Ada “son derece sevimli” olduğumu söyledi. Bir kadının övgüsüne güvenebilir miyim?
Kendim de sık sık başkalarına iltifat ederim.
Bir kadın için elzem gördüğüm şeyler, yalnızca bir mücevher ve yüz pudrası değildi.
Arabayla Golden Gate Park’a ve ardından Clif House’a gittik.
Doru atların toynakları nasıl da muzafer bir ses çıkarıyordu! Sanki atlar birer şairdi ve kafiye yazıyorlardı.
Otomobili sevmiyorum.
Ada çok tatlıydı.
“Bana muhterem aşk hikâyeni anlat!” diye gevezelik etti.
Hiçbir şey söyleyemedim, sadece yüzüm kızardı.
Sırrımı anlatmaya cesaretim yoktu.
Bir defasında gerçekten sevmiştim.
Bir masal kitabındaki gibi masum bir aşktı bu.
Ah, keşke gerçek aşk yaşanabilseydi!
Parkta bir kadın gözüme ilişti. Önünde “dokunmayın” tabelası olan çiçekleri makasla koparıp bir azize edasıyla yürüyüp gittiğini gördüm. O zaman parkı izinsiz giren kişilere karşı koruyan bir polisin annesi olabileceği şeklinde komik bir düşünce geldi aklıma.
Kendimizi Japon çay bahçesinde bulduk.
Ahşap takunyalı ufak tefek bir musume bize muhterem çay ve o’senbe19 getirdi.
Alan, Japon bahçelerinin bir taklidi şeklinde düzenlenmişti.
İliklerime kadar memleketimi özlüyordum.
Süs köprüsü, çay kenarındaki leylek ve cüce bitkiler bana evimin bahçesini hatırlatıyordu.
Aniden yakındaki Japon köy evinden bir shamisen20 sesi gelmişti.
“Tenu, tenu! Tenu, tsunn shann!”
Kim çalıyordu?
Okyanus kıyısında sahilde otururken birkaç paket fıstık buldum.
Güzel Ada paketleri kapmaya başladı.
Neşeli bir şarkı mırıldanıyordu. Başı acıklı bir şekilde omzuma doğru eğiliyordu. Deniz esintisiyle karışan saçlarım ise yanağını okşuyordu.
Şarkının ismi My Gal’s a High-Born Lady’ymiş.
Şarkının yazarı kimdi acaba? Emerson’ın bu şarkıyı yazmadığı muhakkak.
Otele döndüğümde parkta bulduğum ve hava yüzünden yıpranmış kumaş parçasını duvara yerleştirdim.
Üzerinde şu sözler yazılıydı:
“ÇİMLERDEN UZAK DURUN”
Bunu postayla Japonya’ya yollamaya karar verdim. Babamdan bu yazıyı eski kiraz ağacının yakınında bir yere, bahçe çimlerimizin üzerine yerleştirmesini rica ettim.
Bugün büyükannemin ölümünün üçüncü yılı.
O yüzden bugünü dua ederek geçireceğim.
Bir Çinliden aldığım tütsüyü yaktım. Dumanın güzel hareketini seyre daldım.
Sevgili büyükannem!
Benim düğünümü görecek kadar uzun yaşamayı diliyordu. Benim için düğün eşyalarını seçebilmek için dua ediyordu.
Hâlâ yalnızım.
Acaba hep nefret ettiği ijinler arasında dolaştığımı biliyor mu? Hayaleti çimlerden gözetliyor mu beni?
Bazen kendimi idare edemiyorum, tıpkı kadın kahramanını idare edemeyen beceriksiz bir romancı gibi.
Ne zaman evleneceğim acaba?
Esniyordum.
Esnemek, bir kadına en yakışmayan şeydir.
Arada sırada kendi başınayken küfretmeyi kabahat olarak görmüyorum.
Yalnızdım.
Yazıya döktüğüm “Sokakta Görülen Şeyler”i yırtıp kâğıt sepetine tıktım.
İçinde hiç çöp bulunmayan sepet çok aç görünüyordu. Bakımsız bir sepet çok daha hoş, tıpkı kirli bir imza albümü gibi.
“Amerikey’e her şeyi eleştirmek yani kaba davranmak için gelmedim, öyle değil mi?” dedim.
Bir doğu kızı olarak kalmalıyım. Tıpkı bahar mevsiminde ay ışığına gülümseyen bir kiraz çiçeği gibi.
Fakat daha sonra yazdıklarımı yırttığım için pişman oldum.
Elimi sepete soktum. Kâğıtları topladım. Çok zor okunuyordu:
“kadınlar ‘Hama’nın çekçeği gibi koşturuyor
Çocukları evde bırakılmış ağlıyor
Kadınlıkları
Silindir şapkalı beyefendi parmaklarıyla burnunu temizliyor
Genç kadın yürürken sakız çiğnemekle meşgul. Tokyo’da bir kez dahi böyle davransanız, ömrünüz nafile yere bir evlilik teklifi beklemekle geçer.
Parlak kırmızı bir etek giymiş yaşlı nine
Gencecik karısıyla kol kola yürüyen ihtiyar adam
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.