Oğuzhan Karadirek

Anadolu Uygarlıkları


Скачать книгу

ama çok başarılı olamıyordu. Asur Kralı II. Sargon’un saldırılarına engel olamayan I. Rusa, MÖ 714 yılında kalbine hançer saplayarak yaşamına son verdi. Bu olaylar sonrasında Van yani Tuşpa yağmalandı ve II. Argişti tahta geçti fakat hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktı. II. Argişti’den sonra başa geçen II. Rusa (MÖ 685-645) kendi döneminde Rusahinili ismiyle bir başkent kuracaktı. Burası günümüzde Van’ın kuzeydoğusunda yer alır ve Toprakkale ismiyle anılmaktadır. Sarsılan ekonomi ve merkezi otorite artık toparlanamayacak seviyeye gelmişti. En sonunda Medler ve İskitler tarafından yapılan saldırılar sonucunda Urartular tarih sahnesinden silinecekti.

      2. Dağların Zirvesine Kurulan Şehirler: Urartu Mimarisi

      Dağlık ve engebeli bir coğrafyada yaşayan Urartular bunu bir avantaj olarak gördüler ve düzlük alanları tarım ve hayvancılık için kullanırken dağlık alanlara şehirlerini kurdular. Tepeler tıraşlanıyor ve teraslanıyor, uzaktan bakıldığında kent sanki piramidal gibi görünüyordu.

      Taş temeller üzerinde yükselen surlar bazen kerpiçle, bazense yığma moloz taşlarla güçlendiriliyordu. Asur kaynaklarında surların 15-18 metre yüksekliğinde olduklarından bahsedilir.

      Hattuşaş’ta olduğu gibi Van-Tuşpa şehri de aşağı ve yukarı kent olarak ayrılmaktaydı. Yukarı kent, merkezi idarenin olduğu ana merkezken, aşağı kentin zanaatkârların ve pazar yerlerinin bulunduğu ve devlete bağlı işleri yürüten kişilerin yaşadıkları yer olduğu tahmin ediliyor.

      Yukarı kentte yapılan çalışmalar sonucunda saray yapısının iki katlı olduğu bilinmektedir. Taş temel üzerine yerleşmiş kalın duvarların olduğu bu yapılar hakkında yorum yaparken iklimsel koşulları göz önünde bulundurmamız gerekir çünkü karın 7-8 ay kalkmadığı bir coğrafyada kalın duvarlar soğuk-sıcak konusunda önemli bir husustu.

      Benzer durumu tapınaklar için de söylemek mümkün olacaktır. Urartu dini mimarisinde neredeyse çoğu tapınak Tanrı Haldi’ye adanmıştı. Haldi bir savaş tanrısıydı ve Urartu toplumundaki yeri oldukça büyüktü. Kare planlı ve dört tarafı kulelerle çevrili tapınaklara tek bir kapıdan girilirdi. Kapıyı açtığınızda gelen ışık doğrudan tanrı heykelinin yüzüne vururdu ve dar bir koridorda yürüyerek heykelin karşısına ulaşılırdı.

      Tapınaklar ve saray mimarisi hakkında yapılmış çok fazla analiz varken aynı durumu maalesef sivil mimari için söylemek mümkün değildir. Halkın sur dışında yaşadığı tahmin ediliyor. Bunun en iyi örneği olarak kent surlarının eteklerine yapılmış düzensiz evler gösterilebilir. Bu evlerin ufak bir ön avlusu vardı ve iki odadan oluşmaktaydılar. Evlerin zemini sıkıştırılmış topraktan ve duvarlar taştan yapılmaktaydı. Sivil konutların yaşadığı alanda bozuk bir planlaşma vardı. Dar ve labirente benzer sokaklar bunun göstergesidir. Halk, savaş zamanı hayvanlarıyla beraber surların içerisine sığınırdı.25

      3. Urartularda Sosyolojik ve Ekonomik Yapı

      Yapılan arkeolojik çalışmalar sırasında, Urartulara ait yazılı bir anayasaya maalesef ulaşılamamıştır. Asur kaynakları ve krallara ait bazı kaynaklar sayesinde olan biteni bilmekteyiz.

      Urartu sosyal yapısı kral, soylular, bürokratlar, askerler, köylüler ve kölelerden oluşuyordu. Ataerkil bir toplum olduğunu ve kadına dair hakların bulunmadığını söylemek mümkündür.

      Toprakkale’de bulunmuş bir yazıtta, sarayda çalışan 5507 kişiden bahsedilmektedir: 66 dokumacı, 3784 hadım görevli, 108 saray bekçisi, 119 muhasebeci, 10 müfettiş, 168 saray hizmetçisi, 71 katırcı, 20 marangoz, 1188 köpek tutucusu.

