George Thomas Bettany

Charles Darwin


Скачать книгу

Darwin’in daha önce hiç yaşamadığı kadar gaddarlık dolu bir anısına değinelim: “Eşine az rastlanır aptallıkta bir zenciyle geminin bir ucuna doğru yürüyordum. Beni anlayabilmesi için çabalarken yüksek sesle konuşup elimle işaretler yapıyordum ve bir işaret yaparken elim suratının hemen yanından geçti. Sanırım kendisi sinirlendiğimi ve ona vuracağımı düşündü, çünkü yarı kapalı gözleri ve korku dolu ifadesiyle ellerini hemen iki yanına indirmişti. Öylesine güçlü kuvvetli bir adamın, suratına gelen darbeyi (öyle sanmıştı) engellemekten dahi korku duyduğunu gördüğüm o andaki şaşkınlığımı, durumun iğrençliğini ve utanç hissimi hiçbir zaman unutmayacağım. Bu adam, köle olması için en aciz hayvandan bile daha kötü bir hale getirilmek üzere eğitilmişti.”

      Journal’ın 1845’teki ikinci baskısına yapılan birçok eklemeden birinde, Darwin büyük bir içtenlikle şöyle yazmıştı: “19 Ağustos (1836) günü sonunda Brezilya kıyılarını terk ettik. Tanrı’ya şükürler olsun ki bir daha köleliğin olduğu bir ülkeye ayak basmayacağım. Şimdi bile uzaktan bir çığlık duysam, Pernambuco’daki bir evin yakınından geçerken duyduğumuz acı verici inlemeler ve zavallı bir kölenin işkence görmüş olduğunu tahmin ettiğim, fakat sitemde bile bulunamayacak kadar aciz olduğumda hissettiklerim, o günkü kadar gerçekçi biçimde zihnimde canlanır. Daha önce buna benzer bir durumla karşılaştığımızda inlemelerin işkence gören bir köleden geldiği söylenmişti, o yüzden bu sefer de yine bir köle olduğunu düşünmüştüm. Rio de Janeiro yakınlarında kalırken, karşı komşum yaşlı bir kadındı; kadın, kölelerinin parmaklarını çivilemek için evinde daima çivi bulunduruyordu. Bir seferinde, melez köleye her gün hakaretler edildiği, dövüldüğü ve en aşağılık hayvana bile edilmeyen zulmün ona edildiğini gördüğüm bir evde konaklamıştım. Sırf bana verdiği su pek temiz olmadığı için altı yedi yaşlarında küçük bir çocuğun çıplak başına kırbaçla (ben araya giremeden) üç kez vurulduğuna tanık oldum. Çocuğun babasının bacaklarının, efendisinden gelecek tek bir bakışta bile titrediğine şahit oldum. (…) Güvendiğim kimselerden duyduğum diğer mide bulandırıcı gaddarlıklara taş atmak niyetinde değilim. Şayet tanıştığım bazı kimseler, zencilere yapılan bu zulmün kabul edilebilir bir yasal eğlence olduğunu söylemeselerdi yukarıdaki satırlarda geçen olaylardan da bahsetmezdim. (…) Köle sahibi kişilere merhametle yaklaşan ve kölelere karşı acımasız olanlar kendilerini bir kölenin yerine asla koymamış olsa gerek. Bir şeylerin değişeceğine dair hiçbir umudun olmadığı, ne kadar da üzücü bir tablo! Bir gün eşinizin veya küçük çocuğunuzun (bir kölenin bile ona ait olan bir ailesi vardır) sizden koparılıp en yüksek teklifi veren ilk kişiye bir hayvanmışçasına satıldığını bir düşünün! Üstelik bu eylemleri yapanlar ve üstünü örtenler, komşularını da kendileri gibi sevdiklerini iddia eden, Tanrı’ya inanan ve yeryüzünde de onun istediği olsun diye dua eden kimseler!”40

      Böylesine hararetli görüşler fuzuli değildir, aksine köleliğin geçmişte sebep olduğu acıları neredeyse hiç kavrayamayan yeni nesle bunları anımsatmak erdemli bir davranıştır. Bununla beraber, gördüklerinin bilim insanının üstünde bıraktığı izlenimden, ten renginin açık veya koyu olması fark etmeksizin tüm kölelerin çektiği ıstırapların ortadan kaldırılması konusunda başarıya ulaşılmasından memnuniyet duyma eğiliminde olduğu görülür. Gördüklerini kesinlikle memleketine taşıyıp İngilizlerle paylaşması gerekiyordu. Darwin zeki ve ileri görüşlü olduğu kadar empati yeteneği olan biriydi, yıllar sonra dostlarının onun kişisel özellikleri hakkındaki beyanları da kendisinin seyahat ettiği yıllarda tuttuğu şahsi kayıtlarlarıyla doğrulanmaktadır.

