Muhammet Koçak

21. Yüzyıl Türkiye-Rusya İlişkileri


Скачать книгу

bölgesel, küresel ve yapısal dinamiklerdeki değişimlere verdiği tepkilerin Türkiye-Rusya bağlantısı üzerindeki etkisini ortaya çıkarmaya yardımcı olmaktadır. Bununla birlikte realist bir çerçeve aracılığıyla yalnızca güç dinamiklerine odaklanmak, normatif ve ekonomik yapıdaki değişikliklerin, hatta iklim ve halk sağlığı gibi dinamiklerin önemini gözden kaçırma riskini her zaman taşımaktadır. Ayrıca, uyguladıkları realist bakış açısının türüne bağlı olarak bu tarz bir kavramsal çerçeve genellikle devletlerin kendi iç karar alma mekanizmaları aracılığıyla yapısal değişiklikleri sindirme ve bunlara tepki verme süreçleriyle ilgilenmez. Dolayısıyla realist bakış açısı da sınırları bilinerek ve açıklanarak kullanıldığı takdirde genelde herhangi iki ülkenin, özelde Türkiye-Rusya ilişkilerinin anlaşılmasına fayda sağlayabilir.

      Eleştirel jeopolitik perspektif, literatürde Türkiye-Rusya bağlantısını açıklamak için kullanılan nispeten daha az yaygın ancak güçlü bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımı kullanan bilimsel çalışmalar, genellikle Türkiye ve Rusya’nın çevrelerini tasavvur etmelerinin dış politikalarını nasıl etkilediğine odaklanır. Örneğin, Aras ve Fidan, Ak Parti hükûmeti altındaki yeni siyasi retoriğin Türkiye’nin genel olarak Avrasya ve özel olarak Rusya’ya yönelik aktivizmini nasıl körüklediğini değerlendirmektedir.11 Mesbahi, Türkiye’nin Davutoğlu yönetimindeki aktif dış politika stratejisinin, Türkiye-Rusya ortaklığının ABD mentorluğundan uzaklaşmasına neden olduğunu savunmaktadır. Ancak Mesbahi’ye göre bu ortaklık, Türkiye’nin NATO üyeliği ve Rusya’nın şüpheleri ile sınırlı kalmaktadır.12 Eleştirel jeopolitik kavramsal çerçevesi yoluyla Türkiye-Rusya ilişkilerine dair özellikle devletlerin karar alma süreçlerinin arka planında yer alan söylemsel dinamiklere yönelik spesifik sorulara cevap verme konusunda yardımcı olabilir. Bu kavramsal çerçeve kullanılarak yapılan analizlerden çıkacak sonuçlar, iki ülke arasındaki ilişkiler ya da herhangi bir ülkenin dış politikası ile alakalı literatüre ciddi bir katkı da sunabilmektedir. Bu çalışmada bu tarz bir kavramsal çerçevenin kullanılmamasının sebebi Türkiye-Rusya ilişkilerini yönlendiren hâkim bir söylemin bulunmaması, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin geneline etki etme potansiyeli ve yazarın ikili ilişkileri, hem küresel hem de bölgesel dinamikleri göz önüne alarak bir analiz yapma amacını taşımasıdır.

      Teorik Çerçeve

      Bu kitapta kullanılan kavramsal çerçeve neoklasik realist teoriye dayanmaktadır.13 Bu teorinin mimarlarından Ripsman, Taliaferro ve Lobell, Neoclassical Realism in International Politics (Uluslararası İlişkilerde Neoklasik Realizm) adlı kitaplarında, kriz anlarındaki karar alma süreçlerinden bölgesel veya küresel siyasi yapılardaki değişimlere kadar çok çeşitli siyasi fenomenleri analiz etmek için sofistike bir model sunmuşlardır. Yazarların neoklasik realizm literatüründen bir nebze farklılaştırarak dış politika analizi, klasik realizm ve strateji literatüründen beslenerek kurguladıkları Tip‐3 neoklasik realizm, özellikle dış politika analizlerinde kullanılabilmektedir. Küresel düzeydeki gelişmelere geliştirilen tepkilerin yerel karar alma mekanizmalarından süzülerek nasıl dış politika eylemine dönüştürüldüğünü ve bu dış politika eylemlerinin nasıl tekrar küresel seviyede sonuçlar yarattığını analiz etmeye yardımcı olur. Özetlendiği üzere Tip-3 neoklasik realizm, temelde aslında ABD gibi küresel güçlerin dış politika hamleleri ile küresel sistemdeki kırılmalar arasındaki sebep-sonuç ilişkilerini incelemektedir.

