Onların hikayesi, tutku… Tutku, ihanet ve mahvolmuş âşıkların; ilişkileri yüzünden büyük bir bedel ödeyen âşıkların hikayesidir.
Héloïse, 12. Yüzyıl’ın başında Paris’te yaşayan muhteşem ve güzel bir âlim, aynı zamanda da Notre-Dame Katedrali’nin rahibi Fulbert’in el üstünde tuttuğu yeğenidir. Kendisine emanet edilen bu akıllı genç kadının başarılarını desteklemek isteyen Fulbert, zamanın en parlak ve gözde filozof ve ilahiyatçısı Pierre Abélard’ı onun hocası olarak tutar.
Öğretmenle öğrenci birbirine fazlasıyla alışır. Çok geçmeden Abélard, evinin bakım masrafları ve maddi endişelerinin çalışmalarını sekteye uğrattığı bahanesiyle Fulbert ve Héloïse’nin evine yerleşir. Kaçınılmaz olan gerçekleşir ve birbirlerine âşık olurlar. Abélard’ın yazdığı gibi: ‘Biz önce bir evi, sonra bir bakışı paylaştık.’ Âşıklar, baş başa kaldıkları vakti, sıkı çalışmak yerine gönüllerine göre geçirirler.
Abélard, muhtemelen genç sevgilisinden yirmi yaş daha büyüktü. Buna rağmen, Héloïse’nin onunla aynı derecede akıllı ve tutkulu olduğuna şüphe yok. Zira 1980 yılında gün ışığına çıkan mektuplaşmaları, kendi hayranlığının karşısındakinin ilan-ı aşkından üstün olduğunu kanıtlamaya çalışan iki âşık portresi çizer.
Fulbert bu yasadışı ilişkiyi keşfettiğinde Héloïse çoktan hamiledir. Âşıklar Abélard’ın kız kardeşinin Breton bölgesindeki evine kaçar ve burada oğulları Astrolabe doğar. Abélard Fulbert’e gidip ondan af diler, Héloïse ile evlenmek için de rızasını almaya çalışır.
Hâlâ kızgın olmasına rağmen Fulbert kabul eder; ancak Héloïse, Abélard’ın şanı ve kariyerinin mahvolacağını düşünerek gönülsüz davranır. Zira bir din adamı olarak Abélard’ın evlenmesi kesinlikle yasaktır.
Uzun süre dil döküldükten sonra Héloïse sonunda gizlice evlenmeyi kabul eder. Astrolabe, Abélard’ın kız kardeşine bırakılır ve Héloïse Argenteuil Manastırı’ndaki rahibelerle kalmaya gider ve buradan yazdığı bir mektupta şöyle bir kehanette bulunur: ‘Her şey buraya kadarmış, kör bahtımız kara talihimizin getireceği hüznün, şu ana dek tattığımız aşktan aşağı kalır yanı olmayacak.’
Abélard’ın Héloïse’yi terk ettiğini düşündüğünden olsa gerek, Fulbert bu evlilik hakkında dedikodular yayar; Héloïse ise bu dedikoduları şiddetle inkar eder. Bunun üzerine hikaye olmadık bir yere sapar: Abélard’ın hizmetçisine rüşvet yediren Fulbert ve diğer akrabaları Abélard’ın üzerine onu hadım etmek için görevlendirilmiş kabadayılar salarlar. Aldığı yaralar dayanıksız bir adamı ânında öldürebilecek cinstendir. Ancak Abélard ısrarcıdır ve sevgililer birkaç hafta sonra bekarlık yemini edip dünyadan el ayak çekerler. Abélard St Denis Manastırı’na, Héloïse ise Argenteuil Manastırı’na yerleşir.
Héloïse rahibe olur ve senelerce Abélard’dan uzakta yaşar. Ancak 1120’lerde, Abélard’ın Paris’in hemen dışında kurduğu Paraclete Tapınağı’nda başrahibe olur. İşi sebebiyle başka bir yerde olan Abélard’ın geçmişteki ilişkilerine yaptığı atıflarla düzenli bir yazışma içine girerler. Héloïse ona sıklıkla yazar, aşkının devam eden gücü ve tutkusunu gizlemez.
‘Benim ne ikiyüzlü olduğumu bilmezler,’ der Héloïse. ‘İşlediğim günahlar yüzünden ahlayıp vahlıyor olmam lazım, ancak bir tek kaybettiklerime yanıyorum… Uçarı düşler mutsuz ruhumu öyle bir kavrıyor ki düşüncelerim dualardan ahlaksızlığa kayıyor…’
‘Ben senin içinde sen hariç hiçbir şey aramadım… Ben evlilik peşinde değildim.’
Mektuplarında Héloïse kendini feda eden, idealist ve soylu bir kadındır, ancak aynı zamanda beklenmedik bir kalenderlik ve cüretkar bir haylazlık da sergiler. Abélard’ı sevmekten asla vazgeçmez; belki de hikayelerinin hâlâ anlatılıyor olmasının esas sebebi de budur.
‘Benim için,’ der Héloïse, ‘gençlik, tutku ve muhteşem zevklerin tecrübesi bedenimin çektiği çileyi ve arzularımı artırıyor ve saldırdıkları şey güçsüzleştikçe üzerimdeki yük daha da katlanılamaz hale geliyor…’
‘Eğer tüm dünyanın imparatoru Augustus beni evlilikle onurlandırmayı uygun görse ve bana dünyayı ayaklarıma serse, beni onun imparatoriçesi değil de senin fahişen olarak görmeleri benim için daha değerli olurdu.’
Heyhat, Abélard’ın mektupları onun aynı şekilde hissetmediğini gösteriyordu, belki de kabadayılardan gördüğü muameleyi düşününce böyle olması normaldi. Zamanında hissettiklerine aşkın değil şehvetin yön verdiğini ve bunun bir günah olduğunu yazıyordu. Ona göre ikisi de tutkularını ibadetlerine yönlendirmeliydi. İstediği gibi olmasa da bir ilişki kurma isteği içindeki Héloïse aşkını kalbine gömdü ve Abélard’a sadece onun istediği konularda yazdı. Her zaman olduğu gibi mükemmel bir öğrenciydi ve sonraki yirmi yıl boyunca onu İncil, ahlak prensipleri ve felsefe konularında tartışacaklardı.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.