      Tropikal ormanlar, genç gözlemci için henüz yeni ve keşfedilmemiş bir sayfaydı ve Rio’da kaldığı süre boyunca yaptığı gözlemlerin çeşitliliği ve bu gözlemlere olan ilgisi harikuladeydi. Kordilinler,41 sarmaşıklar, gür eğreltiotları; yollar, köprüler ve toprak; yassı solucanlar, yağan yağmura karşı sıçrayan kurbağalar, ateşböceklerinin parıltısı, örümcekler ve eşekarılarının kavgaları, karıncaların zorluklar karşısındaki başarısı, maymunların davranışları, Brezilyalı küçük çocukların bıçak atma alıştırmaları… Tüm bu şeyler sırasıyla Darwin’in dikkatli gözlemleri arasında yerini aldı, bunlar tüm canlılığıyla anlatılmıştı.

      1832 yılının Temmuz ayında Montevideo’ya ulaşıldı, Beagle’ın buraya demirlediği iki sene boyunca Güney Amerika’nın güney ve doğu ucundaki kıyılar ile La Plata’nın42 güneyinde araştırmalar yapıldı. Maldonado’da43 geçen on hafta içinde River Polanco’ya çok keyifli bir gezi düzenlendi, Darwin’in Journal’ında da bu geziye ithafen pek çok nükteli anlatım mevcuttur. “Burada yaşayanların birçoğu (Avrupa kökenliler) İngiltere’deki Londra ile Kuzey Amerika’nın, aynı yere verilen iki ayrı isim olduğunu düşünüyorlardı. Daha bilgili kimseler ise Londra ve Kuzey Amerika’nın birbirine yakın iki ayrı ülke olduğunu biliyorlardı; pek tabii İngiltere’nin, Londra’nın büyük semtlerinden biri olduğunu da!” “Sabah yüzümü yıkamam, Las Minas köyündeki insanların fısır fısır konuşmasına neden oldu. Köyde sözü geçen bir tüccar, bu kadar basit bir eylem nedeniyle beni sorguladı.” Avrupa kökenli bu varlıklı kişilerin yanında Darwin, kendini Orta Afrika yerlileri arasındaymış gibi hissetmişti. Üstün ırkın soyu bile işte böyle düşebiliyordu, bu kimselerle zenciler arasında pek bir fark yokmuş gibiydi gerçekten de. Ülkede ağaç bulunmamasının beraberinde getirdiği hatırı sayılır boşluk, konuyla ilgili yorum yapılmasına yetmişti. Tabii bu yorum eski usuldü, sadece konu hakkında bir yargıya varılmasından ibaretti: “Bu geniş alana ağaçlar yerine otsu bitkilerin yayılmış olması, çok uzak olmayan bir zamanda burada deniz sularının var olduğunu gösteriyor.” Darwin’in bu sözü, Journal’ın birinci basımında yer alıyordu, fakat 1845 yılındaki sonraki basımda bu sözler çıkarıldı, yazar özel olarak şöyle dedi: “Buna neden olan bilinmeyen başka bir sebep aramalıyız.”

      Maldonado’dan bir sabah yürüyüşü uzaklıktaki mesafede en az seksen farklı cins kuş toplandı, birçoğu son derece güzeldi. Darwin’in inek kuşları (bizdeki gugukkuşlarının bir benzeri), zalim sinekkapanlar ve leşle beslenen şahinler üzerine yaptığı gözlemleri hakkında yazdıkları, ilginç bir okuma deneyimi sunar. Ardından daha güneydeki Rio Negro ziyaret edilerek tuzlu göl faunası incelendi. Hayvanların yaşamak için buraya ve tuzlu suya adapte olduklarını görmek Darwin açısından harikulade bir deneyimdi. “Dünyanın her köşesinde yaşamın mümkün olduğunu doğrulayabiliriz sanırım! Tuzlu göller, yanardağların altında gizlenmiş yeraltı gölleri (ılık madensuyu kaynakları), okyanusun uçsuz bucaksız derinlikleri, atmosferin üst katmanları ve hatta buzulların yüzeyi bile yaşamı destekler niteliktedir,” der Darwin. Araştırdığı bu azametli düzlüklerin tamamının, modern jeolojik bir dönemde deniz seviyesinin üzerine yükseldiği kanısına burada varmıştı.

      Doğabilimcimiz, 11 Ağustos 1833’te Bahia Blanca ve Buenos Aires’e doğru kara üzerinden seyahatine başladı, elimizde bunun kaydı bulunuyor: “Yatağım diyebileceğim recadomla44 beraber açık gökyüzünün altında geçirdiğim ilk geceydi. Gauchoların45, atlarını her nerede isterlerse bir kenara çekip ‘Geceyi burada geçireceğiz,’ diyebildikleri özgür yaşam tarzları, gerçekten çok keyif verici. Düzlükteki ölüm sessizliği, köpeklerin bekçilik yapması, çingene Gauchoların ateşin etrafında yuvarlak oluşturacak biçimde yataklarını hazırlamaları, ilk gecenin belirgin bir resmini çiziyordu ve muhtemelen uzun bir