Celil Oker

GENÇ YAZARLAR IÇIN HIKAYE ANLATICILIGI KILAVUZU


Скачать книгу

Konuyu sormuyorum. Temayı sormuyorum. Ana fikri sormuyorum. Anlattığını hangi temel eylem formunu aracı kılarak anlatır, diye soruyorum. Anlattığı hikâyeyi, konu, karakter, zaman, üslup vb. unsurlardan arındırırsak geride esas ne kalır, diye soruyorum.

      Gelin, sorumu birkaç bildik hikâyeyi özetleyerek daha cevap verilebilir kılalım.

      Külkedisi’ne ne dersiniz?

      Üvey annesi ve kız kardeşleriyle yaşayan bir kız, günün birinde ülkenin prensinin vereceği ve şehrin bütün genç kızlarının davet edildiği baloyu duyunca katılmak ister. Ancak ne doğru düzgün bir giysisi ne de onu kapıya bırakacak göz kamaştırıcı bir aracı vardır. Üvey annesi ve kardeşleri yardım etmeyi reddederler, üstelik onu küçümseyerek üzerler. Ortaya çıkan bir peri yardım etmeyi önerir. Giysi ve araç sorununu sihirle halledecektir. Kız sevinir elbette. Perininse bir kuralı vardır. Gece yarısından önce balodan ayrılmazsa giysi ve görkemli araç kaybolacaktır. Kız kuralı kabul eder. Şahane bir elbise ve mücevherler içinde baloya gider. Prensle tanışır. Bol bol dans ederler. Birbirlerine yakınlaşırlar. Saat 12.00’ye yaklaştığında kız balodan ayrılmak ister. Prensin ısrarıyla biraz daha kalır. Tam zamanında balodan kaçar. Süre dolduğu için sihirli destekleri kaybolmuştur. Son anda ayakkabılarından birisi ayağından çıkar, geride kalır. Prens pek sevdiği kızın peşinden onu aramaya çıkar. Ayakkabıyı bulur. Ertesi gün ayakkabının sahibini bulmak için şehrin bütün genç kızlarını evlerinde ziyaret eder. Bizimkinin evine gelince, mutlu son, ayakkabı kızın ayağına uyar, kavuşurlar.

      Hobbit’e bakalım şimdi. Kısa olsun bu sefer.

      Hobbit’lerden biri, uzaklardaki bir dağda bulunan defineyi elde etmek için bir grup cüce ve başlarındaki sihirbaz tarafından kendilerine katılmaya çağrılır. Başta bu işe pek niyetli olmayan bizim Hobbit, sonunda onlarla gider. Bir sürü mücadelenin sonunda, hazineyi koruyan ejderhayı yenerler ve bizimki biraz zenginleşmiş olarak evine döner.

      Doğru özetledim sanırım. Arada bir de sihirli yüzük meselesi var elbette, diğer Tolkien kitaplarında önemli bir rol oynayacak, ama onu zaten biliyoruz. Şimdi sıra Charlie’nin Çikolata Fabrikası’nda. Kitabı da filmi de güzeldi. Özetliyorum.

      Fakir ama bol sevgi ve sağduyu sahibi ailesiyle yaşayan bir çocuk, yakınlardaki bir çikolata fabrikasının sahibinin açtığı yarışmaya katılma şansı kazanır. Toplam beş çocuk fabrikanın fantastik ortamında gezmeye başlarlar. Diğer dört çocuk, insani zaaflarına yenilerek yarışmadan elenirler. Bizim çocuk yarışmayı kazanarak fabrikanın ortağı olur.

      Hep fantastik hikâyelere takılmayalım. İşte size ustalıklarını tartışmayacağımız iki yazarımızdan iki hikâye. Birincisi Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde’si.

      Üç yoksul arkadaş, çalışmak ve ailelerini geçindirecek parayı kazanmak için köylerinden Adana’ya doğru yola çıkarlar. Biri fabrikanın kötü koşullarından dolayı hastalanarak ölür. Diğeri tarlada çalışırken kullandığı makineye bacağını kaptırır ve kan kaybından ölür. Duvarcı ustası olmayı başaran üçüncüsü, karısı ve kızına aldığı hediyelerle köye döner.

      Koca kitabı böyle özetlemem sizi kızdırmasın. Elbette Orhan Kemal, romanında Çukurova’nın koşullarını, emek sömürüsünü, insanları yoldan çıkaran bir dolu etkeni büyük bir ustalıkla anlatıyor ama romanın hikâyesinin özü yukarıda yazdığım gibi. Şimdi sıra Orhan Pamuk’un Kar romanında. Yine bütün temasal özelliklerinden sıyırarak özetliyorum.

      Almanya’da yaşayan şair ve gazeteci Ka, ilgisini çeken bazı toplumsal olayları araştırmak için Kars’a gider. Kar yüzünden dışarıyla ilişkisi kesilen kentte bir süre kalır. Kentin ileri gelen kanaat önderleri ile görüşür. Bir aşk ilişkisine karışır. Toplumsal şiddete şahit olur. Sonunda kişiliğinde, şehir ve ülkesi hakkındaki görüşlerinde büyük değişikliklerle İstanbul’a döner.

      Sorumun cevabı yavaş yavaş kafasında belirenler el kaldırsın. Gözümüzün önünde, değil mi? Hangisi olursa olsun, hikâyelerin, onları hikâye yapan unsurlarını ortadan kaldırınca hepsinde aynı manzara ortaya çıkıyor.

      Bütün hikâyeler temelde aynı şeyi, bir yolculuğu anlatır. Kahramanları bir yerden bir yere giderler, başlarına bir şeyler gelir, sonra geri dönerler.

      Külkedisi evinde; saraya, baloya gidiyor; evine (prensin sevgilisi olarak) dönüyor.

      Hobbit evinde; dağa gidiyor, ejderhayı yeniyor; evine (zenginleşmiş olarak) dönüyor.

      Charlie evinde; fabrikaya gidiyor, öbür çocuklar eleniyor, o elenmiyor; evine (fabrikanın ortağı olarak) dönüyor.

      Fakir köylüler Adana’ya gidiyor; ikisi ölüyor, birisi evine (meslek sahibi olarak ve armağanlarla) dönüyor.

      Ka, Kars’a gidiyor, bir sürü olay oluyor, büyük şehre (hayat hakkında yeni görüşlerle) dönüyor.

      Şimdi sıra sizde.

      Okuduğunuz romanlarda, sevdiğiniz filmlerde, maceralarını takip ettiğiniz kimselerin yolculuğunu ortaya çıkarın. Kim (nasıl birisiyken) nereye gidiyor? Yola çıktığı yere nasıl birisi olarak dönüyor? Takip ettiğiniz yolculukların her zaman fiziksel yolculuklar değil, manevi, içsel yolculuklar olabileceğini de gözden kaçırmayın. Gördünüz, değil mi?

      Kahramanlar bir yolculuğa çıkıyor, yolculukta başlarına türlü işler geliyor, sonuçta geriye başka birisi olarak dönüyorlar. Eksik söyledim, hem aynı kimse hem başka birisi olarak dönüyorlar. Dönüşüyorlar.

      Hanımlar, beyler! İşte karşınızda hemşerimiz Aristoteles’in bundan kabaca 2600 yıl önce ortaya koyduğu dramatik dönüşüm ilkesi.4