Veli Toprak

Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri


Скачать книгу

Maliye bakanlığım döneminde, insanların bürokrat atamaları başta olmak üzere bireysel talepleri oldu. Şöyle bir durum vardı, benim haberim yok. Hoca (Başbakan Erbakan) ile Tansu Çiller (Başbakan Yardımcısı) bir anlaşma yapmışlar. Bu anlaşmaya göre Maliye Bakanlığı bürokratlarına dokunulmayacak. Önceki kurulan DYP’li hükûmet zamanında atanan bürokratların kalması isteniyor. Hoca bunu bana söylemedi. Başlangıçta genel müdür hatta daire başkanı atamaları gönderiyorum. Koalisyon kurulurken de protokolde anlaşmışlar. 3’lü kararname gerekirken 4’lü kararname ile Tansu Hanım’ın da imzasıyla atamalar yapılıyor. Ne gönderiyorsam Tansu Hanım sümen altı ediyor. Hiçbir atama çıkmıyor. Bu neyin nesi, çözemedim. “Anlaşma olsa bana söylenmesi gerekir.” diye düşünüyorum. Baktım kimseyi atayamıyorum, “Müsteşarı değiştireyim.” dedim. Onun da döneceğini bildiğim için müsteşarla konuşayım “İstifa et.” diyeyim dedim. Yerine kimi atayacağım konusunda da kafamda biri yok. Müsteşara “Sen iyi bir bürokratsın ama hükûmet değişikliği var, benim de bu bakanlığı kendime göre yönetmem lazım, bakan değişiyorsa önce müsteşarın değişmesi lazım, kararname hazırlama işlerine girmek istemiyorum, sizin açınızdan da incitici olur, görevi bırakıp bana inisiyatif sağlarsanız mutlu olurum.” dedim. O da teşekkür etti, “Bir hafta temaslarımı yapayım, bildiririm.” dedi. Bir hafta sonra uğradı, herhâlde bir bankanın yönetiminde olmak için görüşmüş, istifa dilekçesi ile geldi.

      O gittikten sonra bu göreve kim atanacak? Ama Muhsin Bey kimin atanacağı konusunda zaman zaman karşılaştığımızda İlhan Bayar’ın ismini söylerdi. Bayar, Sivaslıdır, daha sonra BBP’den Sivas Belediye başkan adayı oldu. Bürokrasiden bilinen bir isimdi, benden önce de Muhasebat Genel Müdürlüğü görevini yapmıştı. Hatta genel müdür iken onu çok sevenlerden biri bana geldi, “Görevden alınacak galiba, sen muhalefet partisi milletvekili olarak gidip çayını içsen memnun olur.” dedi. Onun üzerine ben muhalefet milletvekili iken görevden alınmadan önce ziyaret ettim. Oradan da tanıyorum.

      Hoca’ya da söyledim müsteşarın durumunu. “Nasıl, niye istifa etti?” dedi. “Ben istedim.” deyince “Desene zorladım!” diye. Yine bana Tansu Hanım’la aralarındaki özel anlaşmayı söylemedi. Kendisi ayrılınca burayı doldurmamız lazım diyerek Hoca’yı ikna ettim. “Ayrıca Muhsin Bey’in de böyle bir talebi var.” diyerek İlhan Bayar’ı söyledim. Erbakan Hoca, İlhan Bayar’ı makul gördü ve müsteşar olarak atadık. Böylece atadığım en önemli bürokratı Muhsin Bey’in istediği isim olarak atamış oldum.

      Bakanlık dönemim yaklaşık bir yıl sürdü. Muhsin Bey fazla talepkâr biri değildi. Gerek 1991-1995 gerekse 1995-1999 arasında Sivas’la ilgili sorunlar vardı. Mesela özelleştirmeler. Demir-Çelik, Et-Balık gibi. Çalışanlar işsiz kalıyor; sendikalar, işçiler toplu hâlde geliyorlar; milletvekillerini dolaşıyorlar, bazen tüm ilin milletvekilleri bir araya gelirdik. RP, BBP ve CHP’den Mahmut Işık bir arada toplantı yapardık. “Sivas’ın meselelerini nasıl çözeceğiz?” diye toplanırdık. Sivas’la ilgili konuları paylaşırdık, RP-CHP veya BBP diye ayırmazdık. Özellikle 1995-1999 arasında yoğun talepler geliyordu. Bunlara birlikte çözüm aradık. Seçmen taleplerine birlikteliğimiz dışında, belediyelerle ilgili Maliye Bakanlığının sınırlı desteği oluyordu. Bir liste verirdi, “Şu belediyeleri biraz gözet.” derdi Muhsin Bey. Onları da karşılamaya çalışırdım.

“28 Şubat’ta Dik Durdu, İlkesel Destek Verdi”

      28 Şubat sürecinde gerçekten dik durmuştur. Muhsin Yazıcıoğlu, bizim hükûmeti de hep desteklemiştir. İlişkilerden bağımsız olarak, ilkesel bir destek. Koalisyonun içinde yer almadan, bakanlık almadan. Erbakan Hoca 28 Şubat sürecinde bazı partilere ziyaret yaparken Muhsin Yazıcıoğlu’na teşekkür etmeye benimle birlikte gitmiştir. Görüşmede çok da iltifat etti Muhsin Bey’e. O ortamda sıkı durmak zor iş. Bizim koalisyon ortağımızın milletvekillerinden 30-40’ı istifa ediyor, sapır sapır dökülüyordu.

