Maud Isabel Ebbutt

Britanya Kahramanları


Скачать книгу

canlandırmak için yeni bir mayaya ihtiyaç duyduğunu kanıtladı. Norman Fethi, İngiliz ulusunu yalnızca canlandırıp harekete geçirmekle kalmadı, aynı zamanda birleştirip sağlamlaştırdı. İlk başta sadece Norman kralının despotluğu tarafından kontrol altında tutulan Norman soylularının zorbalığı, ortaçağ İngiliz yaşamında ulusal bir bilincin oluşmasına yol açan etkendi. Bu, Uyanık Hereward’da, Robin Hood’da, Willia Cloudeslee’de ve diğer birçok İngiliz kahraman-isyancılarda görülen tiranlığa karşı isyancı kahramanlığının takdir edilmesine de yardımcı oldu. Ancak insanları yavaş yavaş İngilizler olarak kendi haklarının idrakine götürdü. Tüm insanlar kendilerini İngiltere’nin oğulları gibi hissettiğinde, Norman ve Sak-son’un birbirlerine yabancı olduğu günler geçmişti ve Norman soyguncusu kısa sürede Danimarkalı Viking, Anglosakson denizci veya Kelt yerleşimcisi kadar gerçek İngilizler haline geldi. Daha sonra Norman katkısının tam değeri, daha hızlı entelektüel kavrayışta, daha çevik zekâda, daha keskin bir saygı duygusunda, daha ruhani bir dindarlıkta, daha saf bir nezaket ve hukukun değerine dair daha aydınlanmış bir algıda görüldü. Asıl Sakson ırkının materyalizmi, birçok etkiyle art arda değiştirildi ve bunların en önemlisi özellikle Norman Fethi’ydi.

      Norman fethinden itibaren İngiltere Fransızlar, Flamanlar, Almanlar, Hollandalılar gibi birçok milletten insana kucak açtı. Savaşla, ticaretle, macera sevgisiyle, din yoluyla gelen bu insanlar, tüccarlar, mülteciler ve sürgünlerin hepsi burada misafirperver bir barınak ve ikinci bir yuva buldular. Hepsi, onları oğulları sayan ve gerçek anlamda öyle gören “kır saçlı yaşlı anne”yi sevmeye başladılar.

      Adalarımızdaki ırkların karışımını coğrafi olarak da tanımalıyız. En uzak batı sınırları, hayalimizdeki İberyalının sahip olduğu insan tipini en iyi şekilde gösteriyor: Batı İrlanda, Hebridler, Orta ve Güney Galler ve Cornwall’da İber asıllı halklar hâlâ yaşıyorlar. Mavi gözlü Keltler günümüzde Kuzey İskoçya’da ve Galler ile Marches’ın büyük bölümünde (Hereford ve Shropshire’da, Worcestershire ve Cheshire’a kadar) yaşıyorlar. Cumberland Dales, Fen Country, Doğu Anglia ve Man Adası Danimarka soyunun, dilinin gelenek ve göreneklerinin izlerini taşımaktadır. Yavaş ve sert Saksonlar hâlâ Thames’ın güneyinde Sussex’ten Hampshire ve Dorset’e kadar uzanan topraklarda yaşıyorlar. Angluslar, İskoçya ovalarına ve Keltler de batı kenarı boyunca kalıcı olarak yerleştiler. Flaman soyu, bir yanda Pembroke’ta (“Galler’in Ötesindeki Küçük İngiltere”), diğer yanda Norfolk’ta kalıntılarını gösterir.

      Tüm bu milletlerle, tüm bu tabiatlarla kendi içimizde harmanlanmış, adalarımızda üretilen edebiyatın milliyete ve çağa göre değişen birçok farklı kahramanlık idealini içermesi şaşırtıcı değildir. Bu nedenle Beowulf’un fiziksel yiğitliği, Danimarkalı Havelok’un yiğitliğiyle, Diarmit’in şövalyeliği de Roland’ın şövalyeliğiyle aynı nitelikte değildir ancak her ikisi de kaba kuvvet sahibi kahramanlardır. Bir ulusun ideallerini değiştirmede dinin payı vardır ve “Elene”in erken dönem İngiliz şiirinin savaşçısı Konstantin, “ahlaki Gower’ın” kıyamet masalının şefkatli Konstantin’iyle karakter bakımından çok uzaktır. Krallarına ve rahiplerine mutlak itaat eden ilk kahramanların yasalara uyan doğası, her ikisi de kiliseye ve krala meydan okuyan ve hatta her ikisinin yönetimine karşı isyan etmeyi bir hak olarak gören Gamelyn ve Robin Hood’un kanunsuzluğundan tümüyle farklıdır. Buradan kahramanlarımızın çok farklı tip ve karakterlere sahip olduğunu keşfedeceğimiz sonucu çıkar ama her birinin kendi çağına göre, o çağın edebiyata sokacak kadar sevdiği ve etkisini en iyi yollarıyla sürdürdüğü bir kahramanlık idealini temsil ettiğini kabul edeceğiz. Arthur’dan başka pek çok kahramanın (Barbarossa’da Hiawatha’da hatta Napolyon’da) ölmediği, ancak ölümsüz diyara geçerek kendi zamanlarında tekrar ortaya çıkacaklarına dair bir gelenek gelişmiştir. Tennyson’ın söylediği gibi:

      “Onun büyük ozanları öbür dünyada şarkı söyleyecek

      Eskinin karanlık sözleri

      İnsanların zihninde dolaşacak ve çınlayacak

      Gündelik işleri bittikten sonra dinlenmek için

      Ateş başındaki kadim halk tarafından tekrar edilecek

      Kral’ı anlatacaklar.”

