yaşayan bir tür peri ırkı olarak görülmeye başlandı. O halde, Hıristiyanlık onların yenilgisine neden olmuş olmalı.
Bu fikir için az önce özetlenen anlatının kaynağını takip edebiliriz. Aslında, Kadimlerle Söyleşi’de (Acallamh na Senórach) bahsedilen meseledir; burada, tarihi şemadan bağımsız olarak, tanrılar sözde yenilgilerinden çok sonra bile güçlüdürler. Féinn’den Aziz Patrick günlerine kadar hayatta kalan Caoilte, Tuatha Dé Danann’ın gücünün yakında azalacağını söyler; zira aziz “arada bir onlardan fakir birinin gelip geçici olarak dünyayı (yani insanların uğrak yerini) tekrar ziyaret ettiğini görmediğin sürece, onları tepelerin ve kayalıkların zirvelerine sürgün edecektir.” Bu nedenle belki de başka bir yerde Söyleşi, onların kendilerini besleyecek kadar fazla toprağa sahip olmadıklarını göstermektedir. Aziz Patrick’in Hayatı’nda bu zafer dramatik bir şekilde temsil edilir. Aziz Patrick, altın ve gümüşle kaplı Cenn Crúaich’in (Höyüğün Başı) bir heykelinin ve diğer on iki kişinin bronzla kaplı temsilinin bulunduğu Mag Slecht’e gitmiştir. Baş heykel, asasını kaldırıp yere doğru eğilir ve diğerlerini toprak yutmuştur ve aziz tarafından lanetlenen içlerindeki iblisler tepeye kaçmıştır.
O halde bu yenilgi neden Miletlilere atfedildi? İrlanda’nın farklı bölgelerinde yaşayan farklı düşman Kelt gruplarından büyük hanedan aileleri tarafından yönetilen ve sırasıyla Cashel ve Tara’da hüküm süren ikisi, Aziz Patrick’in zamanından kısa bir süre sonra öne çıktı. Ancak tanrılar İrlanda’da daha önceki ırkları fetheden güçlü bir ırk olarak görülmeye başlandığından, Miletlilerin onları yendiğini göstermek gerekli hale geldi. Bu, Miletlileri uzak antik çağa geri itti ve MÖ 1700’den beri İrlanda’nın efendileri olduklarını gösterdi. Hıristiyanlığın gelişiyle iktidara geçen Tuatha Dé Danann’ın artık onlar tarafından mağlup edildiği ileri sürüldü. Dolayısıyla, İrlanda tarihini ortaçağda yeniden yapılandıranların merkezi teorisi, “İrlanda’nın, Hıristiyanlık döneminden çok önce Miletos ırkına tabi oldukları” yönündeydi. Daha sonra Ulster kahramanları, sonunda tüm İrlanda aristokrasisi gibi Mile ile ilişki içine girdi.
Mile (Latince miles, “asker”) ve Bile, eski mitolojide yeri olmayan samandan adamlardır. Bu nedenle Rhys ve d’Arbois’in Bile’yi, Balor ve bir Kelt Dispater’i ile ölüm ve ata tanrısı olarak denkleştirme girişimleri modern bir efsaneleştirme girişiminden başka bir şey değildir. Fetih anlatısı kuşkusuz, daha önceki doğaüstü güç ve sihir kavramlarına başvururken, Tuatha Dé Danann’ı insanlardan kısmen farklı (siabhra, “ruhlar”) olarak görmeye eğilimliydi. Bu, yaygın görüştür ve aynı zamanda eski mitleri içeren edebi hikâyelerde mevcuttur. Tanrılar, ara sıra insanlara yardım eden sideler, insanüstü bir ırktı ve bu, resmi görüşü etkiledi; zira mitolojik belgeler, yenilgilerinden sonra Tuatha Dé Danann’ın yeraltı saraylarına nasıl çekildiklerini, zaman zaman ölümlülere yardım etmek veya onlara zarar vermek için ortaya çıktıklarını anlatır. Miletliler bile onların güçlerinden, özellikle Dagda’nın gücünden henüz kurtulmamışlardı. Mısırları ve sütleri Tuatha Dé Danann tarafından yok ediliyordu ve gelecekte bunu önlemek için Dagda ile arkadaş oldular, böylece şimdi bu şeyler onlara kaldı. Bu hikâye, mısır ve sütün, insanlar tarafından gücenildiğinde bu nimetleri esirgeyen tanrılara bağlı olduğuna dair eski mitolojik düşüncenin yeni versiyonu gibi görünüyor. Bunlar ayrıca fedakârlık yoluyla elde ediliyorlardı yani, çocuklarını ve hayvanların ilk yavrularını Cenn Crúaich’e kurban ediyorlardı. Başka bir yerde Fomorların mısır ve sütlerinin üçte ikisini Nemedlerin yıllık olarak aldıklarını görüyoruz. Belki de burada, armağanların verilmemesi ve bu tarz şeylerin sunulması fikriyle, afet tanrıları tarafından yok edilmesi fikrinin bir karışımıyla karşı karşıyayız. İrlanda’da ve batı dağlık bölgesinde periler için yiyecek ve süt gibi adak bırakılmasına hâlâ rastlanmaktadır.
