoğunlaştı. Dostluk Grubu başkanı olmuştu. Hatta Kosova bağımsızlığını ilan etmeden 1-2 gün önce telefon ettiler. “Biz bağımsızlığımızı ilan ediyoruz.” dediler ve onun üzerine ben gündem dışı söz almıştım. Başkan, Kosova’nın bağımsızlığı ile ilgili gündem dışı konuştu. Rahmetli Başkan’ın bir lafı vardı: “Evlad-ı diyar”. O topraklarla bağlantıları vardı. Oralara çok değer veriyordu, önem veriyordu. Biliyorsunuz Çeçenler ne zaman paraya sıkışsa koşup geliyorlardı. Parasal olarak yardım istiyorlardı. Çünkü onların paraya ihtiyacı vardı, adama ihtiyacı yoktu. Onun dışında da halk nezdinde oluyordu, vatandaş nezdinde özel duygusal anlar, duyarlı anlar oluyordu.
Dağlıca baskınında Başkan Almanya’daydı. Olayı Almanya’da öğrenmişti. Apar topar geldi, aldık. “Beni Başbakan ile görüştürün.” dedi. O zaman Sayın Tayyip Erdoğan başbakandı. Aradık, Mecliste görüştüler. Mecliste uyarılarda bulundu. Hatta özel kalemde Mehmet Şimşek (bakan) falan da bekliyordu. Onları beklettiler, genel başkan görüştü. Tayyip Erdoğan’ın, Başkan’ın cenaze taziyesine gittiğinde Gülefer Hanım’a bir sözü var. Der ki, “Muhsin Bey benim kardeşim gibiydi. Beni birçok defa uyardı ve uyarılarında da hep haklı çıktı.”
O dönemde asker ile Erdoğan arasında ilişki kurdu mu?
Dağlıca baskınından sonra biliyorsunuz bir tezkere çıktı ve o tezkere uzun süre kararnameye dönüşmedi. Asker geldi, Başkan’dan randevu istediler. Dışarıda bir yerde TSK yetkilileriyle Başkan görüştü. “Başkan’ım tezkere çıktı. Dağlıca’nın cevabını vermek istiyoruz. Ancak bu tezkerenin kararnameyle devredilmesi lazım. Yetkilendirilmemiz lazım. Sayın Başbakan bizi yanlış anlar. Anlayamaz. Siz bizi anlıyorsunuz. Dilimizden anlıyorsunuz. Sayın Başbakan’ın da dilinden anlıyorsunuz. Siz gidip bir anlatın. Bu kararnamenin bir an evvel çıkması ve bizim bir an evvel operasyona gitmemiz lazım. Önümüz kış. O hatta da bir sıkıntı, tedirginlik, söylem var niye asker hâlâ operasyon yapmıyor diye.” mesajını ilettiler. Rahmetli Başkan onun üzerine Tayyip Erdoğan ile görüştü. Askerin talebini iletti. Çıktıktan sonra bana aktardı. Başbakan da “Ben askerin ne kadar kuvvetle gireceğini, nereye kadar gideceğini, nerede duracağını bilmem lazım. Bu bilgileri bana vermeleri lazım. Bu bilgileri bana verirlerse bende gereğini hazırlarım, yaparım.” demiş. Rahmetli