Leonard William King

Babil Mitolojisi


Скачать книгу

bekleyip emirlerini yerine getirmeye hazır olan salgınların şeytanı Namtar’dır. Allatu’nun önündeki nesnelerin ne olduğu kesin olmasa da ölüyle birlikte mezara koyulan adakları temsil etmeyi amaçlıyor olabilirler. Tabletin yapılış amacı, ölü adamın Arallû’ya yani ölüler diyarına güvenli geçişini sağlamak gibi görünmektedir.

      Daha az korunmuş durumdaki benzer bir bronz tabletse İstanbul’daki Osmanlı İmparatorluk Müzesi’ndedir10 ve Güney Babil’deki Surgul’da bulunduğu söylenmektedir. Bu tabletin arkasında, tepeden aşağı bakan canavarın ayaklarının altında ya ölen kişinin adı ve unvanlarını kaydetmek üzere ya da onun yararına dokunması beklenen tılsımlı sözlerin yazılması için dört satırlık bir boşluk bırakılmıştır. Daha küçük olmasına karşın buna benzeyen bir başka tabletin arkasında da aynı amaçla kullanılması düşünülen daha uzun bir yazı bulunmuştur (daha büyük tabletlerde bulunan tabut ile salgın iblisi Namtar ve diğer ilahi varlıklarla şeytanların eksik olmasına karşın sadece tanrıça Allatu temsil ediliyor olsa da). Bu tablet Lajard tarafından yayımlanmıştır, fakat metin o kadar kötü bir biçimde kopya edilmiştir ki kesin olarak okunması mümkün değildir.11 Aynı özellikte daha da küçük bir tabletse British Museum’da muhafaza edilmektedir.

      Babilliler ölülere karşı yaklaşımlarından başka hiçbir konuda, Mısırlılara karşı daha çarpıcı bir tezat oluşturamazlardı muhtemelen. Mezopotamya’nın nemli, alüvyonlu topraklarında cansız bir beden çabucak çürür ve Nil vadisinin her iki tarafında yükselen tepeler gibi sıra sıra yükseltilerin yokluğunda ölmüş insanların bedenlerinin muhafaza edilebileceği kayalardan oyulmuş mezarların yapılması mümkün değildi. Muhtemelen bu sebepten dolayı Babilliler, mezarın ötesine geçtiklerinde kasvetli bir yaşam biçimi sürdüreceklerine inanıyorlardı. Bununla birlikte Babillilerin, defin törenlerine hiç önem vermedikleri de düşünülmemelidir. Aksine bir insanın başına gelebilecek en büyük talihsizlik, cenaze merasiminden yoksun kalmaktı, çünkü böyle bir durumda ölen kişinin ruhunun Arallû’ya ulaşamayacağı ve kederle yeryüzünde dolaşmak zorunda kalacağı, sürekli açlık çekeceği ve yeryüzünde de sokaklarda bulabileceği artıklar ve çerçöple yetinmeye mecbur kalacağı düşünülüyordu. Susa’yı fethettiğinde Asurbanipal, düşmanları böyle bir kadere saplanıp kalsın diye yıllar önce ölüp gömülmüş kralların mezarlarının altüst edilip kemiklerinin Asur’a sürüklenerek getirilmesi emrini vermiştir. Aynı amaçla savaş alanındaki cesetlerin uzuvlarının kesilmesini ve ölü bedenlerin kuşlar ve yırtıcı hayvanlara yem olması için etrafa savrulmasını buyurmuştur.

      Ne var ki bir cesedin gömülmeden bırakılması yaşayanlar için de tehlike içermiyor değildi, çünkü ölü kişinin hayaleti, yeryüzündeki başıboş gezintileri esnasında karşılaştığı herhangi birini büyüleyip ona çok ağır rahatsızlıklar verebilirdi. Bir kişinin yeryüzündeki hayaletine ekimmu (hortlak) adı verilirdi ve büyücülerle cadılar ekimmu’nun insanlara zarar verebilmesini sağlayabilecek bir büyü yapma gücüne sahip olduklarını iddia ederlerdi. Diğer yandan bir ekimmu bazen kendiliğinden, sırf kurbanı onu yakalandığı zorluğun pençesinden cenazesini kaldırırarak kurtarır umuduyla herhangi birini seçip onun başına musallat olabilirdi. British Museum’da, üstüne bir ekimmu bağlanmış birisinin okuması için tasarlanan ilginç büyülü sözler bulunmaktadır.12 Bu sözlerden anladığımız kadarıyla sonuçta hastalanan kişi ıstırap içindeyken şöyle haykırabilirdi:

      Ah Ea! Ah Şamaş! Ah Marduk! Kurtarın beni,

      Merhametinizle rahatlamama izin verin.

