İskender Fahrettin Sertelli

Abdülhamit ve afrodit


Скачать книгу

bildir. Bütün işlerini bıraksın ve bu önemli meseleyle meşgul olsun.”

      “Başüstüne, Sultanım! Yüksek emirlerinizi şimdi bizzat bildiririm.”

      “Lafı ayağa düşürmeyiniz. Mesele gayet gizli tutulsun. Ha, az kaldı unutuyordum… Sen demin içeriden bir parmaktan bahsettin, ne demek istiyordun?”

      “Efendimiz, sarayda Zat-ı Şahanelerine ihanet etme düşüncesinde bulunan bir düşman elinin varlığından eminim.”

      “Hele, hele… Söyle! Senin bir bildiğin var!”

      “Sadece bir şüphe, Sultanım!” Padişah sağ elinin iki parmağını uzatarak hiddetle bağırdı:

      “Şimdi gözlerini oyarım! Şu dilinin altındaki baklayı çıkar bakayım!”

      İzzet Paşa, Abdülhamit’in evhamını arttıran anlamlı bir tavırla, “Dışarıdaki dedikodulara inanmak lazım gelirse, hepimizin hayatı tehlikededir. İstanbul’da Zat-ı Şahaneleri aleyhinde gizli bir komite kurulmuş. Bu mesele etrafında yapılan araştırmalara göre, bu komite günden güne üyelerini de faaliyetlerini de artırıyormuş,” dedi.

      “Zaptiye ve Dahiliye Nazırlarıyla polis idaresi uyuyorlar mı?”

      “Geceli gündüzlü çalışıyorlar, fakat…”

      “Fakat bir halt edemiyorlar, değil mi?”

      “Şu resme bakılırsa, teşkilatın çok gizli tutulduğu ortaya çıkıyor!”

      Padişah elini masaya vurarak tekrar bağırdı:

      “Ne yapacaklarmış, bana onu söyle!”

      “Sarayda bir kadın elde etmeye çalışıyorlarmış.”

      “Bu kadınla ne iş görecekler?”

      “Efendimizin yatak odalarına bir bomba koyacaklarmış.”

      Padişah, bomba kelimesini duyar duymaz, bir çekirge gibi yerinden fırladı.

      “Sus, sus!” diyerek İzzet Paşa’yı göğsünden yakaladı. “Alçaklar! Hepiniz uyuyorsunuz! Bana bomba atmaya cüret edecek bu nankör kadının derhal kafasını koparmalıyım! Anlıyor musun? Şimdi, şimdi! Haydi, koş! Kimseye haber vermeden işe başla!”

      Abdülhamit’in gözleri hiddetinden dışarıya fırlamış gibiydi. Asabiyetinden elleri titriyordu. İzzet Paşa, Abdülhamit’i sakinleştirmeye çalışarak, “Müsterih olunuz Sultanım!” dedi. “Bunu yapmak kolay bir iş değildir. Sizin maiyetinizde Efendimize hıyanet edecek bir fert düşünülemez.”

      “Herif, demin bana sarayda böyle bir parmağın varlığından emin olduğundan bahseden sen değil miydin?”

      “Bendeniz, Efendimize dışarıdaki söylentileri aktardım. Tedbirli bulunmak şüphesiz hayırlıdır.”

      “Eyvah! Demek ki dışarıdaki kanaat, benim böyle bir tehlikeye maruz kaldığım merkezinde, öyle mi?”

      Padişah, İzzet Paşa’nın üzerine yürüdü.

      “Haydi, çekil karşımdan. Bu iş hakkında iyi bir haber getirinceye kadar gözüme görünme!”

      CEVDET BEY’İN JURNALİ

      Abdülhamit, elinde tuttuğu uzun bir jurnalin şu satırlarını tekrar okumaya başladı:

      Ve nihayet bir gün, Efendimize suikast cüretini göstermesi pek muhtemel olan bu gizli teşkilatı bir an evvel meydana çıkarmak ve kurucularını ortadan kaldırmak…

      Kâğıdı avucunun içinde sıktı.

      “Cevdet çok doğru söylüyor. Bu hainleri bir an evvel bulup kafalarını ezmeli,” diye kendi kendine söylendi.

