bu Nöjd’ün pek umurunda değildi, Cinayet Büro Şefi’nin özel hayatının nasıl olduğuyla ilgilenmiyordu.
Mutfak pratik ve kullanışlıydı, bütün modern aletler vardı. Nöjd ocağa bir demlik su koydu, dolaptan dört yumurta çıkardı ve kahve demliğinde çay demledi, yani içinde su ısıtıp kupalara poşet çay koydu. Etkili bir yöntemdi, gerçi pek de tiryakilere göre değildi.
Bir işe yaraması gerektiği hissine kapılan Martin Beck iki dilim ekmeği elektrikli kızartma makinesine koydu. “Burada ekmekler çok lezzetlidir,” dedi Nöjd. “Ama ben genelde Kooperatif’ten alırım. Kooperatif’i severim.”
Martin Beck Kooperatif’i sevmezdi ama bir şey demedi.
“Çok yakın,” dedi Nöjd. “Burada her şey burnunun dibindedir. Bence Anderslöv, ticari açıdan İsveç’teki en yoğun yer. Ya da onun gibi bir şey işte.”
Kahvaltı ettiler. Bulaşıkları yıkadılar. Tekrar oturma odasına döndüler. Nöjd katlanmış raporu arka cebinden çıkardı. “Kâğıtlar,” dedi. “Kâğıttan gına geldi. Tam bir kâğıt işine dönüştü bu iş; başvurular, ehliyetler, kopyalar, ıvır zıvırlar. Eskiden burada polis olmak tehlikeliydi. Yılda iki kere, pancar sezonunda. Buraya her tür insan gelirdi. Bazıları içip kavga çıkarırlardı. Bazen gidip ayırmak zorunda kalırdın. Yumruğun kuvvetli olmak zorundaydı, yüzünü gözünü korumak istiyorsan yani. Zor bir işti ama bir bakıma eğlenceliydi. Şimdi farklı. Otomatik, mekanik.”
Durdu.
“Ama ben bunu anlatmayacaktım. O yüzden rapora ihtiyacım da yok. Durum gayet basit. Mevzubahis kadının adı Sigbrit Mård. 38 yaşında ve Trelleborg’da bir pastanede çalışıyor. Boşanmış, çocukları yok, Domme’de küçük bir evde yalnız yaşıyor. Malmö yolunda bir semt.”
Nöjd, Martin Beck’e baktı. Yüzü çok ciddi ve kasvetliydi ama yine de halinden memnundu.
“Malmö’ye doğru,” diye tekrar etti. “Yani Route 101 üzerinde, buranın batısında.”
“Benim yön duyguma pek güvenmiyor gibisin,” dedi Martin Beck.
“Skåne ovalarında kaybolan o kadar kişi var ki,” dedi Nöjd. “Ha yeri gelmişken…”
“Evet?”
“Eh, ben en son Stockholm’e geldiğimde, umarım sonuncu sefer olmuştur, Emniyet Müdürlüğü’nü arıyordum ama onun yerine Komünist Parti Merkezi’ne girdim. Parti başkanına merdivenlerde rastlayınca ya bunun Emniyet’te ne işi var diye merak ettim. Ama adam çok kibardı. Beni istediğim yere götürdü. Bisikletini yürüterek hem de.”
Martin Beck kahkahalarla güldü.
Nöjd da fırsatı kaçırmayıp ona katıldı.
“Ama bitmedi. Ertesi gün kalkıp sizin amire bir merhaba diyeyim dedim. Yaşlı olan, eskiden Malmö’de çalışan. Yenisini tanımıyorum çok şükür. O yüzden belediyeye gittim ve bekçiye benzeyen bir adam bana Mavi Galeri’yi gezdirmeye çalıştı. En sonunda ona istediğimi açıklayabildiğimde beni Scheele Caddesi’ne gönderdi, sonra da adliyeye girdim. Güvenlik görevlisi davamın hangi salonda görüleceğini ve duruşmamın konusunu sordu. Nihayet Agne Caddesi’ndeki emniyete vardığımda Lüning o gün çıkmıştı. Olay öyle kapandı. Trenle eve döndüm. Güneye doğru giderken çok güzel vakit geçirdim. 450 kilometre. Çok farklı.”
Düşünceli görünüyordu.
“Stockholm,” dedi. “Ne sefil bir şehir. Ama sen tabii ki seviyorsundur.”
“Tüm ömrüm boyunca orada yaşadım,” dedi Martin Beck.
“Malmö daha iyi,” dedi Nöjd. “Ama çok değil. Orada çalışmak istemezdim, beni Emniyet Amiri filan yapmadıkları sürece. Neyse, bırak şimdi, Stockholm’den bahsetmeyelim bile.”
