>
Helen A. Clarke
Mitoloji Rehberi
Helen A. Clarke, 1860 yılında Amerika’nın Philadelphia eyaletinde doğdu. Edebiyat eleştirmeni, editör ve yazardır. Amerika’nın en köklü şiir dergilerinden biri olan Poet Lore’un kurucu ortağıydı. Kaleme aldığı kitaplarla pek çok yazara ilham kaynağı oldu. Ayrıca çocuklar için kısa oratoryolar ve operetler yazdı. Babası Pennsylvania Üniversitesi’nde müzik profesörüydü. Kendisi de bu okulda iki sene müzik eğitimi aldı. Shakespeariana isimli dergide Shakespeare’in eserlerindeki müzik teması hakkında bir yazısı yayımlandı. Amerika’da Boston Browning Society ve Boston Authors Club gibi pek çok topluluğun üyesiydi.
Ezgi Uğur 1995 yılında Kastamonu'da doğdu. Çocukluk yıllarından beri yabancı kültürlere olan ilgisini sürdürerek lise öğrenimini dil bölümünde tamamladıktan sonra İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi’nde İngilizce-Fransızca-Türkçe Mütercim Tercümanlık bölümünden mezun oldu. Bugün İngilizce ve Fransızca dillerinin yanı sıra İspanyolca öğrenmeye devam etmekte, serbest çevirmenlik ve redaktörlük yapmaktadır.
Dostum Katharine Corfield Newbold’a
Automedon ve Akhilleus’un Atları, H. Regnault
Önsöz
Yazarlara ve yayımcılara koleksiyonlarından aldığım öyküleri bu kitaba dahil etmeme imkân sundukları için teşekkürlerimi iletmeliyim. J. G. Leland’ın Algonquin Legends’ı ve Bryant’ın Odesa çevirisinin yayımcısı Houghton, Mifflin & Co’ya; Violet M. Pasteur’ün Gods and Heroes of Old Japan’ı ve Mary Prere’nin Old Deccan Days’inin yayımcısı J.B. Lippincott Co.’ya; Legends of the Iroquois’in yazarı Bay W. W. Canfield’a ve yayımcısı A. Wessels Co.’ya; Charles Mills Gayley’nin, Bulfinch’in Age of Fable kitabından yola çıkarak kaleme aldığı Classic Myths in English Literature’ın yayımcısı Ginn & Co.’ya; A. Lang’in Theocritus, Bion, and Moschus, Done into English Prose kitabının yayımcısı Macmillan & Co.’ya; Melville B. Anderson’ın Norse Mythology eserinin yayımcısı Scott, Foresman & Co.’ya teşekkürler. Baskısı tükenen diğer koleksiyonlar –bildiğim kadarıyla öyküleri aldığım eserlerin orijinal yayımcıları artık mevcut değil – şu şekilde: Cornelius Mathews’ün Lidian Fairy Tales Based on Schoolcraft’ı ve Ellen K. Emerson’ın Indian Myths’i. Ayrıca, Sir George Grey’in Polynesian Myths’i ve Ralston’ın Russian Stories adlı eseri de yararlandığım İngiliz yayımlardan ikisi.
Ayrıca mitoloji konusunda araştırma yapan herkes gibi, ben de konuya dair çeşitli dallarla ilgili kaleme alınan diğer eserlere ek olarak bildiklerimi şu eserlere de borçlu olduğumu söylemeliyim: Max Müller’in Chips from a German Workshop’u, Cox’un Mythology of the Aryan Races’ı, John Fiske’in Myths and Mythmakers’ı, Frazer’ın Golden Bough’u, Hartland’ın Myth of Perseus ve Childhood of Religions’ı, Andrew Lang’in Custom and Myth’i, Tyler’ın Primitive Culture’ı, Mills’in Tree of Mythology’si, Chamberlain’in The Child and Childhood in Polk Thought’u, De Gubernatis’in Zoological Mythology’si, Dr. Brinton’ın American Hero Myths ve Myths of the New World’ü de dahil olmak üzere daha pek çok masal derlemesine başvurdum.
Mitolojiyi ele aldığım bu kitaptaki gayem, bilim insanlarının son araştırmalarına dayanarak konuya dair sağlam bilgiler sunmak ve ileride daha derinlere inmek istemeleri halinde, neredeyse hiç farkında olmadan, karşılaştırmalı mitolojinin büyüleyici araştırmaları için sağlam bir temel oluşturacak ilginç öyküler sunmak amacıyla, planı örneklemek için kullanılacak mitleri seçmektir.
Bugünlerde vahşi mitlere dair kayıtların gerçekliği konusunda çok fazla tartışma yaşanıyor. Bana sorarsanız bu tartışmaların çoğu boşuna çünkü bir mitin sabit bir mevcudiyeti olduğundan söz edilemez. Ardı arkası kesilmeyen her anlatıcının, elindeki malzemeyi kendi yaratıcılığına ve hayal gücüne göre bir şekilde değiştirip süsleyeceğinden neredeyse eminim. Bu nedenle beyaz bir adamın ele aldığı bir vahşi mit, yaptığı bazı hayali değişikliklere rağmen mitin temel özelliklerini koruyorsa – örneğin Ovidius’un bir hikâyesi bir Yunan mitinin özelliklerini koruduğu ölçüdeyse – bu nereden bakılırsa bakılsın vahşi bir mittir ve Yunan mitolojisini düşünürsek, Ovidius’taki gibi süslemeler pekâlâ göz ardı edilebilir.
