n Machal
Slav Mitolojisi – Periler, Tanrılar ve Doğa Mitleri
Birinci Kısım
Koruyucu Periler
Birinci Bölüm
Ruh ve Koruyucu Peri İnancı
Slav inancında ruh, bedenden oldukça ayrı bir varlıktır. Yaşam sırasında bile bedeni terk etmekte özgürdür. Öyle ki uyuyanların ruhlarının bedenlerinden çıkıp ağaçlarda dolaştığına ya da beyaz kuşlar olup dünyada kanat çırptığına inanılır. Bu hikâyelerde ruhlar daha sonra bedenlerine geri döner. Su aramaktan yorulan ruhun ve bedenin zayıf düşmemesi için yatağa susuz gitmemesi gerekir. İnsanların bayılması durumunda ruhu bedenini terk eder ve dünyada huzursuzca çırpınır. Ancak geri döndüğünde, bilinç de aynı şekilde geri döner. Bazı kimseler üç gün ölü gibi yatar; bu süre zarfında ruhları öbür dünyada ikamet eder veya cennette görülebilecek her şeyi görür. Sırplar, uyurken bedeni terk edip dünyada süzülen ruhu Vjedogonia veya Zduh, Zduhacz (Ruh) olarak adlandırır. Sadece uyuyan insanların değil, kümes hayvanlarının ve kedi, köpek, öküz vb. hayvanların ruhları bile Zduhaczlara dönüştürülebilir. Bu koruyucu periler; milliyeti, cinsiyeti veya yaşı ne olursa olsun, dağların tepelerinde toplanır. Burada ya tek başlarına ya da birlik halinde savaşırlar, galip gelenler kendi vatandaşlarına iyi bir hasat ve sığır yetiştiriciliğinde bereket getirir ama bir adamın ruhu bu savaşta yok olursa o kişi asla uyanmaz. Karadağ’da, ilki kuraklığa ve ikincisi yağmura neden olan kara ve deniz Zduhaczları arasında bir ayrım yapılır. Dolayısıyla hava durumu, ikisinden hangisinin kazandığına bağlıdır. Bir anda çıkan fırtına, bu tür Zduhaczlar arasında bir savaşa işaret eder. Ancak diğer tüm açılardan koruyucu periler iyi ve duyarlı kabul edilip çok saygı görürler.
Karadağlılar, ruhu Sjen veya Sjenovik (Gölge) olarak kişileştirirler. Bu varlık, evlerden, göllerden, dağlardan ve ormanlardan sorumludur. Bir insan ya da kedi veya köpek gibi bir evcil hayvan hatta bazen daha özel olarak yılana dönüşebilen bir peridir.
Yaygın bir Slav inancına göre ister erkek ister kadın olsun tüm ruhlar, yaşayan bir varlık olan Moraya geçebilir. Moranın ruhu, gece vakti bedenden çıkar ve beden bir ölü gibi geride kalır. Böyle bir bedende bazen iki ruhun olduğuna inanılır, bunlardan biri uykudayken bedeni terk eder. Bir insan doğuştan Mora olabilir, bu durumda burnuna kadar inen gür ve siyah kaşları olur. Mora, çeşitli şekillere bürünerek geceleri insanların evlerine yaklaşır ve onları boğmaya çalışır. Bir saman parçası, beyaz bir gölge, deri bir çanta, beyaz bir fare, bir kedi, yılan ya da beyaz bir at şeklinde olabilir. İnsanı önce ferahlatıcı bir uykuya daldırır, sonra onlar uykudayken dehşetli rüyalarla korkutur, boğar ve kanlarını emer. Çoğunlukla çocuklara eziyet eder ama bazen hayvanların, özellikle de atların ve ineklerin üzerine atlar ve hatta ağaçlara zarar verip onları kurutur. Bu yüzden ondan kurtulmak için çeşitli yollara başvurulur.
Rusya’da Moralar veya Kikimoralar, ev tanrılarının (penates) rolünü oynarlar. Bunlar, ocağın arkasında yaşayan minik dişi varlıklardır ve geceleri sızlanıp ıslık çalarak çeşitli sesler çıkarır, uyuyan insanları rahatsız ederler. Fırıl fırıl dönmeyi çok severler, sürekli bir oraya bir buraya zıplarlar. Kadınların kumaşlarını birbirine karıştırıp yırtarlar. Kadınlar istavroz çıkarmaya fırsat bulmadan çıkrıklarının başından kalkarlar. Bu varlıklar görünmezdir ve yaşlanmazlar; ayrıca ortaya çıkmaları her zaman belaya işaret eder.
Slavlar ve diğer pek çok halk arasında (İngiliz werewolf, Fransız loupgarou, Litvanyalı vilkakis gibi) bazı kişilerin yaşamları boyunca kurt şeklini alabileceklerine dair yaygın bir inanç vardır. Böyle insanlar Vlkodlak (Vukodlak, Vrkolak, Volkun vb.) olarak adlandırılır. Büyük ayaklar veya dişle doğan bir çocuk bir Vlkodlak olur ya da normal biri sihirle böyle bir varlığa dönüşebilir. Bu, genellikle gelin ve damat evlenmek için kiliseye giderken gerçekleşir. Vlkodlak’a dönüşen biri, köyün etrafında kurt şeklinde koşar ve insanların evlerine yaklaşır. Çevredeki kişilere kederli bakışlar atar ama kimseye zarar vermez ve büyüleyen kişi tılsımı yok edene kadar kurt adam şeklini korur.
