Karen Dolby

Bir nefeste cinsellik tarihi


Скачать книгу

kendilerini bu uzun yolculukta geçindirmek için en iyi yol olduğunu düşünmüştür. Belki de Haçlıları, kafirlere karşı giriştikleri bu kutsal savaşta desteklemeyi kendilerine bir görev bilmişlerdir; yol üzerinde meslek değiştirmeye karar verenlerin birçoğu elbette ki yolculuğun başında topluluğa rahibe olarak katılmış olanlardır.

      Kral I. Richard, ya da diğer adıyla Arslan Yürekli Rişar, birliklerini savaş boyunca hedefe kitlenmeye zorlamış ve kadınlara çok fazla para döktükleri için askerlerine kızmıştır. Birinci Haçlı Seferi’nin sonuna doğru, Papa II. Clement kadınları, özellikle çekici genç kadınları orduya eşlik etmekten alıkoyan bir kararname yayınlamıştır.

      Bu sırada, evde tek başına bırakılmış kadınlar da Kilise için başka bir ahlaki ikilem arz ediyordu. Bu durumun vahameti anlaşılır anlaşılmaz Papa II. Urban Haçlıların yolculuğa çıkmasından kısa bir süre sonra bir mektup yazmış, evli erkeklere Kutsal Topraklara gitmeden karılarının rızasını almalarını tavsiye etmiştir.

      Zorla Bekaret

      Metalden bir bekaret kemeri

      Ortaçağ mizahının ve alayının merkezinde olan bekaret kemerleri ilk defa 14. Yüzyıl’da, Floransa kuşağı adıyla çıkmıştır. Oysaki bu kemerlerin İtalya’da icat edildiği şüphelidir; aslında bu frenginin İngiltere’de Fransız hastalığı, Fransa’da İngiliz hastalığı olarak bilinmesi hikayesine benzer. Kemerlerin yedek anahtarlarına dair şakalar da aynı zamanlarda çıkmıştır. 1930’lara kadar tıbbi cihazlar kataloglarında bekaret kemerleri de yerlerini almıştır.

      13. Yüzyıl’ın sonlarından itibaren, günümüze kadar gelmiş dava kayıtlarının gittikçe artan bir kısmı seks ve evlilik, zina, aldatma ve fuhuşla ilgilidir. Davaların yüzde altmışı ile doksanı, takip eden üç yüzyıl boyunca bu konuların çevresinde dönmeye devam etmiştir. Cezalar çeşitlidir, ancak çoğu zaman toplum içinde aşağılanma ve dayak yemeye başvurulmuş, kadınlaraysa kimi zaman fakirlere sadaka verme yahut kutsal yolculuğa çıkma cezası verilmiştir. Bu, suçluya günahları üzerinde düşünmek için bir süre tanımaya benzese de, esasen aynı suçun daha sıklıkla işlenmesine fırsat vermiştir.

      Ölmeden Önce Mürevvet

      Arzuları söndürmek bir yana, veba salgını ve özellikle 1347-51 arası nüfusun üçte birinin canını alan ve Avrupa’yı mahveden Büyük Veba Salgını (Kara Ölüm), ateşe adeta körükle gitmiştir. Bir çıkarcılık ruhu halkı sarıp sarmalamış ve hastalığı daha fazla yayacak olmasına rağmen meyhaneler ve genelevler daha da çok insanla dolup taşmıştı.

      Ticaret canlanmıştı, zira birçok insan cinsel birleşmenin, özellikle bir fahişeyle seks yapmanın kişiyi hastalıktan koruduğuna inanıyordu. Ayrıca dul kadınlarla ve ölmeden önce mürüvvetlerini görmek isteyen kimselerle yangından mal kaçırır gibi evlenmek de revaçtaydı.

      Saray Aşkları

      Genelevler ve pezevenklerle birlikte, artık yaygınlığını kaybeden ‘saray aşkı’ kavramı da giderek gelişiyordu. Ortaçağ’ın başlarında, kadınlar baştan çıkarıcı addedilir, insanlığın cennetten kovuluşunun sebebi Havva Ana sayılırdı. Ancak seyyahlar ve Haçlılar, Bizans’tan dönerken, insanla Tanrı’nın aracısı olan, kadınlık ve cinsellik bakımından en üstün seviyedeki, annelerin en yücesi Meryem Ana’ya bağlılık geleneğini de beraberlerinde getirmişlerdir.

      Bu gelenek, saray aşkalarının yahut ince ruhlu bir aşk idealinin, Güney Fransa ozanlarının şiir ve şarkılarına girmesine yol açmıştır. 1100 ile 1350 arasında değişik saraylara bağlı ozanlar türemiştir. 12. Yüzyıl’dan önce aşk edebiyatına dair bir gelenek olmasa da İspanya ve Sicilya’ya giden ziyaretçiler burada duydukları Arapça aşk şiirleri ve felsefesinden etkilenmeye başlamışlardır.