Bu nedenle, ilkel zihin yapısı ve geleneklerin tam anlamıyla vurgulanması koşuluyla, mitlerin en okumaya değer ve çekici gelen versiyonlarını da bu kitaba dahil ettim.
I. Bölüm
Mit Nedir?
Mit nedir? Bu oldukça basit ve yanıtlaması kolay bir soru gibi görünse de yüzyıllar boyunca pek çok âlimin kafasını kurcalamıştır ve bu soruya tatmin edici bir yanıt verme çabasıyla bu konuda meselenin özünü kavrayan kütüphaneler dolusu kitap kaleme alınmıştır. Tüm geçmiş yüzyılların üzerinde büyük bir tepe gibi yükselen yirminci yüzyılda yaşamasaydık, bir cevap bulmaya çalışmak bizim için neredeyse ümitsiz görünecekti ancak biz, bu tepeden aşağı bakıp tüm bu âlimlerin ve seçkinlerin zihinlerinin içini görebiliyor ve bu sorunun cevabını bulmada neden bu kadar zorlandıklarını anlayabiliyoruz.
Dünyanın başlangıcından bu yana ortaya çıkan tüm mitlerin geniş bir ovanın ortasındaki devasa, yuvarlak bir kaleye kapatıldığını ve tüm bu âlim insanların da içeride kilitli, sırrı öğrenmek için kaleyi kuşatan ortaçağ şövalyeleri olduğunu düşünelim. Ovanın her bir yanından, doğusundan, batısından, kuzeyinden ve güneyinden, at sırtında dörtnala koştuklarını, ellerinde uzun mızraklarla duvarda bir delik açmaya çalışana dek duvarlara bam güm vurduklarını hayal edelim. İşte bu bilgiye susamış şövalyelerin her biri, kendi açtığı delikten ne göründüğüne o kadar odaklanır ki diğerlerinin açtığı deliklerden ne göründüğü tamamen önemsiz hale gelir. Ardından hepsi çekip gider ve gördüklerini anlatan kitaplar yazmaya başlar. Söz konusu birbirlerinin kitaplarını okumaya geldiğindeyse, elbette kimin haklı olduğuna dair korkunç savaşlara girerler – neyse ki bu savaşlar sözcüklerledir – ve her biri kendi küçük mızrak deliğinden görülebilecek her şeyi gördüğünü iddia eder. Bizler de tepedeki şövalyelerin her birinin mitlere dair doğru şeyler gördüklerini algılayabiliriz ve istediğimiz cevaba ulaşmanın yolu, tüm âlimlerin gördüğü gerçeğin her bir parçasını bir araya getirerek bütün bir gerçeklik veya buna yakın bir şey oluşturmaktır, çünkü sizin de bildiğiniz gibi herhangi bir şeye dair gerçekler o kadar büyüktür ki bunların hepsine ulaşmak neredeyse imkânsızdır.
Örneğin, benim bu kısacık bölümde sizlere şövalyelerin kaleye baktıklarında gördükleri tüm sırları anlatmam mümkün değil ancak birkaçından bahsedeceğim çünkü bunlar, mitin gerçekten ne olduğunu akıllıca anlamanıza yardımcı olacaktır.
Çok uzak bir geçmişten dörtnala gelirken göze çarpan ilk şövalye Regiumlu Yunan Theognis’tir. Bu şövalye MÖ altı yüz yıl önce yaşasa da o kadar uzun zaman önce bile antik Yunan’da o kadar çok mit vardı ki varlıkları çoktan merakları cezbetmeye başlamıştı. “Alegori” adını verdiği bir mızrak taşıyordu ve kaleye girdiğinde görebildiği tek gerçek, tüm mitlerin birer alegori olduğuydu. Ona göre Yunan mitolojik tanrıları Apollon, Helios ve Hephaistos farklı açılardan bakıldığında ateşti; Hera hava, Poseidon su, Artemis ise ay ve benzerleriydi. Diğer âlim Yunanlar da onun izinden giderek hemen hemen aynısını gördüler. Örneğin üç yüz yıl sonra Aristoteles, mitlerin kendi zamanından önceki felsefi spekülasyonları ifade etme girişimi olduğunu; dört yüz yıl sonra Plutarkhos ise mitlerin kılık değiştirmiş metafizik önermeler olduğunu söylemiştir. Kısacası hepsi de mitlerin doğadaki nesnelerin veya insanların ifade ettiği fikirlerin sembolleri olarak ortaya çıktığını düşünüyordu.
Şimdi tekrar dönüp bakarsak, geçmişten dörtnala yolculuk yapan bir diğer Yunan şövalyesine, Euhemerus’a rastlarız. Tarihçi, filozof ve gezgin olan Euhemerus yaklaşık olarak MÖ üçüncü yüzyılda yaşamıştı. Kendini çeşitli ülkelerde çeşitli görevlere gönderen Makedonya Kralı’nın dostuydu. “Tarih” adlı bir mızrak taşıyordu ve mitlerin gerçek kişilerin tarihî rivayetleri olduğuna nasıl