Jugo-Slavları (Güney Slavları, yani Yugoslavlar) arasında on üçüncü yüzyıla dayanan eski bir gelenek hâlâ varlığını sürdürmektedir Buna göre bir Vlkodlak, bulutları takip etmiş, güneşi veya ayı yutarak bir tutulmaya sebep olmuştur. Buna bağlı olarak böyle bir durumda davullar vurulur, çanlar çalınır ve silahlar ateşlenir; tüm bunlarla iblis uzak tutulmaya çalışılır.
Vlkodlak kendisini sadece kurda değil, aynı zamanda tavuğa ve at, inek, köpek ve kedi gibi hayvanlara da dönüştürebilir. Geceleri sığırlara saldırır; ineklerin, kısrakların ve koyunların sütünü emer, atları boğar ve sığırların vebadan ölmesine neden olur; hatta insanları korkutarak, döverek ve boğarak onlara saldırabilir. İstriya’daki Slavlar, her ailenin eve zarar vermeye çalışan kendi Vlkodlak’ı olduğuna inanırlar; ama evin aynı zamanda iyi bir koruyucu perisi vardır: Krsnik (Kresnik, Karsnik); bu peri evi Vlkodlak’tan korur ve onunla savaşır. Yaygın gelenekte Vlkodlak sıklıkla vampirle özdeşleştirilir ve her iki varlık hakkında da benzer hikâyeler anlatılır.
Bütün Slavlar, ruhun bedeni bir kuş (güvercin, ördek, bülbül, kırlangıç, guguk kuşu, kartal, kuzgun), kelebek, sinek, yılan, beyaz bir fare, bir tavşan veya küçük bir alev şeklinde terk edebileceğine inanırlar. Bu nedenle ne zaman birisi ölse pencere veya kapı açık bırakılır, böylece ceset evde kaldığı sürece ruhun serbestçe gelip gitmesi sağlanır. Ruh, kulübede sinek şeklinde kanat çırpar, zaman zaman sobanın başına oturur, yas tutanların feryatlarına, cenaze hazırlıklarına şahit olur ve avluda bir kuş gibi gezinir.
Ölünün ruhu aç ve susuz kalmasın diye tabuta veya mezara çeşitli yiyecek ve içecekler koyulurdu. Diğer hediyelerin yanı sıra merhuma küçük madeni paralar verilerek öte tarafta kendine ait bir yer satın alması sağlanırdı. Cenaze töreninden sonra kutlanan ziyafette yemeğin bir kısmı, görünmez olsa da şölene katılan ruh için ayrılırdı. Cenazeden sonraki ilk gece ruh, sevdiklerini bir kez daha görmek ve kendini yenilemek için evine dönerdi. Bu nedenle putların altına bir testi su konulur ve ertesi gün ruhun içip içmediği kontrol edilirdi. Bu uygulama bazen altı hafta boyunca devam ettirilirdi. Bulgaristan’da cenazenin ertesi günü, ruh susuz kalmasın diye mezarın başına şarap dökülür; Rusya’da ve diğer Slav ülkelerindeyse mezar yerine buğday serpilir veya yiyecek koyulur.
Ruh, ölünün hayattayken sık sık uğradığı yerleri arayarak kırk gün boyunca yeryüzünde kalır; kendi evine ya da başkalarının evine girerek ölene düşman olan insanların başına her türlü belanın gelmesine neden olur; ruh ya görünmezdir ya da bir hayvan şeklinde ortaya çıkar. Bulgar geleneği, ruhun kırkıncı günde bedene yaklaştığını, ona girmeye ve yeniden yaşamaya çalıştığını söyler ama şekli bozulmuş ve çürüyen cesetten korkarak mezarın ötesindeki dünyaya uçar. Ruhun yaşadığı ve çalıştığı yerlerde kırk gün kaldığı inancı Slavlar arasında da yaygındır. Rus geleneğine göre ruh, daha sonra güneşe, aya veya yıldızlara doğru uçar veya ormanlara, sulara, dağlara, bulutlara veya denizlere doğru yol alır.
Ölenlerin ruhları genellikle kilise bahçelerinde veya bataklıklarda yanıp sönen, insanları bataklıklarda ve göletlerde yoldan çıkaran veya onları boğan ve şaşırtan küçük fenerler gibi görünür. Onlarla alay edenin ya da ıslık çalanın vay haline, çünkü bu durumda onu öldüresiye döverler; ama bir gezgin nezaketle onların rehberliğini isterse, ona izlemesi gereken yolu gösterirler.
Slav inancına göre merhumların ruhları bir bütün olarak, yaşayanlarla dostane ilişkilere devam ediyordu. Bunun tek istisnası, yaşamları boyunca büyücülük yapanlar, ağır günah işleyenler, intihar eden veya cinayet işleyenler, ölüm cezasına çarptırılanlar veya Hıristiyanlığa uygun şekilde gömülmesi kabul edilmeyenlerin hayaletleriydi. Büyücülerin ruhları, ister erkek ister kadın olsun, bedenlerinden ayrılmaya isteksizdir ve genelde kapıdan veya pencereden gitmezler. Kendileri için çatıdaki bir tahtanın kaldırılmasını isterler. Ölümden sonra ruhları, pis hayvanların suretine bürünerek geceleri evlere girer; ev halkını tedirgin edip onları incitmek isterler. İntihar edenlerin ruhları aynı düşmanlığı yaşayanlara karşı gösterir çünkü düzgün bir şekilde gömülmedikleri için intikamlarını almaya