p>Hartley Burr Alexander
Kuzey Amerika Mitolojisi – Ruhlar, Ayinler ve Kozmogoniler
Giriş
Mitoloji terimi, mitolojik karakterlerin ve olayların sistematik ve bilinçli bir şekilde düzenlenmesi olarak düşünüldüğünde, Kuzey Amerika Kızılderililerinin hikâyelerinden “mitoloji” olarak bahsetmek kesinlikle yanlış olur. Kuşkusuz, belirli kabileler ve gruplar (Birbirinden çok farklı örneklerden bahsetmek gerekirse; İrokualar, Pavniler, Zuniler, Bella Coola gibi) mitolojik inançlarında bir tutarlılığa ve tekbiçimliliğe ulaşmışlardır (ve sadece bu gruplarda insan biçimcilik sürecinin en uç noktasına gidilmiş olması önemlidir). Ancak kıtanın hiçbir yerinde, Eski Dünya’da kısmen kanıtlanan ve kısmen de destansı edebiyatlar tarafından ortaya koyulan (Aryan, Babil, Grek, İskandinav gibi) sistem duygusu gibi bir şeye rastlayamıyoruz.
Bu nedenle, klasik kabuldeki mitolojinin Kuzey Amerika’da var olduğu pek söylenemez. Ancak tamamen başka bir anlamda (açıkça az ya da çok kişileştirilmiş doğa güçlerine inanca ve bu kişilerin eylemlerini ve maceralarını anlatan hikâyelere sahip olma) Kızılderililer bir değil, birçok mitolojiye sahiptir. Her kabile ve genellikle kabile içindeki her klan ve toplum kendi bireysel mitolojik örfüne sahiptir. Burada ifadenin tekrardan nitelendirilmesi gerekiyor. İnançlar kabileden kabileye, hatta klandan klana değişir, fakat geniş bir çerçeveden bakılırsa Kuzey Amerika Kızılderili mitolojisinin bir tür eleştirel yeniden inşasına altyapı oluşturabilecek temel benzerlikler ve tekbiçimlilikler bulunabilir. Hiçbir kabile veya kabile grubu bu mitolojiyi tam olarak ifade etmemiş, daha da azı bu mitolojinin yapısını idrak etmişti. Fakat Kızılderili örfü üzerine çalışan kimse, Eski Dünya fikirlerinin müdahalesi kafalarını karıştırmasaydı zaman içinde Kızılderililerin de kavrayabilecekleri tutarlı bir mitler sisteminin bilincine varmaktan pek de geri kalmayacaktır.
Kızılderili mitlerini çalışmaya bir giriş yapmak için bir dizi ayrım gereklidir. İlk olarak, Amerika’da, Eski Dünya’da olduğu gibi dini mitolojiyle özdeşleştirmemiz gerekir. Bu ikisi yakından ilişkilidir. Her mitoloji, bir dereceye kadar dini tanımlama çabasıdır. Ancak tanrı ve kahraman arasında derin bir paralellik yoktur, hatta töreni açıklamak için hikâye anlatıldığında bile dini tören ile mitolojik anlatı arasında sabit bir ilişki yoktur. Kızılderili efsanevi kahramanların en büyüğü olan Hilekâr Dönüştürücü’nün (aynı zamanda tavşan, çakal, kuzgun) ayinin hiçbir yerinde önem arz etmediği gerçeğinden daha iyi bir örnek olamaz. Kızılderililerin en derin saygısını uyandıran güçler (Gök Baba ve Toprak Ana) ise masallarda nadiren görülür.
Kızılderili dini, mitlerinden ziyade ayinlerinde incelenmelidir ve bu ayinlerin en önemli ve yaygın olanını burada belirtmekte fayda var. En önemlisi, Kızılderili kozmosunun bir tür ritüel tanımını oluşturan, gökyüzüne, yeryüzüne ve dünyanın dört bir yanındaki yöneticilere duman sunulduğu calumet1 törenidir. İkincisi, yalnızca hastalıkları iyileştirmenin bir aracı değil, aynı zamanda elementlere hitap eden bir güç ve arınma duası olan ter banyosu ayinidir (evrenin yaşam veren gücünün içinde bulunduğu toprak, ateş, su ve hava). Üçüncü sırada ise, hayata yön verecek görüntüleri uyandırmak amacıyla yapılan oruç tutma ve gece nöbeti gibi törenler bulunur. Zira Kızılderililerin en köklü inançlarına göre tüm fiziksel çevre, güç aşılayan bir kuvvettir ve görüş ve dokunuştan yalnızca ince bir perdeyle ayrılır. Görünmeyen varlıkların fani bedene sahip olma ve ona ilham verme gücüne dair inanca dayanan Şamanistik veya medyumcu ayinler dördüncü tören grubunu oluşturur. Beşincisi, genellikle beyaz adamlar tarafından “danslar” olarak adlandırılan büyük toplumsal törenlerden oluşur. Bunlar neredeyse değişmez bir şekilde, büyük doğa güçlerine, güneşe ve toprağa, yağmur getirenlere ve yiyecek ile av verenlere hitap eden dramatik dualar (kurban, şarkı ve sembolik kişileştirme kombinasyonları) biçimindedir. Son grup, ölülerin veya koruyucu ataların onuruna yapılan ayinlerden oluşur; törenler genellikle yıllıktır ve amacı, ayrılanların refahını istemekten, onların yardımını ve olası kötü niyetlerini yatıştırmaya kadar değişen törenlerdir.
