Yone Noguchi

Bir Japon Kızının Amerika Günlüğü


Скачать книгу

gibi hissediyorum.

      Ayakkabılarımı çıkarabilirim. İstersem bir akrobat olabilirim.

      Kimse beni gözetleyemez.

      Burası kimse tarafından rahatsız edilmeksizin gönlünüzce dua edebileceğiniz ya da ağlayabileceğiniz yer.

      Odam harika. Her türlü yeni icat mevcut. Bir sürü elektrikli küre, başımın üzerinde haşmetli bir ışıkla göz kamaştırıyor.

      Eğer akşam alacasında odama girersem, bir elektrik düğmesine basıyorum.

      Her bir ışığın muhterem hizmetime hazır halde belirmesini görünce hak ettiğim memnuniyet tarifsiz!

      Parmağıma bakıp böylesi küçük bir doğulu şeyin, Bay Edison’un başparmağı kadar güçlü olabilmesine şaşırıyorum.

25 Ekim

      Bloknotumun başına “San Francisco, ABD” yazarken yepyeni bir his duymuştum!

      (İsmimin önüne ilk defa “bayan” yazarken nasıl da heyecanlanacağım kim bilir! Kadınlar “küçükhanım” hitabından er ya da geç sıkılıyor olmalı.)

      Japonya gibi küçük bir adada yaşarken mektup yazmak için hiçbir sebep göremediğimi söylemişimdir hep.

      Her nerede olursam olayım, arkadaşlarımı bir iki gün içinde görebiliyordum.

      Ama şimdi memleketimle aramda okyanus var.

      Mektup yazmak için uğraşmaya değer.

      Bunun böyle keyifli bir iş olduğunu bilmezdim.

      Mektup yazmayı, her kadının keyfini çıkarması gereken meşru ve ucuz bir oyun ilan ediyorum.

* * *

      Bu otelin bahçesinde dolaşıyordum.

      Bir beyefendinin bir kadını öptüğünü gördüm.

      Yüzümün alev aldığını hissettim.

      Ayıp değil mi uluorta böyle şeyler yapmak?

      Odama geri döndüm. Aynaya bakınca yanaklarımın hâlâ kıpkırmızı olduğunu gördüm.

* * *

      Japon konsolosu ve Meriken karısı (sevgili kocasından birkaç cm daha uzun) bizi ziyaret etti.

      Birbirlerine pek yakışmadıklarını düşündüm. Sanki üzerinde farklı bir kraliyet arması olan kiralık bir haori13 gibiydi.

      Konsolos sanki bir timsah taşıyormuşçasına mağrur görünüyordu.

      Bayan Konsolos bizi ertesi pazar günü için öğle yemeğine davet etti.

      “Tam bir aile partisi. O ho, ho!”

      Sesi teklifsizdi.

      Saç tokalarından birinin düşmek üzere olduğunu fark ettim. Meriken kadının da benim kadar dikkatsiz olduğunu düşündüm.

      Dün kaç toka kaybettim dersiniz?

      Dört! Korkunç değil mi?

      Amcam masumane konuşarak benim Tokyo’nun en güzel hanımlarından olduğumu söyledi.

      O zaman paltosunun kol kısmını çaktırmadan çimdikledim. Ama bu küçük işaretim amcamı hiç mi hiç etkilemedi. Mübalağalı bir şekilde reklamımı yapmaya devam etti.

      Pazar günü güzel bir kızı benimle tanıştıracağına söz verdi.

      Acaba nasıl biri olacak diye düşündüm.

      Bir Meriken kadınıyla ilk mülakatımda harika bir performans sergilediğime inanıyordum. Fakat evdeki provam hiç işe yaramamıştı.

26 Ekim

      Küçük tılsımımı kaybettim.

      İşte buna çok canım sıkıldı.

      O tılsımı bana eski kafalı annem vermişti. Tenno Sama tapınağına yaptığı bir aylık hac yolculuğundan dönerken almıştı onu.

      Annemin dediğine göre bu tılsımı taşıdığım sürece sudan, ateşten ve haydutlardan (Tanrı bilir başka nelerden) korunacakmışım.

      Her yerde tılsımı aradım. Valizine bakmama izin vermesi için amcama yalvardım.

      “Eskide kalmış şu batıl inançtan kurtul!” diye kızdı amcam.

      Küçük bedenimi neredeyse yutan o kocaman koltukta halsiz bir şekilde oturdum.

      Pek çok cezaya çoktan çarptırıldığımı düşünüyordum.

      Kol saatimin tik tak sesi huzursuzluğumu daha da artırıyordu.

      Saatimi şifonyerin çekmecesine kilitledim.

      Ama saatin tik tak sesi hâlâ kulaklarımın peşindeydi.

      Sonra saatimi yastığın altına koydum.

27 Ekim

      Ah, on dolarlık bir altın karşılığında bir bukle kıvırcık saç alabilmeyi ne çok isterdim!

      Amerikan kadını onsuz bir hiç.

      Bu saçların dermansız hareketi baştan çıkarıcı bir şey.

      Japonya’dayken dalgalı saçlara sahip olmayı kötü şans olarak görürdüm.

      Ne var ki Amerikey’de zevklerim değişmeden kalamaz.

      Artık kızıl saçlı olmayı bile umursamıyorum.

      Kızıl saç canlılıktır, yaz mevsiminin parlak havasına çok uygundur.

      Tokyo’da bir Amerikalı kadının kızıl saçlarını görünce tir tir titrediğimi hatırlıyorum. Japonlar bunu Jigoku’daki kızıl ifritin saçları olarak kabul ederler.

      Bir çift saç kıvırma maşasıyla aynanın karşısına oturdum.

      Şaşırtıcı bir sabırla saçlarımı kıvırmak için uğraştım. Sizi temin ederim ki Tanrı bana pek fazla sabır bahşetmemiş.

      Ah, ne söz dinlemez aletler!

      Maşalar hiçbir işe yaramadı. Ben de öfkeyle yere attım onları.

      Bileklerim ağrıyordu.

      Yere oturup bacaklarımı uzattım. Ayakkabı bağcıklarım çözülmüştü ama elim onlara gitmedi.

      Saçlarımı kıvırmaya çalışırken bitap düşmüştüm!

      Amcamı bir kuaför getirmesi için yolladım.

28 Ekim

      O kadın kaç yaşında?

      Meriken kadınlarının yaşını bir türlü tahmin edemiyorum.

      Şu Bayan Ada gerçekten çok güzeldi.

      California’nın kızlarıyla niçin bu kadar gurur duyduğunu şimdi anlamaya başlıyorum.

      “Ah, ne söz dinlemez aletler!”

      Ada, Bayan Konsolos’un benimle tanıştırdığı San Franciscolu bir hanım.

      Soyadı ne acaba?

      Aman, boş verin! Kızlar için hatırlaması gereksiz bir şey. Biz soyadlarını hiç kullanmayız ki…

      Kahverengi iri gözlerinin çevresini süsleyen uzun kirpiklerini ne kadar kıskanmıştım!

      Tahta takunyalarımın kadife hanaosu14 için tercihim kahverengiydi.

      Uzun kirpikler çok zarif görünüyor. Tıpkı uzun etekler gibi.

      Onun zeki bir genç kız olduğunu biliyorum.

      Gözlerini bir perde gibi örten uzun kirpiklerini