bu görüntü karşısında, çelik gibi olan sinirleri sayesinde sakin kalmayı başardılar. Orastes, iş birliği yaptığı adamların zayıf olmadıklarını biliyordu; cesaretleri de kontrolsüz hırsları ve kötülük potansiyelleri kadar sonsuzdu. Daha sonra dikkatini oymalı tahtta oturan yaratığa yöneltti. Ve sonunda konuşmuştu.
“Hatırlıyorum.” dedi Nemedyalı, güçlü ve kararlı bir ses tonuyla. Eski aksanıyla konuşmaya devam etti: “Ben Xaltotun’um. Akheron Python’un başrahibiydim. Ahriman’ın Kalbi… Rüyamda onu tekrar bulduğumu gördüm. Nerede?”
Orastes, taşı ona verdi ve hayranlıkla mücevherin parıldamasını izlerken derin derin nefes alıyordu.
“Onu benden çaldılar, uzun zaman önce.” dedi. “O gecenin kızıl kalbi, birini lanetleyebilecek ya da her şeye karşı koruyabilecek kadar güçlü. Bana çok uzaklardan geldi, üstelik çok uzun zaman önce. Taş bendeyken kimse karşımda duramazdı. Ama ne yazık ki onu benden çaldılar, sonra Akheron zapt edildi, ben de karanlık Stigya’ya sürüldüm. Birazını hatırlıyorum birazını unuttum. Puslu körfezlerden ve karanlık okyanuslardan geçip çok uzak bir diyara gittim. Hangi yıldayız bu arada?”
Orastes cevapladı: “Aslan Yılı bitmek üzere, Akheron’un fethinden tam üç bin yıl sonra.”
“Üç bin yıl!” dedi hayretle Xaltotun. “Çok uzun zaman olmuş. Sen kimsin?”
“Ben Orastes, bir zamanlar Mitra rahibiydim. Bu Amalric, Ne-medya’daki Tor’un baronu; Taraküs, Nemedya kralının erkek kardeşi ve bu uzun adam Valerius, Akilonya Krallığı’nın vârisi.”
“Neden beni hayata döndürdünüz?” diye sordu Xaltotun. “Ne istiyorsunuz benden?”
Artık tamamıyla uyanık ve kendindeydi, aklının başına geldiği bakışlarının canlılığından anlaşılıyordu. Tavrında bir duraksama veya kararsızlık yoktu. Direkt konuya girdi çünkü kimsenin karşılığında bir şey beklemeden iyilik yapmayacağının farkındaydı. Orastes de aynı açık sözlülükle direkt konuya girdi.
“Biz bu gece senin ruhunu serbest bırakıp bedenine geri döndürmek üzere cehennemin kapılarını araladık çünkü yardımına ihtiyacımız var. Taraküs’ün Nemedya tahtına çıkmasını, Valerius’un da Akilonya kralı olmasını istiyoruz. Senin büyücülük yeteneklerinin bize yardımı olabilir.”
Xaltotun’un kafası karıştı ve aklında bin türlü soru belirdi.
“Beni hayata döndürebildiğine göre işinin ehli biri olmalısın, Orastes. Mitra rahibi olan birisi Ahriman’ın Kalbi’ni ve Skelos’un büyüsünü nasıl bilebilir?”
“Artık Mitra rahibi değilim.” diye yanıtladı Orastes. “Kara büyü araştırmalarımdan dolayı görevimden alındım. Amalric olmasaydı, orada bir büyücü olarak yakılmış olabilirdim. Ancak bu sayede çalışmalarıma daha rahat yöneldim. Zamora’yı, Vendhya’yı, Stigya’yı ve Khitai’nin perili ormanlarını gördüm. Skelos’un sağlam kitaplarını okudum, görülmemiş yaratıklarla konuştum derin kuyularda, leş gibi kokan kara ormanlarda yüzü bile olmayan şeylerle. Stigya’nın kıyısına kurulmuş, Set’in devasa büyüklükteki kara tapınağının altında senin şeytanlı türbedeki lahdin gözüme ilişti. Daha sonra senin çürümüş cesedini hayata döndürmenin yollarını araştırdım. Çürümüş el yazmalarından Ahriman’ın Kalbi’ni öğrendim. Bir yıl boyunca nerede olduğunu araştırdım ve sonunda buldum.”
Sert ve sorgulayıcı bakışlarla sordu Xaltotun: “Öyleyse neden beni hayata döndürmekle uğraştınız? Ahriman’ın Kalbi’ni neden kendi gücünüzü arttırmak için kullanmadınız?”
