Robert Ball

Büyük gökbilimciler


Скачать книгу

dört asır önce öne sürmüştü. Bu teoride çok büyük bir hata, çok önemli gerçeklerle ilişkilendirilmişti; ayrıca gökcisimlerinin hareketlerini açıklama konusunda o kadar tutarlı bir şemayla sunulmuştu ki Batlamyus’un bu teorisi, Kopernik’in muhteşem çalışması ortaya çıkana kadar ciddi manada sorgulanmamıştı bile. Şüphesiz Kopernik’ten önce diğerleri, zaman zaman bir nebze akla yatkın olarak dönen sistemin merkezinde Dünya’nın değil de Güneş’in bulunduğunu gizliden gizliye düşünmüşlerdi. Fakat bilimsel bir gerçeği öne sürmek bir şey, mantıksal düşünce dizgesine sahip deney veya gözlem üzerine kurulmuş bir gerçeği tesis etmek başka bir şey. Görünüşe göre Pisagor da öğrencilerine hareketin merkezindekinin Dünya değil, Güneş olduğunu söylemişti; ancak Pisagor’un bu görüşünü dayandırdığı bilimsel bir temel olmadığı için bu savın ona atfedilmesi olanaksız. Şu âna kadar bildiklerimize göre Pisagor, gökcisimlerinin şemasını doğa felsefesindeki birçok abes kavramla ilişkilendiriyordu. Tabii ki Güneş Sistemi’nin en önemli cismi hakkında doğru bir sav ileri sürmüş olabilir, ancak bu doğru savı dayandıracak rasyonel bir kanıt öne sürmediği de kesin. Kopernik ise sıkı bir mantıksal düşünce akışı sayesinde, onu dinleyenleri sistemin merkezindekinin Güneş olduğuna ikna edebildi. Bizler için öne sürdüğü argümanları ele almak yararlı olabilir, çünkü bu argümanlar sayesinde zihin devrimi konusunun ismiyle hep bağlantılı olmasını sağladı.

      Kopernik’in yaptığı muhteşem keşiflerden ilki, Dünya’nın kendi ekseni üzerinde dönmesiyle ilgiliydi. Genel günlük hareket, yani yıldızların ve diğer gökcisimlerinin her yirmi dört saatte bir gökyüzünde tamamen taşınıyormuş gibi görünmesi Batlamyus’a göre gerçek hareketlerdi. Daha önce de gördüğümüz gibi Batlamyus’un kendisi bile göksel küre gibi devasa bir sistemin bu şekilde dönmesini içeren varsayımda büyük bir problem olduğunu hissetmişti. Bu tür bir hareketin gerçekleşmesi için yıldızların çoğunun neredeyse algılanamaz hızlarda seyahat etmesi gerekiyordu. Kopernik de gökcisimlerinin günlük yükselişinin ve batışının, sabit bir Dünya etrafında dönen gökkubbe varsayımıyla ya da sabit bir gökkubbe içinde tersine dönen bir Dünya varsayımıyla açıklanabileceğini gördü. Batlamyus’un yaptığı gibi her iki varsayıma göre savlar üretti; çalışmalarının sonucu olarak ise Kopernik, Batlamyus’un bulduğu sonucun tersi bir sonuca ulaştı. Batlamyus, Dünya’nın döndüğü varsayımında çok fazla problem olduğunu düşünüp Dünya’nın döndüğünü reddetmek zorunda kalmıştı; Kopernik ise gökkubbenin döndüğü varsayımındaki problemlerin geniş ölçekte çok daha fazla olduğunu gördü.

      Kopernik, gözlemlenen olguyu gökkubbenin dönüşüyle nasıl açıklayabiliyorsak Dünya’nın dönüşüyle de açıklayabileceğimizi gösterdi. Sakin suların üzerinde hareket eden gemideki insanlara atıfta bulundu, geminin kendisinin sabitmiş gibi göründüğüne dikkat çekip bu sırada kıyıdaki cisimlerin yanımızdan geçiyormuş gibi göründüğünü ima etti. Bu sebeple eğer Dünya muntazam bir şekilde dönüyorsa üzerinde yaşayanlar, kendi hareketlerinden habersiz bir şekilde, aslında Dünya’nın dönüşünün bir sonucu olan yıldızların yer değiştirmesini de başka bir şeye bağlayabilirlerdi.

      Kopernik, Batlamyus’un Dünya’nın dönüşünü imkânsız olarak nitelendirmesine neden olan argümanların anlamsızlığını gördü. Ortada Dünya’nın dönüşüne karşı çıkacak herhangi bir haklı bir nedenin bulunmadığı Kopernik için gayet açıktı. Bu konudaki açık görüşlülüğü için bir doğa filozofu gibi düşünen Kopernik’in bilgeliğine minnettar olmalıyız. Dünya’nın döndüğü durumda bu harekete havanın katılmayacağı, bu sebeple de Dünya’nın korkunç rüzgârlar yüzünden yaşanılamaz bir yer olacağı, böylece hepimizin havaya uçacağı ileri sürülmüştü. Kopernik ise bu savın mantıkdışı olduğuna kendini inandırmıştı. Havanın, tıpkı sokakta yürüyen birinin bu hareketi sırasında onu sarmaya devam eden paltosu gibi, Dünya’ya eşlik etmesi gerektiğini kanıtladı. Böylece Dünya’nın hareketine karşı önceden öne sürülen iddiaların hepsinin saçmalık olduğunu gösterdi; bu sayede de günlük hareketi açıklamaya çalışan iki zıt görüşün akla yatkınlığını düzgün bir biçimde karşılaştırabildi.