Bu ritüellerde Kızılderili pagan dininin temel varlıkları tanımlanır. Gök Baba veya göğün yüce enkarnasyonu Güneş Baba tarafından temsil edilen Yüce Ruh ile Toprak Ana ve kızı Mısır Ana vardır. Kuşlar ve büyük efsanevi Gökgürültüsü kuşu, rüzgârlar, bulutlar ve gök cisimleri dahil olmak üzere aşağıdaki güçler ile yukarıdakiler arasındaki aracılar vardır. Toprağı avla dolduran ve avcılara yardımcı olan hayvan türünden Yaşlılar veya Koruyucular vardır. Hem görünen hem de görünmeyen dünyaya ait güçlü varlıklardan oluşan kocaman bir küme vardır. Doğa’dan istifade etmeyi bilen insanlar bunlardan “büyü” şeklinde yararlanabilirler.
Bu güçlerin, mitin değişken görüntülerindeki temsili kaçınılmaz olarak dalgalıdır. Burada tutarlılık yoktur, çünkü Kızılderilinin düşünce tarzı, kendi hikâyelerini gerçek olarak kabul edemeyecek kadar derinden semboliktir. Bunlar ne alegori ne de tarihtir. Bunlar, alegori ile tarih arasında bir hakikat taşıyan mitlerdir. Mit, ancak kaynaklarına ve doğuş sebeplerine atıfta bulunularak tam olarak tanımlanabilir. Kızılderili hikâyelerinin doğuş sebeplerini genel olarak belirlemek zor değildir. Büyük çoğunluğu açıkça eğlence için anlatılmıştır; bir sanatı, kurmaca sanatını temsil ederler ve kurmaca, hiciv, mizah, romantizm, macera sınıflarına girerler. Ahlaki alegori olan pek çok örnek vardır veya bunlar, ateşin en iyi tutuşturulabileceği odun türlerini detaylandıran ateş hırsızlığı hikâyesinde sıklıkla görülenler gibi bariz dersler veren masallardır. Üçüncü sebep, evrensel insani merakımızdır: İster tekrarlayan fenomenlerin altında yatan güçler olsun, ister başlangıçları belirleyen ve tarihin akışını yöneten görünür amaçlar olsun, şeylerin nedenlerini bilmek istiyoruz. Sebepleri detaylandıran mitler, bebeklik çağındaki bilimdir ve belki de tam anlamıyla mit olarak adlandırılabilecek tek hikâyelerdir. Bunlar, hayvan özelliklerinin kökenine dair basit hayali açıklamalar olabilir. Köpeğin burnunun neden soğuk olduğunu veya ardıçkuşunun göğsünün neden kırmızı olduğunu anlatan hikâyelerdir bunlar. Bir de canavar masalımız var. Bunlar hayal gücüne dayanan anlatılardır ve akla göre daha derin bir kaynaktan kabul gören bir ayin veya geleneğin oluşumuyla ilgilidir. Bunun yanı sıra etiyolojik mitlerimiz de var. Bunlar, yeni yaşam biçimlerinin başlangıcı, ateşin kontrol altına alınması veya efsanevi bilge adamlar tarafından mısırın tanıtılmasıyla ilgili yarı tarihi hatıralar olabilir ya da efsanenin çarpık bakış açısıyla kurtarılabilir kabile hikâyelerini tasvir edebilirler. En önemli grupta ise, her şeyin başlangıcını, kozmogonik alegorilerde kavramsallaştırmaya çalışırlar ki bu alegorilerin son gelişmiş örneği bulutsu hipotezidir.
Sebepler hakkındaki merakı gideren hikâyeler gerçek efsanelerdir. Bu ölçütle, araştırıcının mitolojiyi kurgudan ayırması ve malzemelerinden seçmesi ya da reddetmesi belki de kolay bir iş gibi görünmelidir. Ama durum o kadar basit değildir. Toplumun hangi düzeyinde olursa olsun, insan güdüleri nadiren karışmamış haldedir; onları örnek olarak ayırt etmektense tür bakımından analiz etmek çok daha kolaydır. Ölümün kökenine dair neredeyse evrensel olan Kuzey Amerika anlatısı gibi bir temayı ele alalım. Bu, ilk bakışta nedensel bir açıklamadır; ama pek çok örnekte bu ahlaki bir masaldır. Diğer taraftan hem bilimsel hem de ahlaki ilginin estetiğin önünde unutulup gittiği örnekler az değildir. Bir Wikeno hikâyesinde ölüm dünyaya küçük bir kuşun iradesi üzerine gelmiştir: “İnsanlar sonsuza kadar yaşarsa sizin sıcak mezarlarınıza nasıl yuva yapacağım?” Hayali ne kadar acımasız olursa olsun, burada sanattan başka bir güdü görmek zordur; ama Arktik Dağlılar tarafından bilinen ve dokunaklı bir seçimin yapıldığı yorumda sanat, ahlak ve felsefe hep iç içedir: “Sonsuz karanlığa ve sonsuz yaşama mı yoksa ışık ve ölüme mi sahip olacaksın?”
Kıstasımızı mükemmelleştirmek için mitolojik kavramların kaynaklarının incelenmesini güdü analizine eklemeliyiz. Bunlar geniş anlamda etrafı çevreleyen doğa hakkındaki imalar, insan doğasının hem psişik hem de fizyolojik analojileridir. Bunlardan muhtemelen ilki en önemlisidir, ancak “doğa miti” daha eski bir öğrenci neslinin anlayacağı basit ve kaçınılmaz bir şey olmaktan uzaktır. İnsanların düşünceleri, kaçınılmaz olarak, bildikleri dünyayı yansıtır ve efsanevi olayların aynı olduğu yerlerde bile masalın tınısı değişir. Sözgelimi Yukon’dan Mississippi’ye, doğu ormanında veya batı çölünde… Kıta içinde, yerli düşünce yapısındaki bölünmelerin doğal