koca bir anahtar destesini şakırdatarak kapıya doğru sürükledi. Kapının önünde, Bayram Beyaz birden durdu.
“Burası Yusuf beyin apartmanı değil mi?” diye sordu.
“Evet, iyi bildin,” dedi Cemile hanım, karşısında durup yukarıdan bakarak anlamlı anlamlı gülümsedi, destedeki anahtarlardan biriyle yandaki dairenin kapısını açtı. Odaları dolaştılar. Bayram Beyaz burada da üç aşağı beş yukarı aynı düzeni, aynı eşya yığınlarını gördü. Bir alt kattaki bir başka daire de üç aşağı beş yukarı aynı görünümü sunmaktaydı: masa, iskemle, koltuk, dolap, buzdolabı, çamaşır makinesi, fırın, ayaklı ayaksız dikiş makineleriyle doluydu.
“Bunca daireyi, bunca eşyayı ne yapacaksın?” dedi Bayram Beyaz. “En az on beş buzdolabın var!”
“Fazla mal göz çıkarmaz,” dedi Cemile hanım. “Eşyaları müşterisi çıkarsa, satarım, olmazsa, yoksullara veririm. Evlerimin de hangisini canım isterse onda otururum, ayağımı uzatıp kasetimi dinlerim.” Belki dördüncü, belki beşinci dairenin kapısını açtı. “Burası da benim,” dedi. Bir elinde anahtar demeti, bir eli Bayram Beyaz’ın omzunda, bu daireyi de gezdirdi ona, sonra üzerine doğru eğildi, “Neyse, bu kadarı yeter! Şimdi yukarıdaki dairemize gidelim,” diye fısıldadı kulağına.
Bayram Beyaz öylece dikilip kaldı.
“Kiraladın mı bunları?” diye sordu.
“Yok, neden kiralayayım ki!” dedi Cemile hanım. “Müslüm anahtar uydurdu. Yusuf bey çok zengin, kiraya vermiyor. Biz de ona ortak çıktık.”
Öyle bir konuşuyordu ki her daire düşman elinden kurtarılmış bir yurt parçasıydı sanki. Bayram Beyaz, şaşkınlıkla kendisine bakıyordu.
“Ortak mı? Yusuf beye mi?” diye sordu.
“İyi bildin! Ortak!” dedi Cemile hanım. “Evet, Yusuf beye.” Anahtar destesini şakırdattı. “Canım neresini isterse, orada yatabilirim, canım neresini isterse, orada dinlerim teybimi.” Asansöre bindirip üçüncü kata çıkardı onu, az önce çıktıkları kapıyı açtıktan sonra, elinden tutup bir çocuk gibi pencereye doğru sürükledi. Perdeyi iyice açtı. “Buradan deniz de görünür. Şehirliler denize bakmayı çok sever. Sen de sever misin?” diye sordu.
Bayram Beyaz yanıt vermedi, bir şaşkınlıktan başka bir şaşkınlığa düşmüştü. Kafası belki eskisinden de karışıktı. Evin insanları ortadan çekilince, deliklerinden çıkarak kilerde ve mutfakta birer ev sahibi gibi keyif çatan fareleri anlatan bir masalı anımsadı. Bu kadınla bu adamın büyük ustanın arkasından dolap çevirdiklerini, onu aldattıklarını düşündü, gırtlağına bir şey takılmış gibi yutkundu. Aynı anda, Erkek Cemile koluna yapıştı, sürüklercesine yatağa götürdü onu, oturttu, sırtından ceketini, ayaklarından ayakkaplarını çıkardı, kucaklayıp kaldırmasıyla sırtüstü yatırması bir oldu, “Rakıyı fazla kaçırdığın belli, çok yorgun görünüyorsun, ama dert etme, ben seni kendine getiririm,” dedi, yanına oturdu, ensesini, sırtını, karnını okşadı, elini pantolonunun içine soktu, kulağına doğru eğildi, “Şimdi sen de bize ortak çıktın,” diye fısıldadı.
Bayram Beyaz büzüldükçe büzülüyor, bacaklarını birbirine yapıştırıp geriye doğru kaymaya çalışıyor, ne diyeceğini bilemiyordu.
“Peki, kocan?” dedi sonunda.
“Hangi kocam?”
“Şu yaşlı adam.”
“Hangi yaşlı adam?”
“Müslüm abi yaşlı bir kocası var diyordu.”
Cemile hanım bir kahkaha attı, artık nerdeyse duvara yapışmış olan konuğunu kendine doğru çekti.