Dışından gür bir kahkaha attı.
“Sigbrit Mård’a gelelim,” dedi Martin Beck.
“Sigbrit o gün izinliymiş. Arabasını tamirciye bırakıp Anderslöv’e otobüsle gelmiş. Ayak işlerini halletmiş. Bankaya ve postaneye gitmiş. Sonra da ortadan kaybolmuş. Otobüse binmemiş. Şoför onu tanıyor ve otobüste olmadığını biliyor. O zamandan beri onu gören olmamış. Günlerden 17 Ekim. Postaneden çıktığında saat bir civarıymış. Arabası, VW marka, hâlâ tamircide. Orada hiçbir şey yok. Kendim bizzat gittim. Birkaç örnek alıp Helsingborg’daki laboratuvara yolladık. Hepsi negatif çıktı. Kısacası hiç ipucu yok.”
“Sen onu tanıyor musun? Şahsen?”
“Tabii ki. Şu doğaya dönüş hevesi başlayana kadar, bu bölgedeki herkesi şahsen tanırdım. Artık kolay değil. İnsanlar bakımsız eski evlerde ve yarı yıkık binalarda yaşıyor. Belediyeye kayıtlı değiller ve arabanla oraya gittiğinde çoğunlukla taşınmış oluyorlar. Başka birisi taşınıyor. Geriye kalan tek şey bir keçi ve makrobiyotik sebze bostanı.”
“Ama Sigbrit Mård farklı mıydı?”
“Evet, aynen. Sıradan tiplerden biriydi. Yirmi yıldır burada yaşıyordu. Aslen Trelleborg’lu. Fazla değişken biri değildi. Hep aynı işte çalışırdı falan. Son derece normal. Belki biraz yılmış biri.”
Düşünceli düşünceli inceledikten sonra bir sigara yaktı.
“Ama bu ülke için normal bir şey bu,” diye devam etti. “Örneğin ben çok sigara içiyorum. Muhtemelen bu da yılgınlıktan.”
“Yani kaçmış olabilir.”
Nöjd eğilip köpeğin kulaklarının arkasını kaşıdı. “Evet,” dedi sonunda. “Bu da bir ihtimal. Ama ben öyle olduğuna inanmıyorum. Burası öyle kimse çakmadan çat diye kaçabileceğin bir yer değil. Ayrıca insanlar evlerini olduğu gibi bırakmaz. Trelleborg’dan gelen komiserlerle birlikte evine gittim. Her şey, bütün belgeleri, kişisel eşyaları yerli yerindeydi. Mücevherleri filan. Kahve demliği ve fincanı hâlâ masadaydı. Sanki bir süreliğine çıkmış da birazdan evine dönecekmiş gibi görünüyordu.”
“Peki sen ne düşünüyorsun?”
Bu kez Nöjd’ün cevabının gelmesi uzun sürdü. Sigarasını sol elinde tuttu, köpeğin oyunbaz bir hava içinde sağ elini kemirmesine izin verdi. Yüzünde gülümsemeden eser kalmamıştı.
“Bence öldü,” dedi.
Bu konu hakkında tek söylediği de bu oldu.
Uzaklarda, ana yolda gümbür gümbür akan yoğun bir trafik sesi geliyordu.
Nöjd kafasını kaldırıp baktı.
“Büyük kamyonların çoğu hâlâ Malmö’den Ystad’a geçerken bu yolu kullanır,” dedi. “Hem de yeni Route 11 daha hızlı olmasına rağmen. Kamyoncular alışkanlıklarını kolay kolay değiştiremiyor.”
“Peki ya şu Bengtsson meselesi?” dedi Martin Beck.
“Sen onun hakkında benden daha bilgilisindir.”
“Olabilir. Olmayabilir de. Yaklaşık on yıl önce onu bir seks cinayetinden yakaladık. Bir sürü ‘ama’ ve ‘eğer’ sonucunda. Tuhaf bir adamdı. Ama sonrasında ona ne oldu, bilmiyorum.”
“Ben biliyorum,” dedi Nöjd. “Buradaki herkes biliyor. Akıl sağlığının yerinde olduğunu söylediler, hapishanede yedi buçuk yıl yattı. Sonunda buraya taşınıp kendine küçük bir ev satın aldı. Anlaşılan birikmiş parası varmış çünkü bir tekne ve eski bir araba da aldı. Balık tütsüleyerek geçimini sağlıyor. Bazen kendi yakalıyor, bazen de yan meslek olarak balıkçılık yapanlardan alıyor. Profesyonel balıkçılar arasında bu bireysel avlananlar pek popüler değil ama yasaya aykırı da değil. En azından benim