      Frauenburg (eski bir baskıdan)

      Bu mesele bu şekilde ele alınınca sonuç çok geçmeden açığa çıkacaktı. Soru şu: Hangisi daha olası? Kocaman bir gökkubbenin merkezindeki bir kum kadar olan Dünya’nın her yirmi dört saatte bir dönmesi mi, yoksa tüm o geniş gökkubbenin tamamının yine yirmi dört saat içinde tersine doğru dönmesi mi? Tabii ki ilki çok daha basit bir varsayımdı. Ancak sorun aslında daha büyüktü. Batlamyus, tüm yıldızların bir kürenin yüzeyine iliştirilmiş olduğunu öne sürmüştü. Bu varsayımı için herhangi bir dayanak noktası yoktu; ancak eğer böyle düşünmeseydi sabit bir Dünya etrafında dönen göklerin bir şemasını çıkarması onun için imkânsız olurdu. Ne var ki bir filozofun içgüdülerine sahip Kopernik, gökkubbenin görünen olguyu temsil etmesinin geometrik bakış açısından dolayı uygun olduğunu, ancak bu kubbenin maddesel bir varlığının olamayacağını düşündü. En başta, böyle bir göksel kürenin maddi olarak var olması, tüm o yıldızların tam olarak Dünya’dan aynı uzaklıkta olması demek. Tabii ki kimse yıldızların bu düzene ya da başka gelişigüzel bir düzene sahip olabileceğinin imkânsız olduğunu söyleyemez, ancak ortada yıldızların neden aynı uzaklıkta olması gerektiğini söyleyen makul bir neden yoktu, dolayısıyla yıldızların bu şekilde konumlanmış olması da son derece olanaksız gözüküyordu.

      Ayrıca hiç şüphe yok ki Kopernik, Batlamyus’un muhteşem küresinin nasıl bir madde kullanılarak inşa edilmiş olduğu konusunda da sorunlar görüyordu. Onun algısına sahip hiçbir filozof bunu gözden kaçırmazdı, küre sonsuz bir şekilde uzanmıyorsa dışında da bir alan olmalıydı, böyle bir düşünce de başka zor sorulara kapı açıyordu. Sonsuz olsun veya olmasın, gökkubbenin çapının Dünya’nınkinden on binlerce kat büyük olduğu açıktı. Kopernik bu düşünceler sonucu, yıldızların ve diğer gökcisimlerinin hepsinin de büyük cisimler olduğu gerçeğini öne sürdü. Böylece soruyu öyle bir şekle soktu ki bu soruya artık doğru cevaptan başka bir cevap verilemezdi. Hangisi daha mantıklı bir varsayımdı? Dünya’nın kendi ekseni etrafında yirmi dört saatte dönmesi mi yoksa aynı sürede Dünya’nın çapından on binlerce kat büyük çemberlerin üzerindeki on binlerce büyük yıldızın Dünya’nın etrafında dönmesi mi? Bariz cevap Kopernik’i öyle büyük bir baskının altına soktu ki Kopernik, Batlamyus’un sabit Dünya teorisini reddetmek zorunda hissetti; böylece gökyüzünün günlük hareketini, Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki dönüşüne bağladı.

      Bu büyük adım atıldığında anormal gökkubbe kavramının büyük sorunları da yok oldu, çünkü artık yıldızların Dünya’dan eşit uzaklıkta bulunduğu varsayılmayacaktı. Kopernik, bu yıldızların çok farklı uzaklıklarda bulunabileceğini fark etti, bazıları diğerlerinden yüzlerce hatta binlerce kat uzaklıkta olabilirdi. Gökkubbenin karmaşık yapısı ve maddesi sorunu da bütünüyle ortadan kalkarak yalnızca geometrik bir kavram olarak kaldı, gökkubbe şu anda yıldızların yerini belirlemek için kullandığımız işe yarar bir kavram. Kopernik sistemi tamamen öne sürdüğünce, anlamak için kabiliyeti ve yatkınlığı olan herhangi biri için karşı koymak imkânsızdı. Sabit Dünya görüşü, sonsuza dek yok olmuştu.

      Dünya’nın durağanlığı fikrini bir kenara kaldıran gökcisimlerinin hareketlerine dair teorisini oluşturduktan sonra Kopernik, hareket eden bir Dünya’nın diğer gök olaylarının sebep olduğu problemleri ortadan kaldırıp kaldırmayacağını doğal olarak sorgulamaya başladı. Dünya’nın uzayda bir dayanak noktası olmadan