Portia’yla Desdemona’yı, hatta Kleopatra’yı yarattığı genç aktörden başkası değildi. Cyril Graham’ın sadece sonelere dayanarak geliştirdiği ve ispatlanabilir delil veya açık tanıklıklardan çok bir tür manevi ve sanatkârane sezgiye dayandırdığı, şiirlerin gerçek anlamına ancak böyle varılabileceğini iddia ettiği açıklaması buydu. Bana şu güzel soneyi okuduğunu…
Çeker mi benim Esin Perim konu kıtlığı
Sen şiirime sebil ettikçe soluğunu,
Yanında kaba kâğıt kalemin kof kaldığı
Hoş varlığın oldukça bana en tatlı konu?
Ah, tüm teşekkürleri, övgüyü kendine sun;
Varsa, al, yazdığımda değerli gördüğünü.
Sen yaratıcılığa ışıklar saçıyorsun,
Sanki kim dilsiz kalıp yazamaz ki övgünü.
Sen onuncu Peri ol, kötü ozana gelen
Yaşlı dokuz Peri’den on kat yüksek değerin;
Gür esinlerle dolu Peri’dir sana gelen:
Bugünü aşan sonsuz dizeleri getirsin,
…ve bunun kendi görüşünü nasıl tamamıyla desteklediğine dikkat çektiğini hatırlıyorum. Gerçekten de bütün sonelerin üstünden itinayla geçmiş ve önceleri muğlak, fena veya mübalağalı görünen şeylerin, izah ettiği yeni anlamlar ışığında, açıklığa ve mantığa kavuşup yüksek sanat değeri kazandığını, oyuncunun sanatıyla oyun yazarının sanatı arasındaki gerçek ilişki hakkında Shakespeare’in anlayışını ortaya koyduğunu göstermiş veya gösterdiğini zannetmişti.
Shakespeare’in yanında büyük bir güzelliğe sahip genç ve olağanüstü bir aktörün olması gerektiği, asil kadın kahramanlarının temsilini onlara emanet ettiği elbette su götürmezdi; çünkü Shakespeare yaratıcı bir şair olmanın yanında akıllı bir tiyatro idarecisiydi ve Cyril Graham o genç aktörün gerçekte kim olduğunu keşfetmişti. Adı Will’di ya da Shakespeare’in tercih ettiği haliyle, Willie Hughes. Cyril, o adı, cinaslı soneler 138 ve 143’te buldu elbet; soyadı da ona göre 20. Sone’nin sekizinci dizesinde Mr. W.H.nin,
Erkeklerin en hoşu, en hoş şeyler onundur,
diye tasvir edildiği dizede saklıydı.
Sonelerin ilk basımında, ‘en hoş şeyler’deki ‘Hoş’[20] büyük harfle ve italik olarak yazılmıştır ve bu, ona göre bir söz oyununun varlığını açıkça gösteriyor, sonelerde use ve usury[21] gibi ses benzerliği olan kelimelerle yapılan ilginç cinaslar da fikirlerini epey destekliyordu. Ben tabii derhal ona inandım ve gözümde Willie Hughes, Shakespeare’in kendisi kadar gerçek bir kimliğe büründü. Bu görüşe tek itirazım, Willie Hughes adının birinci folyoda, Shakespeare’in kumpanyasına ait oyuncular listesinde olmamasıydı. Fakat Cyril, o adın listede olmamasının aslında kendi görüşünü desteklediğine dikkat çekiyordu; ona göre 86. Sone, Willie Hughes’un rakip bir tiyatroda, belki de Chapman’ın[22] bazı oyunlarında oynamak için Shakespeare’in kumpanyasını bıraktığını gösteriyordu. Chapman hakkındaki büyük sone de bununla bağlantılı olarak Willie Hughes’a,
Gel gör ki cömert yüzün gülmüş öbür ozana,
Güçsüz kalmış şiirim, konu kalmamış bana,
diye hitap ediyordu. ‘Cömert yüzün gülmüş öbür ozana,’ ifadesi genç oyuncunun güzelliğinin Chapman’a ait dizelere hayat ve gerçeklik kattığına, onlara cazibe kazandırdığına işaret ediyordu. Nitekim aynı fikir 79. Sone’de,
Eskiden senden yardım dileyen bir bendim de,
Güzel varlığın yalnız benim şiirlerimdeydi;
Artık yıkım başladı ince dizelerimde,
Hasta perim yer verdi başkalarına şimdi,
ve Shakespeare’in,
Eline kalem alan, bana özendi artık,[23]
Şiirler saçtı senin kanadının altında,
dediği ondan bir önceki sonede de dile getiriliyordu. Tabii burada malum söz oyunu (use = Hughes) hemen göze çarpıyor ve ‘Şiirler saçtı senin kanadının altında,’ ifadesi, ‘Oyuncu olarak senin yardımınla oyunlarını insanlara sunuyor,’ anlamı taşıyordu.