      Bu araştırmada Türkiye-Rusya ilişkilerini açıklamak için Tip-3 neoklasik realist modeline dayalı bir kavramsal çerçeve ve bu çerçeveye dayalı bir model kullanılmaktadır. Burada teori ve modelin sunduğu çerçeve farklılaştırılarak birden fazla bölgede rekabet eden, bölgesel ve küresel güç olma iddiasındaki iki ülkenin arasındaki ilişkilerin seyri tahlil edilecektir. Tip-3 neoklasik realizmdeki orijinal uyaran kavramsallaştırması iki önemli değişiklikle kullanılmaktadır. Birincisi Tip-3 neoklasik realizm; güç dağılımındaki değişiklikleri, devletlerin dış politikalarını formüle etme biçimlerinde bir değişikliği tetikleyen uluslararası politikadaki en önemli dinamik olarak kabul eder. Bu görüş, ekonomik gücü gücün bir unsuru olarak gören ve normatif gücü tartışmayan neoklasik realizm ile uyumludur. Ancak devletler normatif ve ekonomik yapılar içinde de işlerler. Bu nedenle, devletler aynı zamanda ekonomik ve normatif nitelikteki uyaranlara da cevap verirler. Bir teşvikin stratejik boyutta güç dağılımı ile ilgili olması gerekmez. Normatif veya ekonomik yapılardaki değişikliklerle ilgili önemli olaylara atıfta bulunabilir. Örneğin, COVID-19 salgınının ikili ticari ilişkileri nasıl etkilediği bu kitapta ele alınmaktadır. İkincisi, Tip-3 neoklasik realizmin aksine bu kitap iki devlet arasındaki ilişkilere odaklanmaktadır. Ayrıca ABD ve Sovyetler Birliği gibi iki süper gücün aksine Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler her zaman küresel sonuçlar doğurmamaktadır. Dolayısıyla bu kitapta kullanılan kavramsal çerçeve ve modelde neoklasik realizmin küresel düzeydeki analiz seviyesine bağlı kalınmamıştır.

      Şekil 1.1. Kitaptaki İncelemede Kullanılan Model

      Bu çalışmada kullanılan modele göre devletler arası ilişkilerde kırılmalar dört aşamalı bir süreçle gerçekleşir. Bu dört zamanlı süreç; önemli bir olayın ortaya çıkması (uyarıcı), Türkiye ve Rusya’nın bu olaylara kendi iç karar mekanizmalarındaki tepkileri (karar alma), ikili ilişkilere tepkileri (geri bildirim) ve ikili ilişkilerdeki değişimi içermektedir. (Bk. Şekil 1.1.) Bu modele göre iki ülkenin ilişkilerinde dalgalanmalara sebebiyet veren olaylar Türkiye-Rusya ilişkilerinin 21. yüzyıldaki seyrindeki döngülerin başlangıç noktaları olarak kabul edilmiştir. Bu çalışmada uyarıcı olarak 11 Eylül ve ABD’nin Irak’ı İşgali (2001), Arap Ayaklanmaları ile Suriye İç Savaşı (2011) ve Türkiye’deki başarısız darbe girişimi (2016) uyaran olay olarak değerlendirilmiştir. Bu olaylar farklı düzeylerde (küresel, bölgesel ya da yerel) ortaya çıksa da üçü de Türkiye-Rusya ilişkilerini takip eden süreçte etkilemiştir. Modelin ikinci safhası Türkiye ve Rusya’nın adı geçen olaylara karşı geliştirdikleri tepki ve politikalarının bulunduğu süreci incelemektedir. Bu süreçte iki ülke bu çalışmada uyaran olarak nitelendirilen olayları değerlendirerek dış politikalarını gözden geçirmiştir. Bu süreç sonrasında dış politika stratejileri farklılaşan bu ülkelerin geliştirdikleri dış politikalar geri bildirim süreçlerinde incelenmiştir. Son safhada ise bu geri bildirimlerin ikili ilişkilere yansımaları, ilişkilerin ekonomik ve stratejik alanlarındaki etkileri incelenmiştir.

      Bu çalışmada, belirtildiği şekilde kullanılan bu model üzerine inşa edilen anlatı yardımıyla ikili ilişkilerin 21. yüzyıldaki seyrinin tutarlı bir analizinin ortaya konulabileceği savunulmaktadır. 21. yüzyılda Türkiye-Rusya ilişkilerindeki yaşanan süreçler, oluşturulan model kullanılarak ilişkileri şekillendiren başlıca etmenler hesaba katılarak analiz edilecektir. Dolayısıyla bu araştırmada salt stratejik düzlemin ötesine geçilerek Türkiye ve Rusya’nın gerek normatif gerekse ekonomik yapılarla nasıl etkileşime girdiği de incelenecektir. Bu sayede çalışma, devletleri karar verici mekanizmalardan ibaret gören bir anlayışın yerine birçok çıkar grubunun devlet politikalarına yön verdiği yapılar olarak ele alacaktır. Modelin son kısmında iki ülkenin politika tepkilerinin Türkiye-Rusya bağlantısı üzerindeki etkisinin incelendiği bölüm araştırmanın en kapsamlı kısmı olarak öne çıkmaktadır. Gerek Türkiye, Rusya’nın gerekse Rusya, Türkiye’nin bölgesel ve küresel dış politika stratejilerinde önemli bir yere sahip olduğundan bu, iki ülkenin birbirlerine yönelik politikasını etkilemektedir. Bu etki ikili ilişkilerin çeşitli boyutlarında (ticaret, çatışma, enerji vb.) hissedilmektedir.