      BIRINCI BÖLÜM

      Maxen Wledig’in Rüyasi

      Konstantin’in Konumu

      Görünüşe göre İmparator Büyük Konstantin’in ortaçağ İngiltere’sinde çok önemli bir yeri vardı. Anglosakson dönemlerinde bile ismi etrafında pek çok efsane şekillenmişti, öyle ki erken dönem İngiltere’nin dini şairi Cynewulf, “Elene” adlı şiirini esasen onun din değiştirmesi konusu üzerine yazmıştı. In hoc signo vinces ibaresi bulunan Kutsal Haç görüntüsüyle ilgili hikâye, putperestliği uzak bir soyutlama değil faal bir gerçek olarak gören bir şaire ilham veriyordu. Konstantin’in Roma Kilisesi’ne ve kilisenin piskoposu Sylvester’a karşı cömertliği, ortaçağ düşüncesinde onun karakterine başka bir çekici unsur ekledi. Daha önceki ve daha özgün kayıtlardan tamamen farklı olarak, onun din değiştirmesinin ve cömertliğinin başka efsanelerinin ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Böylelikle “erdemli Gower”, “Confessio Amantis”te merhamet erdeminin güzel bir örneğini oluşturan Konstantin’in dönüşümünün sebebi hakkında bize farklı bir efsane sunmaktadır. Bu geç tarihli efsanenin nereden kaynaklandığına dair hiçbir bilgimiz yok, zira Konstantin’in tarihiyle ilgili bilinenler onu bir merhamet müridi olarak görmemize izin vermez. Bununla birlikte bu efsanenin varlığı ortaçağ zihniyetinin onun kişiliğiyle meşgul olduğunu gösterir. Konstantin’in İngiltere için önemini gösteren en ilginç kanıtlardan bir diğeri, “Mabinogion”da korunan “Maxen Wledig’in Rüyası” efsanesinde bulunmaktadır. Bu hikâye, vatansever Gal efsanelerine aittir ve İngiliz Prensesi Helena’nın Roma imparatoruyla evliliğini kader tarafından belirlenmiş bir şey gibi göstererek yüceltme eğilimindedir. Gal destanındaki kahramanın Konstantin yerine İmparator Maxentius olması, efsanenin ilgi çekiciliğinden pek fazla şey götürmez. Bu, sevenin rüya, hayal veya sihirli cam aracılığıyla sevdiği kişinin evine ve kalbine götürüldüğüne dair iyi bilinen bir temanın bir örneğidir yalnızca.

      İmparator Maxen Wledig

      İmparator Maxen Wledig, Yedi Tepeler Şehri’nden Avrupa’yı yönetmiş olan Sezarlar tahtının en güçlü sahibiydi. O, yönettiği ülkelerdeki en yakışıklı adamdı; uzun boyluydu, güçlüydü ve cesaret isteyen bütün işlerde yetenek sahibiydi. Bununla birlikte bütün tebaasına ve kendisine vergi veren krallarına karşı cömert ve dost canlısıydı. Dolayısıyla herkesçe çok seviliyordu. Bir gün ava çıkmak istediğini söyledi ve Tiber vadisindeki yolculuğuna otuz iki vasal kral ona eşlik etti. Onlarla bu sporu yapmayı gerçekten çok seviyordu. Öğle vakti hava çok sıcaktı. Roma’dan çok uzaktaydılar ve hepsi yorulmuştu. İmparator mola vermelerini teklif etti ve dinlenmek için atından indi. Maxen başını bir kalkanın üzerinde koyup yattı. Askerler ve hizmetkârlar onu güneş ışınlarından korumak için mızraklarına astıkları kalkanlardan bir çatı oluşturarak etrafında durdular. Maxen öyle derin bir uykuya daldı ki hiç kimse onu uyandırmaya cesaret edemedi. Saatler geçti fakat Maxen hâlâ uyuyordu ve beraberindeki herkes sabırsızlıkla uyanmasını bekliyordu. Sonunda, akşam vaktinin uzun gölgeleri yeri kararttığında sabırsızlık baş gösterdi: Av köpekleri tasmalarını çekiştiriyor, mızraklar birbirine çarpıyor, yorgun düşen askerler kalkanları indiriyor ve atlar kişneyip şaha kalkıyordu. Sonra Maxen Wledig irkilerek aniden uyandı. “Ah, beni neden uyandırdınız?” diye üzgün bir şekilde sordu. Adamları, “Efendim, akşam yemeği vakti çoktan geçti, farkında değil misiniz?”