Neredeyse sabaha kadar soneleri tekrar tekrar okuduğumuz harika bir akşamdı. Fakat bir zaman sonra, bu fikri kusursuz bir halde dünyaya sunmadan önce Willie Hughes adındaki bu genç oyuncunun varlığı hakkında bazı somut deliller bulmanın gerekli olduğunu görmeye başladım. Bunu kesinleştirebilirsek onun Mr. W.H. ile aynı kişi olduğu artık şüphe götürmezdi; aksi halde her şey suya düşerdi. Düşüncemi kararlı bir şekilde açtığım Cyril cahilce bulduğu yaklaşımıma epey bozuldu, hatta basbayağı sinirlendi. Fakat ben yine de her şeyi şüpheden uzak bir şekilde ortaya koyana kadar bu keşfini açıklamamasının kendi yararına olacağı konusunda ondan söz aldım. Ve haftalar boyu Londra’nın merkezindeki kilise kayıtlarını, Dulwich Üniversitesi’ndeki Alleyn yazmalarını[24], Sicil Dairesi’ni ve Başmabeyinci’nin evraklarını, açıkçası, Willie Hughes’a işaret edebileceğini düşündüğümüz her şeyi araştırdık. Tabii hiçbir şey bulamayınca Willie Hughes’un varlığı benim için günden güne daha da bulanıklaştı. Cyril feci bir durumdaydı ve inanmam için bana yalvararak her gün konuyu baştan sona tekrar açıklıyordu. Fakat fikirlerindeki açığı görmüştüm; bütün şüphe ve itirazların ötesinde ispatlanana kadar Willie Hughes’un, Elizabeth devrinde yaşamış şu genç erkek oyuncunun varlığına inanmayı reddediyordum.
Cyril dedesinin yanında kalmak için bir gün şehirden ayrıldı; daha doğrusu ben öyle sanıyordum, ama öyle olmadığını sonra Lord Crediton’dan öğrendim. İki hafta kadar geçtikten sonra Cyril’den bir telgraf aldım. Telgraf Warwick’ten gönderilmişti ve benden akşam saat sekizde mutlaka gelip onunla yemek yememi istiyordu. Gittiğimde bana, ‘İspatı hak etmeyen tek aziz, Tommaso’ydu, ama yine de istediğini bir tek o aldı,’ dedi. Ona ne demek istediğini sordum. Bana, XVI. yüzyılda Willie Hughes adında genç bir erkek oyuncunun varlığını kesinleştirmekle kalmadığını, sonelerdeki Mr. W.H.nin o olduğunu en kesin delillerle de ispatladığını söyledi. O an bana daha fazlasını anlatmadı, ama yemeğin ardından sana sözünü ettiğim resmi ciddiyetle çıkardı ve onu tam bir tesadüf eseri olarak, Warwickshire’daki bir çiftlik evinden satın aldığı eski bir sandığın bir yanına çivilenmiş olarak bulduğunu açıkladı. Elizabeth devrindeki işçiliğin güzel bir örneği olan ve ön yüzünün ortasında W.H. baş harfleri açıkça görülen sandığı Cyril tabii ki yanında getirmişti. Dikkatini zaten o baş harfleri çekmiş. Bana anlattığına göre ancak sandığa sahip olduktan birkaç gün sonra onun içini iyice incelemeyi akıl etmiş. O sabah sandığın bir yanının öbür yanından daha kalın olduğu dikkatini çekmiş ve yakından bakınca ahşap pano üstüne çerçeveli bir resmin oraya tutturulduğunu görmüş. Çıkarınca bakmış ki, şimdi kanepede duran resim. Kir içindeymiş, küfle kaplıymış; ama temizlemeyi başarınca, arayıp durduğu şeyin ta kendisini tesadüfen bulduğunu büyük bir sevinçle fark etmiş. İşte, sonelerin ithaf sayfasına elini dayayan Mr. W.H.nin gerçek portresine bakıyormuş ve çerçevede, solmuş yaldızlı bir zemin üstüne siyah yuvarlak majüskül harflerle genç delikanlının adı, ‘Üstat Will. Hews’ olarak belli belirsiz seçilebiliyormuş.
Eh, daha ne diyebilirdim? Cyril Graham’ın