      Ayrıca Urartu kralları topraklarının çorak olduğundan fakat bu durumu kanallar ve barajlar yaparak telafi ettiklerinden bahsederler. Aslında bu durum bize hem mühendisliğin gelişmiş olduğunu hem de krallığın kasasının ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.26

      4. Urartularda Beslenme Alışkanlıkları

      Hayvancılık ve madenciliğin temel geçim kaynağı olduğu Urartularda, elbette ki beslenmenin büyük çoğunluğunu hayvansal gıda tüketimi oluşturuyordu. Her ne kadar araziler tarıma açılarak tahıl ve bakliyat ürünleri yetiştirilmeye çalışılsa da iklim sebeplerinden dolayı topraktan alınan mahsul çok fazla değildi. Et tuzlanarak ya da kavurma yapılarak kış ayları için stoklanırdı. Burada sadece küçük ve büyükbaş hayvan tüketimi söz konusu değildi elbette. Tavuk, ördek ve kaz da et tüketiminin önemli bir parçasını oluşturuyordu. Burada dikkat çeken bir husus ise hayvancılıkla bu kadar fazla ilgilenen bir halkın süt ve süt ürünlerinde de epeyce uzmanlaşmış olduğudur.

      Tahıl ve bakliyat tüketiminde ise tıpkı Hititlerde olduğu gibi bir tüketim söz konusuydu. Ak darı, süpürgelik darı, tilkikuyruğu darısı, arpa, bezelye, burçak, makarnalık buğday, ekmeklik buğday, çavdar, kimyon, kişniş ve maydanoz, mercimek, nohut, siyez buğdayı, yoğurt otu, çoban değneği, susam, üzüm, erik, elma, ayva, kiraz, nar gibi gıda maddelerinin tüketimi söz konusuydu. Ayrıca balık tüketimi de ender olarak mevcuttu.

      İçecek olarak dönemin vazgeçilmezi olan bira ve şarap tüketimi söz konusuydu. Asur kralı II. Sargon’un 8. yıl seferlerine dair kayıtlarda Urartuların şarabı deri tulumlar içerisinde sakladığından bahsedilmektedir.27

      5. Görsel: Bugün sarp dağların tepesinde yer alan, Urartulara ait Van Kalesi giriş kapısının görünümü

      Oğuzhan Karadirek Arşivi, 2015

      XII

      Frigler

      Anadolu topraklarının gizemli halklarından biri de Friglerdi. MÖ 1200-1000 yılları arasında tam da Hititlerin çöküş dönemine geçtiği zamanlarda Anadolu’ya göç eden Frigler, Hint-Avrupa kökenliydiler. Yapılan incelemeler onların Macaristan civarından geldiklerini ortaya koymuştur. Peki bu çıkarıma nasıl varılıyordu? Troya’da yapılan kazılar sonucu elde edilen çanak çömlekten, Troya Savaşı’nın yıkımı sonrasında buraya yerleşenlerin Brigler olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar, bugünkü Macaristan civarlarında bulunan çanak çömleklere benzer. Evet, Friglerin bir zamanlar ismi Brigler olarak geçmekteydi ve Balkanlar üzerinden, Trakya bölgesinden Anadolu’ya geçiş yaptıkları bilinmektedir ancak elimizde MÖ 1200-1000 yıllarına dair ciddi bir veri yok. Muhtemelen daha az nüfuslu oldukları için diğer halkların arasına karışmışlardı. Ulaşabildiğimiz ciddi verilerse MÖ 800-600 yıllarına aittir.

      Homeros, Friglerin “savaşçı” bir toplum olduğundan bahsederken, Strabon’a göre onlar “barışsever” bir topluluktu. Özellikle müziğe ve dansa ilgi duyan bir halk oldukları bilinmektedir. Zaten müziğe duydukları bu ilgiden Apollon ve Marsias hikâyesinde de bahsedilmiştir.

      Hititlerin çöküşüne doğru, Frigler onların gücünün yetemediği topraklara yerleşmeye başlamışlardı. Hititler yıkıldığında artık Hitit topraklarının çoğu kısmında Frig izlerine rastlamak mümkün olacaktı. Hatta bir zamanlar Hititlere başkentlik yapmış Hattuşaş’ta da artık Frig mimarisi görülebilecekti.

      Batıda Lidyalılarla iyi ilişkiler kurmaya çalışan Frigler, doğuda Urartularla ikili ilişkiler kurarken güneyde ise Asurlularla sürekli sürtüşme içinde olacaklardı. Hatta onlara dair ilk kaynaklara yine Asur arşivlerinde rastlanmaktadır fakat Frigleri, Asurlular yıkmamıştır. Aksine kuzeydoğudan gelen Kimmer akınları Friglerin sonunu getirmiştir. Kimmer akınları sırasında Urartularla ve Asurlularla ittifaklar kurmalarına rağmen Kimmerleri püskürtememişlerdi.

      1. Friglerde