      RP ve ardından Fazilet Partisi kapatıldıktan sonra bazı isimlerin 2000-2001’de BBP’ye geçmek için görüşmeleri oldu. Bildiğiniz bir görüşme var mı?

      Hem RP hem de FP’de milletvekili arkadaşlar kendilerine en yakın parti olarak Büyük Birlik Partisini görürlerdi. Ama kimin temasta olduğu konusunda bir bilgim yok.

      2007’de siz milletvekili adayı olmadınız, aynı seçimde Muhsin Yazıcıoğlu Sivas’tan bağımsız milletvekili adayı oldu. Siz vekilliği bırakırken, Yazıcıoğlu Meclise giriyordu. Bir hatıranız var mı?

      2001’de Adalet ve Kalkınma Partisi kuruldu. 2002-2007’de ben başbakan yardımcısı iken Muhsin Bey Mecliste değildi. 2007’de bağımsız aday oldu. Ancak daha aday olacağını bilmediğim bir safhada Tayyip Bey bana Muhsin Bey’i sordu. Dedi ki “Sivas’tan bağımsız aday olsa kazanabilir mi?” Ben de “Kazanır.” dedim ve “Seven, bağlı bir kitlesi var, iyi bir seçim kampanyası ile seçilir.” diye görüşümü bildirdim. Çok fazla da üzerime gelmeden, görüşümü almak için sordu. Ben o zaman anladım çünkü daha Muhsin Bey’in bağımsız aday olup olmayacağı konusunda bilgi yoktu.

      Daha sonra Muhsin Bey aday olmaya karar vermiş. Henüz adaylık sürecine girilmeden önce o da seçilebilirliğini test ediyor, bir gün bana telefon açtı. Benim de aday olmayacağım kamuoyuna yansımıştı. “Ben bu seçimde bağımsız aday olmak istiyorum, siz ne yapacaksınız?” diye sordu. Kendisine “Bu seçimde kesinlikle aday değilim (Aday olmayacağım ama bir yandan da beni ikna etmeye çalışıyorlar, Erdoğan, “Aday olman lazım.” diyor, Gül benim adıma para yatırdı.) ama aday olsam bile senin aleyhine konuşmam. Kesinlikle aday olmuyorum, aday olmadığım için de Sivas’ta seçim kampanyasına gelmeyeceğim.” dedim. O tarihte partinin MKYK üyesiyim. “İlle Sivas’a uğraman gerekir, konuşma yaparsam senin lehine konuşurum.” dedim. O da Sivas ağzı ile “Sağ ol gardaş, ben de bunu bekliyordum senden.” dedi. Öylece telefon görüşmemiz bitti. Devamında seçimde aday olmadım ve Sivas’a da seçimde hiç gitmedim. Adalet ve Kalkınma Partisi adayları bana çok baskı yaptı, defalarca aradılar. “Gelmen lazım, şuraya uğraman lazım, her gittiğimiz yerde seni soruyorlar, ‘Niye bıraktı?’ diyorlar.” şeklinde talepler aldım. “Bir destek versen şu kadar milletvekili çıkaracağız.” şeklinde telefonlar geldi. Özellikle 4. ve 5. sıradaki adayların çok büyük baskısı oldu.

      2007’de o Meclise girdi, ben Meclis dışında kaldım.

      Temmuz 2007 ve Mart 2009 arasındaki süreçte bir görüşme, diyaloğunuz oldu mu?

      Pek bir diyaloğumuz olmadı. Çünkü o dönemde ben de üniversiteye hoca olarak döndüm. Bir sene siyasetten uzak bir dönemim oldu. Mümkün olduğu kadar da uzak durmaya çalışıyordum. Aktif siyaset yapanlarla görüşme trafiğine girmek istemiyordum, bir parti kurma düşüncem de yoktu. Ama ben de sürdüremez oldum. Muhsin Bey’in “Yapmamız gerekiyordu.” sözünün daha sonra kendim milletvekilliğini bıraktıktan sonra zorluğunu anladım. Çünkü partililerin bakışı değişiyor. Genel başkan talimat veriyor, MKYK’ya girerken bazı üyeler “Şener artık istifa etmeli.” diye demeç verdi en sonunda. O MKYK’ya katılmayacaktım, odamdan (Üniversitedeki odam.) izliyorum, 2-3 kişi “Şener istifa etsin.” diye konuşma yaptılar. “Allah Allah!” dedim, “Bu nereden çıkıyor?” derken, yukarıdan talimat alma durumları olduğunu düşündüm. Rastgele bir MKYK üyesi başka birine “İstifa etsin.” demez. O toplantıya katılmayacaktım “Ama madem bırakmamı istiyorlar, gideyim istifa edeyim de rahat edeyim.” dedim. O toplantıya gittim. Hiç kimse partisinden öyle istifa etmemiştir. Partinin MKYK toplantısında istifa dilekçemi verdim, veda konuşmasını yaptım. Başbakan beni salonun dış kapısına kadar yolcu etti, oradan da genel sekretere talimat verdi, binanın dış kapısına kadar yolcu etmesini istedi.