“Kocam mocam yok benim,” diye yanıtladı. “Müslüm’ün uydurması o. Müslüm hep uydurur, bilmez misin? Doğruyu söylerken bile uydurur.”
“Neden uydursun ki durup dururken?”
“Neden olacak? Birilerini boynuzluyormuş gibi görünmek için,” dedi Sivaslı Cemile, bir kahkaha daha attı. “Desin, ne yapalım, biz ortağız.” Durdu, hiçbir şey söylemeden, Bayram Beyaz’ı bacaklarını açmaya zorladı. “Sen de bize ortak çıktın,” diye ekledi.
“Ben kimseye ortak çıkmadım, çıkmaya da niyetim yok,” diye sızlandı Bayram Beyaz, biraz daha büzüldü yattığı yerde, dönüp yüzükoyun yatmaya çalıştı.
Cemile hanım bu çabasını da boşa çıkardı, bacaklarını indirip elini göbeğinden aşağıya doğru uzattı.
“Çıkmasan da çıkacaksın, biz hemşeriyiz,” dedi.
“Evet, hemşeriyiz,” diye kekeledi Bayram Beyaz, başı dönüyordu, boşaldı boşalacaktı. “Ağır ol,” diye yalvardı. “Böyle şeyler gündüz olmaz. Utanıyorum.”
“Utanıyorsan, gözlerini yum,” dedi Cemile hanım, sonra daha da hızlandı. “Biz hemşeriyiz,” diye yineledi.
Bayram Beyaz kurtulmak için son bir çaba daha harcadı, ama başaramadı.
“Evet, hemşeriyiz,” diye doğruladı. “Ağır ol, ağır ol, ağır ol!” Bedeni tepeden tırnağa dalgalandı. Pantolonun üstünden Cemile’nin eline yapıştı, var gücüyle sıktı. Ama işe yaramadı. “Oldu mu şimdi?” dedi üzüntüyle, öylece uzanıp kaldı. “Hocaya böyle nasıl giderim?”
“Hoca aşağı, hoca yukarı! Aklın hep onda! Neden böyle bu çatlak İstanbullu’nun çevresinde dolanıp durursun ki? Kafanın içindeki ne?”
“Kafamın içinde bir şey yok. Yusuf bey çok kafalı bir adam.”
“Çok kafalı mı?”
“Evet, çok kafalı.”
“Adam çok kafalı oldu mu malı da çok mu olmalı? Ağzımı açtırtma şimdi!” dedi Cemile hanım, gizemli bir biçimde göz kırptı. Göründüğü kadarıyla, Tokatlı Müslüm gibi o da Bayram Beyaz’ın Yusuf Aksu’dan bir şeyler koparmayı tasarlamasından kuşkulanıyordu. Doğrulup kalktı. “Neyse, biz hemşeriyiz, Müslüm de, ben de senin arkandayız,” dedi.
“Sağ ol. Ama benim artık gitmem gerek,” dedi Bayram Beyaz.
“Burada su mu çıktı? Hem de sen hocaya gitmeyecek miydin?”
“Belki akşam. Şimdi gitmek zorundayım. Şu zarftaki koca kitabı okuyup bitirmem gerek. Neden hep okşamak istiyorsun ki beni?” dedi, sonra kolundaki altın bileziklere baktı. “Sana bilezik alayım diye mi?” diye üsteledi.
Cemile hanım birden sinirlendi.
“Sen Erkek Cemile’yi ne sandın, sığırcık cücüğü? Erkek Cemile bilezikle satın alınmaz! Açtırma şimdi ağzımı!” diye azarladı. Ama, Bayram Beyaz’ın ağlamaklı olduğunu görünce, yumuşayıverdi. “Benim hiç çocuğum olmadı. Sen de apak, bıngıl bıngılsın, yumurta gibi,” dedi, derin derin içini çekti. Gözleri yaşlarla doldu birden, “Beni memleketten kaçıran orospu çocuğu karnımı da, içindeki çocuğu da öyle bir kazıttı ki kuruttu beni: ne çocuğum oluyor, ne bir şey. Ben de, senin gibi birini bulunca, inadına…”
“İnadına?..”
“İnadına altıma alıyorum.”
“Öç almak için mi?”
“Öç alacak olsam, dünyada adam kalmazdı,” dedi Erkek Cemile, elinin tersiyle gözlerini kuruladı, ama gözyaşları gene ince ince akıyordu.
Bayram Beyaz, onunla karşılaştığından beri ilk kez, Erkek Cemile’nin yüzünün çok güzel olduğunu ayrımsadı, sonra, birdenbire, bir küçük