Bu karakterin referansları ve aynı zamanda Galya anıtlarındaki semboller, doğurganlığı kontrol eden bazı tanrıların işlevlerini akla getirmektedir. D. Fitzgerald’ın Limerick’te topladığı bazı folklorik bilgiler, bu işlevlerin hatırasının romantik bir görünüş altında belli belirsiz bir şekilde nasıl devam ettiğini göstermektedir. Cnoc Aine (Knockainy yani “Aine’nin Tepesi”) her zaman Güney Munster perilerinin kraliçesi ve Tuatha Dé Danann’dan Eogabal’ın kızı Aine’nin konutu olarak kabul edilmiştir. “Şimdiye kadar yaşamış en iyi kalpli kadın” olan Aine, hâlâ Loch Guirr veya Cnoc Aine’de görülür. Aine, onu ele geçirdikten sonra (her zamanki peri gelin olayı) Lord Desmond ile evlenip ona bir erkek çocuk doğurur. O ve oğlu onu terk ederler, ancak daha sonra zaman zaman ortaya çıkarlar. Oğlu vaktiyle Desmond Kontu olmuştur. Bir keresinde tepenin çoraklığı hakkında annesiyle konuşur ve kadın ertesi sabah tepeye bezelye diker; bu, kadının işlevlerine dair önemli bir göndermedir. Tarım ayininin kalıntıları, Aziz John Eve tepesi üzerinde bir araya gelen bir geçit töreni şeklinde geçen yüzyıla kadar varlığını sürdürmüştür. Saman demetleri direklere bağlanır ve yakılır, bunlar daha sonra her ikisine de şans getirmesi için tarlalardan sığırlarla taşınır. Bir yıl bu ihmal edilmiş ancak Aine liderliğindeki gizemli bir alay tepede görülmüştür. Her zamanki geçit töreninden sonra orada kalan kızlar başka bir önemli günde Aine ile karşılaşmışlardır. Aine, kendisine verilen onur için onlara teşekkür ederip gitmelerini rica eder. Çünkü Aine’nin maiyeti tepeyi kendileri için ister ve bu varlıklar, Aine’in ürettiği bir yüzük sayesinde kızlar tarafından görülebilirler. Aine bu sebeple açıkça doğurganlık ayinleriyle ilişkilendirilir.
Şimdi tarihi anlatıya göre, yenilgilerinden ve derin tepelere ya da síde çekildikten sonra, tanrıların bunları kendi aralarında nasıl bölüştürdüklerini ve aynı zamanda içlerinden birinin kral rolünde olduğunu göreceğiz.
Üçüncü Bölüm
Sídin Paylaşılması
Kelt tanrıları, putperest zamanlarda tepeler ve tarih öncesi tümülüslerle, özellikle Boyne yakınlarındakilerle ilişkilendirilmiş olabilir ve uzak adalarda yaşayan tanrıların yeraltı ülkelerini kapsar. Durum böyleyse, höyüklerin neden Tuatha Dé Danann’ın inziva yeri olarak görüldüğünü ve oradan bir tür peri olarak ortaya çıktıklarına niçin hâlâ inanıldığını açıklamaya yardımcı olacaktır. Halk, eski tanrıların her zaman höyüklerle ilişkilendirildiğine inanıyorsa mitoloji yazarlarının, Miletliler tarafından mağlup edildikten sonra oraya çekildiğine dair bir efsane geliştirmeleri kolaydı.
Bu tepelerin ve höyüklerin içinde, cennetsi güzelliklerle dolu muhteşem sarayları vardı. Bu içi boş höyük ya da tepeler, muhtemelen Latince sedes ile aynı kökten gelen ve bu nedenle belki de “tanrıların koltukları” anlamına gelen síd olarak biliniyordu. Buraların ilahi sakinleri áes side, fir side mná side idi; yani síd halkı. Bunlar her yerde Tuatha Dé Danann veya onların soyundan gelenler olarak kabul edilir. Aziz Fiacc ilahisi, insanların sideye taptıklarından bahseder. Kral Loegaire’nin kızları ise Aziz Patrick’i ve onun beyaz cübbeli rahiplerinin áes side, yeryüzünde ortaya çıktıklarını kabul ediyorlardı. Daha sonraki zamanlarda sidenin periler olduğu kabul edildi ve çeşitli isimlerle adlandırıldı; ancak bu periler, illa kısa boylu olmasalar da önceki sidelere yani Tuatha Dé Danann’a yakından benzerler. Bu bakımdan ortaçağ Fransız inancındaki féelere (ilk tanrıçalara ait romantik kalıntılar) çok benziyorlar.
Side, bazı hikâyelerde hem síd hem de Eylsium adasıyla ilişkilendirilir. Bunlar eşanlamlı olarak kabul edilir. Connla’nın kaçtığı tanrıça áes sidlidir ama o, deniz ötesindeki adadandır. Karışıklık, tanrıların çeşitli meskenlere sahip olması gerektiği gerçeğinden kaynaklanıyor olabilir; bir inancın diğerinden