Морган Райс

Sevilmiş


Скачать книгу

kafasını çevirdiğinde tüm kızların durup hâlâ onla- rı izlediğini gördü. Birçoğu birbirine bir şeyler fısıldıyordu.

      Onun bunun farkında  olup olmadığını  merak  ederek gözlerini Caleb’e çevirdi. Fark etmişse bile buna dair hiçbir işaret göstermiyordu, kesinlikle umursamıyormuş gibiydi.

      “Caitlin?”  dedi şaşkınlığını belli eden bir ses.

      Caitlin o tarafa döndüğünde  taşınmadan önce arkadaş olduğu kızlardan biri olan Luisa’nın orada durmakta oldu- ğunu gördü.

      “Aman Tanrım!” dedi Luisa  heyecanla ve sarılmak  için kollarını iki yana açtı. Daha Caitlin’in hamle yapmasına fır- sat kalmadan Luisa ona sarılmıştı. Caitlin  de karşılık verdi. Tanıdık bir yüz görmek iyi gelmişti.

      “Ne oldu sana?” diye sordu Luisa. Her zamanki gibi he- yecanlı bir telaş içinde ve hafif Hispanik aksanıyla konuşu- yordu. Ne de olsa sadece birkaç yıl önce Porto Riko’dan gel- mişti. “Kafam  karıştı! Ben senin taşındığını düşünmüştüm! Sana mesaj ve e-posta attım ama hiç cevap vermedin…”

      “Özür dilerim” dedi Caitlin. “Telefonumu kaybettim ve bir bilgisayarın karşısına geçmeyeli haftalar…”

      Luisa dinlemiyordu. Caleb’i  şimdi fark etmişti ve büyü- lenmiş gözlerle ona bakıyordu. Ağzı tam anlamıyla bir karış açıktı.

      “Arkadaşın kim?” diye sordu sonunda fısıldayarak. Cait- lin gülümsedi. Daha önce arkadaşını hiç böyle bocalarken görmemişti.

      “Luisa, bu Caleb” dedi Caitlin.

      “Memnun oldum” dedi Caleb, gülümseyip elini uzatırken.

      Luisa bakmayı sürdürdü. Elini sersem bir şekilde yavaşça ileri uzattı. Görünüşe göre dili tutulmuştu. Böyle bir adamı nasıl düşürdüğünü  anlayamıyormuşçasına  Caitlin’e baktı. Ancak farklı bir şekilde sanki onun kim olduğunu bilmiyor- muş gibi bakıyordu.

      “Şey…”  dedi Luisa gözleri fal taşı gibi açılarak, “…şey… yani…nerede…yani…  ikiniz nasıl tanıştınız?”

      Bir anlığına Caitlin  nasıl cevap vermesi gerektiğini dü- şündü. Luisa’ya her şeyi anlattığını hayal etti. Bu fikir onu gülümsetti. Kesinlikle işe yaramazdı.

      “Bir… konserin ardından tanıştık” dedi Caitlin.

      En azından kısmen doğruydu.

      “Aman Tanrım, ne konseri? New York’ta mı? Black Eyed Peas mi yoksa?” diye sordu telaşla, “Çok kıskandım! Onları görmek için çıldırıyorum!”

      Caitlin, Caleb’i bir rock konserinde hayal edince gülüm- sedi. Nedense  onu öyle bir resmin içinde düşünemiyordu artık.

      “Şey… Pek değil” dedi Caitlin. “Luisa, dinle, lafını kesti- ğim için kusura bakma; ama çok zamanım yok. Sam’in ne- rede olduğunu bulmalıyım. Onu gördün mü?”

      “Elbette.  Herkes gördü. Geçen hafta geri döndü. Garip görünüyordu. Ona senin nerede olduğunu  ve onun neyin peşinde olduğunu sordum; ama cevap vermedi. Muhteme- len o pek sevdiği boş ambarda takılıyordur.”

      “Orada değil” diye cevap verdi Caitlin. “Oradan geliyoruz.”

      “Gerçekten mi? Üzgünüm. Bilmiyorum. O bir çömez-di, biliyorsun.  Yollarımız  pek o kadar  kesişmezdi.  Ona e-posta atmayı denedin mi? Her zaman Facebook hesabı açık oluyor.”

      “Telefonum yok ki…” diye başlamıştı söze Caitlin.

      “Benimkini al” diye kesti Luisa ve onun lafını bitirmesine fırsat kalmadan telefonu eline tutuşturuverdi.

      “Zaten Facebook açık. Sadece hesabına gir ve mesaj at.”