      Padişah’ın Cevdet Bey’e fevkalade güveni vardı. Abdülhamit, İzzet ve Fehim Paşaların sadakatinden emin olmakla beraber, onların her şeyi abarttıklarından emindi. Fakat kalemi çok kuvvetli olan Cevdet Bey’in şimdiye kadar verdiği jurnaller hiç de boş ve mânâsız şeyler değildi. Cevdet Bey ne yazarsa, Padişah onun doğruluğuna inanır ve derhal o işin icabına bakardı. Saray dışındaki inzibat ve asayişin devlet adamları ve memurları tarafından temin edileceğinden şüphesi yoktu. Abdülhamit’in en büyük düşünce ve endişesi, saray içinde kendi şahsını ilgilendiren dedikodulardı.

      Özellikle İzzet Paşa’nın ihbarı onu büsbütün çileden çıkarmıştı.

      Hakikaten günün birinde yatak odasına bir bomba koyacak olsalar, Padişah’ın hali ne olurdu? Abdülhamit yalnız bunu, kendi hayatını düşünüyor ve gözüne uyku girmiyordu.

      Bir haremağası ile Cevdet Bey’i çağırttı. Cevdet Bey, Padişah’ın bütün sırlarını bilirdi. Abdülhamit ancak onunla fikir alışverişi yaptığı zaman teselli olur ve birkaç saat rahat uyku uyuyabilirdi.

      Huzura girdiği zaman Cevdet Bey evvela Padişah’a bakar, yüzündeki hatların mânâsına göre konuşmaya girişirdi. Bu defa Padişah asabi adımlarla odanın içinde geziniyordu. Cevdet Bey gözünün ucuyla Hünkâr’ı incelemek fırsatını bulmuştu.

      Abdülhamit, Cevdet Bey’e meselenin vahameti hakkında birçok söz söyledikten sonra, bu sadık ve kurnaz kölesine hitaben, “Cevdet! Bana karşı göstermiş olduğun sadakat ve fedakârlığa memnun oldum. Yazdıklarının hepsi doğru, güzel… Meselenin şiddetle takibini emrettim. Beyanname neşrederek halkı kışkırtmaya cesaret edenlerin herhalde cezaları verilecektir. Fakat sarayda bu tehlikenin önüne nasıl geçmeli? Cevdet! Hele bir defa da bu işi sen düşün bakalım!” dedi.

      Cevdet Bey, Padişah’ın gözünde büyüttüğü bu meselenin halledilmesinin mümkün olduğunu ima ederek cevap verdi:

      “Efendimiz, merak buyurmayınız! Sarayda Zat-ı Şahaneleri uğrunda ölmeyi şeref bilenler az değildir. Her türlü olasılığı düşünerek muhtelif cephelerde önlem almak doğru olur kanaatindeyim.”

      “Ne yapmak lazımsa söyle, Cevdet!”

      “Efendimiz, İzzet Paşa’ya sarayın gözü kulağı olmasını ferman buyurmuşsunuz! O da bütün kızları Başmabeyinci kulunuzla sıkıştırıp duruyor. Halbuki bu işi ayağa düşürmeden takip etmek daha uygun değil midir, Sultanım?”

      “Hiç kimsenin fikir ve kararları, akıl ve mantığıma seninkiler kadar uygun gelmiyor. Sen olayı uzaktan gören ve bütünüyle değerlendiren gayet akıllı bir adamsın, Cevdet! Gidince İzzet’e söyle, ortalığı karıştırmasın. Kimden şüpheleniyorsa bana haber versin. Sana gelince; bu hususta ne tedbir düşünüyorsan açıkça söyle bakayım!”

      Cevdet Bey, Padişah’ın ona duyduğu güven ve sevgiden cesaret aldı.

      “Ferman buyurulursa, saraylılar arasında bu işi araştırması için Melahat’e talimat verelim.”

      Bu teklif Hünkâr’ın hoşuna gitmişti.

      “Melahat’i çağırınız, gelsin!” dedi.

      ABDÜLHAMİT’TEN MELAHAT’E TALİMAT

      “Seni bir iki günden beri göremiyordum. Nasılsın bakayım?”

      “Ömrü şahanenize dua ediyorum, Efendimiz!”

      “Seninle biraz gizli olarak görüşmek istiyorum. Babanın meşgul olduğu bazı önemli meseleler var, fakat bunlar hakkında ağzından bir kelime bile kaçırmayacaksın!”

      Cevdet Bey söze karışmak fırsatını bularak, “Hiç merak buyurmayınız, Efendimiz! Melahat gayet ketumdur,” dedi.

      Abdülhamit, Cevdet Bey’e hitap etti:

      “Sen bizi yalnız bırak, Cevdet! Ben Melahat’e talimat vereceğim.”

      Cevdet