“Çünkü hiç kimse onun bütün sırlarını bilmiyor.” dedi Orastes. “Efsanelerde bile tüm gücünün nasıl açığa çıkarılacağı yok. Seni hayata döndüreceğini biliyordum ama diğer özelliklerini kullanma konusunda cahilim. Onu sadece sana hayat vermek için kullanabildim. Senin bilgine ihtiyacımız var, Kalp’in bütün hikmetini, bütün gücünü yalnızca sen biliyorsun.”
Xaltotun kafasını salladı, uzaklara doğru iç çekerek baktı.
“Benim büyücülük bilgim diğer bütün insanların toplam bilgisinden daha fazla.” dedi. “Ama mücevherin bütün gücünü ben de bilmiyorum. Eski günlerimde de ondan yardım almadım hiç. Sadece bana karşı kullanılmasın diye onu muhafaza ediyordum. En sonunda çalındı, barbar şamanların elinde benim kıymetli büyücülüğüm üstün geldi. Sonra ortadan kayboldu, ben de nerede olduğunu öğrenemeden Stigya’nın kıskanç rahipleri tarafından zehirlendim.”
“Tarantia’da Mitra tapınağının altında bir mağaradaydı.” diye yanıtladı Orastes ve devam etti: “Senin kalıntılarının Set’in Stigya’daki yer altı tapınağında olduğunu öğrendikten sonra taşın yerini çok karmaşık yollarla keşfettim.”
“Nereden öğrendiğimi bile söyleyemeyeceğim büyülerle koruduğum Zamoralı hırsızlar, taşı saklandığı karanlık pençelerin altından çaldılar. Önce deve kervanı sonra kadırga ve en son kağnıyla bana getirdiler.”
“Aynı hırsızlardan ki çok azı Ahriman’ın Kalbi’ni büyülü Mitra tapınağındaki mağaradan korkunç bir şekilde çalma tecrübesinden sonra sağ kaldı ve bildikleri bütün büyüler başarısız oldu. İçlerinden yalnızca bir tanesi bana ulaşabilecek kadar uzun yaşadı ve mücevheri verdi. Daha sonra o da lanetli mahzende gördükleri karşısında delirdi ve öldü. Zamoralı hırsızlar en sadık, en güvenilir insanlardır. Benim büyülerimle bile onlardan başka hiç kimse Ahriman’ın Kalbi’ni üç bin yıl önce Akheron’un fethedilmesinden bu yana korunduğu o karanlık şeytanlı mağaradan çalamazdı.”
Xaltotun, aslana benzeyen koca kafasını kaldırdı ve uzaklara doğru baktı. Kaybolmuş asırları düşünür gibiydi.
“Üç bin yıl!” diye mırıldandı. “Set demek! Ee, dünyada neler değişti anlat bana.”
Orastes anlattı: “Akheron’u alan barbarlar yeni krallıklar kurdular. İmparatorluk büyüdükçe kurdukları kabilelerden Akilonya, Nemedya, Argos gibi devletler oluştu. Eskiden Akheron Krallığı’na bağlı olan Ophir, Corinthia ve Batı Koth devletleri, imparatorluğun düşmesinden sonra bağımsızlıklarını kurdular.”
“Peki Akheronlu insanlara ne oldu?” diye sordu Xaltotun. “Ben Stigya’ya sürüldüğümde Python harabe hâldeydi. Akheron’un bütün güzel şehirleri, gösterişli kuleleri kana bulanmıştı ve barbarların ayakları altında ezilmişti.”
“Dağlarda hâlâ soyu Akheron’a dayandığı için övünen küçük bir kavim var.” diye yanıtladı Orastes. “Geri kalanı ise benim barbar atalarım yüzünden ya boyun eğmek zorunda kaldılar ya da öldürüldüler. Daha sonra da en çok kendi barbar atalarım Akheron krallarından çektiler.”
Pythonlunun dudaklarında gaddar ve korkunç bir gülümseme belirdi.
“Aynen! Bir sürü barbar, kadını erkeği, bu ellerin altında acıyla bağırarak can verdi. Krallar batıdan topladıkları ganimet ve çıplak tutsaklarla geldiğinde Python’daki büyük meydanda onların kellelerinden oluşan yığınları görürdüm.”
“Evet ancak hesaplaşma zamanı geldiğinde kılıcın merhameti olmadı Akheron yıkıldı, gösterişli kuleleriyle Python unutulmuş günlerden bir hatıra olarak kaldı. Kalıntıların üzerinde yeni devletler yükseldi ve iyi geliştiler. Biz şimdi sana, bu devletleri yönetmemize yardımcı olman için hayat verdik. Eski Akheron’dan güzel değilse de daha güçlü ve zengin olduğu kesin. Bak!” Orastes, bir parşömene akıllıca çizilmiş bir harita açtı.
Xaltotun, haritaya dikkatle