      ‘Soylulaştıran aşk’ teması Poitiers Kontu ve Aquitaine Dükü Guilhem’in şiirlerinde görülmeye başlamış, bu gelenek daha sonra Guilhem’in torunu Aquitaine’li Eleanor gibi güçlü asiller tarafından da sürdürülmüştür. Eleanor ve kızı Champagne’li Marie 12. Yüzyıl’ın sonunda Poitiers kentinde, kadınlar tarafından idare edilen bir saray kurmuşlardır. Saraylılara nasıl davranacaklarını öğreten, Marie’nin papazı Andreas Capellanus tarafından konulan bir kurallar dizisi yayınlatmışlardır. Saray aşkı ulaşılamaz, idealize edilmiş bir kadın için duyulan şehvani bir aşktır; ancak özünde saftır, dolayısıyla fiziksel birleşmeyi yasaklar; arzuyu kıvılcımlandıran bütün endişeler, tutkular ve kıskançlık fiziksel bir boşalmaya ulaşamaz. En azından teoride böyleydi. Bu kurallar, Kilise’nin yetkisinin ceza vermeye daha elverişli olduğu Kuzey Avrupa’da daha fazla uygulanıyor olmalıydı. Güneyin sıcak iklimleriyle birlikte çiftlerin yanına daha çok şey kâr kalıyordu.

      Sadık Bir Şövalyenin Öyküsü

      Ulric von Liechtenstein

      Ulric von Liechtenstein şövalyelik kavramının somut bir örneğidir. 13. Yüzyıl’da günümüzün Avusturya’sında olan Styria Dükalığı’ndan gelen soylu bir şövalye olan von Liechtenstein, şövalyelerin ve asillerin nasıl daha erdemli bir hayat sürebileceği hakkında bolca yazmıştır. Daha çok namuslu bir saray aşkı çerçevesinde evli soylu kadınlara verdiği onur hizmetlerini anlatan, otobiyografik bir şiir seçkisi olan Service of Ladies (Hanımlara Hizmet) eseri ile tanınır.

      Tanrıça Venüs kostümü giyip Venedik’ten Viyana’ya seyahat etmiştir. Süslü elbiseler giyip, kurdeleler ve mücevherler takınarak diğer şövalyelerle seçtiği kadın uğruna atışmış, 307 mızrak dövüşü kazanmış ve bütün rakiplerini yenmiştir. Âşık olduğu kadın, saray aşkına yaraşır bir şekilde onu küçümsemeye devam etmiş, daha fazla başarı ve hatta kan görmek istemiştir. Bunun üstüne Liechtenstein âşık olduğu kadına altın kancalı kadife bir kutu içinde serçe parmağını sunmuştur. Her nedense, bu davranış da etkileyici olmamıştır. Şövalyemiz bunun üzerine daha erkeksi olan Kral Arthur kılığına girip ikinci yolculuğuna çıkmış, ülkeyi baştan sona gezerek turnuvalara katılmıştır.

      Ozan’dan Masallar

      Bath’lı Kadın

      Gutenberg 1440 civarında matbaayı icat ettiği zamanlarda, halkın en fazla üçte biri okuma yazma biliyordu. O zamana kadar, kitaplar büyük bir zahmetle elle kopyalanıyordu. Zamanın yazarlarının günümüze az sayılarda ulaşan kurgusal eserlerinden insanların nasıl olduğuna dair değerli bilgiler ediniyoruz. O dönemin insanlarını gözlemlemek için en iyi kitaplardan biriyse Chaucer’in Canterbury Masallarıdır. Chaucer önce Kral III. Edward, sonra II. Richard için çalışan bir bürokrat, diplomat ve saraylı olarak çıktığı yolculuklarda tanıştığı gerçek insanların hikayelerinden esinlenmiştir. Hacılarının anlattığı hikayeler kimi zaman da bütün Avrupa’da bilinen hikayelerden alınmıştır; neredeyse her hikaye bir öğütle biter.

      Chaucer’in hacıları her yaştan ve her kesimden gelir ve farklı sebeplerle yolculuk ediyor olurlar; çoğunlukla da ruhani ya da dini bir tutkuyla alakası olmayan sebeplerle. Yolculuklarına oldukça müphem bir bölge olan Southwark’taki Tabard Hanı’nda başlamaları pek anlamlıdır. Bu grubun içinde, günün din adamlarının genel tutumunu temsil eden birtakım kilise rahibleri de vardır.

      Rahibe olan Madame Eglantyne, nazenin ve oldukça seviyeli biri olarak anlatılır. Fransızca bilir, ancak bu dili Londra’nın doğusundaki Stratford Atte Bowe okulunda öğrenmiştir, dolayısıyla Paris Fransızcası hakkında bir fikri yoktur. Chaucer onu