      Ah Şamaş! Korkunç bir hortlak günlerdir

      Bindi sırtıma hiç ayrılmayacakmış gibi.

      Bütün gün boyunca zulmediyor bana ve geceleri de içimde terör estiriyor.

      Üstümü kirletiyor, saçlarım diken diken oluyor.

      Bedenimden tüm gücümü çekip alıyor, gözlerim yuvalarından çıkacak gibi oluyor.

      Sırtıma musallat oldu, kanımı zehirledi, Bütün vücuduma musallat oldu.

      Hasta adam çaresizlik içinde Şamaş’a, her kim olursa olsun bu ekimmu’dan onu kurtarması için dua etmektedir:

      Hortlak ister ailem ve akrabalarımdan biri olsun,

      İster katledilen biri olsun,

      İster arada bir bana dadanan herhangi birinin hortlağı olsun.

      Hortlağın ölüler diyarına yola çıkması için bundan sonraki adımsa doğru dürüst gömülmemiş adamın ruhunun ayrılmasını sağlayacak gerekli adakların sunulmasıydı ve şunlar söylenirdi:

      Giymesi için bir kıyafet ve ayakları için de ayakkabılar,

      Beline bir kemer ve içmesi için de bir tulum dolusu su,

      Ayrıca yol azığı için … 13 verdim ona.

      Bırakın gitsin batıya,

      Ölüler diyarının kapıcısı Nedu’ya sevk ediyorum onu.

      Bırak ölüler diyarının kapıcısı Nedu emniyet altında tutsun onu,

      Parmaklıklar ve sürgüleri üzerine sıkı sıkıya kapansın.

      Birinin arkadaşlarının ve akrabalarının, o kişinin cenazesinin uygun biçimde kaldırılması için gerekli özeni göstermelerinin ve mezarına ona güç versin diye yiyecek ve içecek sunarak ölüler diyarına güvenle gitmesini sağlamalarının, ölmüş kişi kadar onların da yararına olduğu açıkça görülmektedir. Bu gibi bağışlar, kişinin ölüler diyarının kasvetli ortamına vardıktan sonra çekeceği talihsiz yazgısının yükünü hafifletmeyi de amaçlamaktadır. Elimize mezar başında gerçekleştirilen törenler hakkında çok fazla bilgi ulaşmamış olsa da birinin ölümünün ardından, ölümünün neden olduğu kederin açıkça ifade edilmesi için evinin, ailesi tarafından kiralanmış kadınlı erkekli yas tutanlarla doldurulduğunu biliyoruz. British Museum’da bulunan Asurlulara ait mektup tabletler arasında, hüküm sürmekte olan bir kralın ölümü ve sarayda izlenmesi gereken düzenlemelerle ilgili bir tablet bulunmaktadır. Mektupta yazılanlara göre kral ölmüştür ve Asur şehrinin sakinleri yas tutmaktadır. Mektubun yazarı, daha sonra şehrin valisinin eşiyle birlikte saraydan ayrılışını, bir kurbanın bağışlanışını ve tüm saray sakinlerinin yas kıyafetleri giymelerini tasvir etmektedir. Son olarak da bir orkestra şefiyle tamamen kadınlardan oluşan müzisyenlerin gelip tüm sarayın huzurunda ağıtlar okumaları için düzenlemeler yapıldığını belirtmektedir. Sivil bir vatandaşın ölümü üzerine yas tutma merasimiyse haliyle çok daha mütevazı bir biçimde gerçekleştirilirdi.

      Ölen kişi adına yas tutma merasimi gerçekleştirildikten sonra defin işlemi için uygun şekilde hazırlanmış naaş mezara taşınırdı. Babil’de çok eski dönemlerden bu yana ölen kişinin defnedilişinin törenler ve adaklar eşliğinde gerçekleştirildiği bilgisi, Şirpurla şehrinin eski kralı Eannadu’nun (büyük bir ihtimalle MÖ 4000 yılında hüküm sürmüş) zaferlerini kaydetmek amacıyla yapılan bir dikilitaş üzerindeki tasvirle kanıtlanmaktadır. Dikilitaşın bir bölümünde, savaşta hayatını kaybeden kralın savaşçılarının cenaze törenine dair bir tasvir bulunmaktadır. Ölüler sıra halinde yan yana dizilmiştir ve üzerlerine de bir öbek toprak yığılmıştır. Arkadaşlarıysa ya tümsek için biraz daha toprak ya da muhtemelen ölü için sunaklar dolu sepetleri