      Elbette, diye düşündü içinden Caitlin.  Neden bu aklıma gelmedi ki?

      Caitlin  hesabına girdi, Sam’in  adını arama kutucuğuna yazdı, profilini açtıktan sonra mesaj düğmesine bastı. Ne ya- zacağını bilemeyerek bir an duraksadı. Ardından şöyle yazdı: Sam. Benim. Ambardayım. Benimle buluşmaya gel. Müm- kün olduğu kadar çabuk şekilde.

      Gönder tuşuna  bastıktan  sonra  telefonu  Luisa’ya  geri verdi.

      Bir gürültü patırtı duydu ve kafasını o yöne çevirdi.

      Son sınıftaki kızların en popüler olanlarından birkaç ta- nesi, doğruca onların tarafa gelmekteydi. Aralarında fısılda- şıyor ve hepsi de gözlerini ayırmadan Caleb’e bakıyorlardı.

      Caitlin, ilk kez içinin yepyeni bir duyguyla dolup taştı- ğını hissetti: Kıskançlık. Ona daha önce hiç ilgi gösterme- miş bu kızların bir saniye içinde Caleb’i  yanından çalmak- tan pek mutlu olacaklarını gözlerinden okuyabiliyordu.  Bu kızlar okuldaki  her erkeğe, istedikleri herhangi  bir erkeğe hükmedebilirlerdi. Çocuğun bir kız arkadaşı olup olmaması fark etmezdi. Gözlerini sizin erkeğiniz üstüne dikmemeleri- ni ummaktan başka bir şey gelmezdi elinizden.

      İşte şimdi hepsi Caleb’e bakıyordu.

      Caitlin, Caleb’in onların güçlerine karşı bağışık olmasını, sonrasında da ondan hoşlanmaya devam etmesini diledi. Bu- nun hakkında düşünürken ‘niye öyle yapsın ki’ sorusuna bir yanıt bulamıyordu. Kendisi o kadar ortalamaydı ki… Neden bunlar gibi kızlar onunla olmak için çıldırırken Caitlin’in yüzüne baksındı ki!

      Caitlin, sadece bu seferliğine, kızların yanlarından yürü- yüp geçmesi için dua etti.

      Elbette öyle bir şey olmadı. Grup doğruca onların yanına gelirken yüreği ağzına geldi.

      Hoş olmaya  çalışan  sahte sesiyle, “Selam Caitlin” dedi kızlardan biri.

      Tiffany. Uzun boy, düz sarı saçlar, mavi gözler ve incecik bir beden. Tepeden tırnağa özel kesim kıyafetler giymiş. “Ar- kadaşın kim?”

      Caitlin ne diyeceğini bilemiyordu. Tiffany ve arkadaşları daha önce Caitlin’e  hiç yüz vermemişlerdi. Hatta hiç onun olduğu  tarafa bakmamışlardı bile. Kendisinin var olduğu- nu ve adını bildiklerine bile şaşırıyordu. Şimdi de tutmuş muhabbet  açıyorlardı.  Tabii ki Caitlin, bunun kendisiyle bir alakası olmadığını biliyordu. Onlar Caleb’i istiyorlardı. Hem de öyle fena istiyorlardı ki onunla konuşma zahmetine bile katlanıyorlardı.

      Bu iyiye işaret değildi.

      Caleb, Caitlin’in  huzursuzluğunu sezmiş olacak ki ona doğru bir adım yaklaşıp kolunu omzuna koydu.

      Caitlin, bir jeste hayatında bu kadar minnettar olmamıştı.

      Özgüveninin  yerine gelmesiyle birlikte konuşacak gücü buldu. “Caleb” diye yanıt verdi.

      “Peki, siz neler yapıyorsunuz  buralarda?”  diye sordu bir diğer kız. Kumral olması dışında Tiffany’nin  kopyası gibiy- di. “Ben senin taşındığını falan düşünmüştüm.”

      “İşe bak ki geri döndüm” dedi Caitlin.

      “Peki, sen de burada yeni falan mısın?” diye sordu Tiffany Caleb’e. “Yoksa son sınıf mısın?”

      Caleb gülümsedi. “Burada  yeniyim, evet” diye muğlak bir cevap verdi.

      Tiffany bu cevabı onun okula yeni geldiği şeklinde yo- rumlamış olacak ki gözleri kocaman açıldı. “Harika”  dedi. “Bu gece bir parti var, eğer gelmek istersen. Benim evimde. Sadece birkaç yakın arkadaşım için aslında; ama seni de ara- mızda görmekten mutluluk