John C. Ferguson

Çin mitolojisi


Скачать книгу

altmış dörde genişleten Wên Wang döneminden sonra (MÖ 1231-1135) bu klasikte karşımıza çıkıyor. I King gizemli bir şekilde altmış dört diyagramın ismiyle iç içe olan uğurlu ve uğursuz olayları konu alır. Eş seçme, eve dönme, bir sefere gitme gibi olaylardan iyi talih olarak bahseder. Ahlaklı olmayı iyi talihle şöyle eşleştiriyor: “Tavrı doğru olan kahraman için refah vardır.” Devletin hükümdarına büyük bir onur bahşedilir. Konfüçyüs’ün kitabın öğretisini yürekten kabul edip büyüsünü es geçmesinin sebebi muhtemelen budur. Metin, Çin’in ilk yönetimlerinde üst düzey memur olan kâhinlerin kullandığı unutulmaması gereken resmi tabirlerden oluşur. Bu klasikte felsefi bir devlet algısına değinen az sayıda pasaj, iyi ile kötü talihe ve kehanete sürekli yapılan göndermelerle bastırılmaktadır.

      Olağanüstü hadiselerle dolu olan erken tarihli üç kitap daha vardır. Shan Hai Jing (Dağ ve Deniz Klasiği) isminden anlaşıldığı kadarıyla coğrafyaya odaklanmış bir kitapken Shui King (Su Klasiği) su yollarından bahsettiği tahmin edilen bir kitaptır. Klasik olarak değerlendirilen bu iki eser aslında hayvanlar alemi ve su dünyasındaki her türden ilginç hadise hakkında anlatılar içeriyordu. Shan Hai Jing, miladi sıfırın sonrasına kadar derlenmemiştir. Fakat içindeki hikâyeler, kökeni en az Zhou hanedanı dönemine kadar uzanan yaygın bilinen efsanelere dayanıyor. İmparator Ch’ien Lung’un kütüphanesinde bulunan Titiz Katalog yani Ssu Ku Chüan Shu, kitabın öğretisinin Lao Tzu öğretileri olduğunu kabul etmez. Buna karşın Taocu yazarlar genellikle bu klasiğin kendi mezheplerine ait olduğunu iddia ederler. Üçüncü klasik, Taocu çevrede yazarının mitolojik imparator Huang Ti olduğuna inanılan Yin Fu King’tir (Gizemli Ahenk). Kitap çoğunlukla ahlaki tartışmalar üzerine kurulmuştur. Etrafımızdaki gözle görünür olaylar ile görünmeyen dünya, birbiriyle uyumlu hale getirmeye çalışılmıştır. Bütün canlı varlıklarda mevcut olan gizli uyumdan ve uyumsuzluğun yalnızca yüzeyde belirdiğinden söz edilip görünen ile görünmeyen arasındaki belirgin ayrılık uzlaştırılır. Bu klasikte, Lao Tzu’nun yanı sıra itibar sahibi başka Taocuların da olduğunun altı çizilir. Bunlar arasında ahlaki meselelerle ilgilenenler olduğu kadar kendilerini büyüye ve doğaüstü sanatlara adayanlardan oluşan daimi bir silsile de vardır.

      Tao Te Ching’ın ismi, Tang hanedanının yedinci imparatoru Hsüan Tsung tarafından MS sekizinci yüzyılın ilk döneminde verilmişti buna karşın Lao Tzu’nun vecizeleriyle tanınmayı daha çok hak ediyordu. Milattan önce birtakım düşünürler bu eserden alıntılar yapıp yol gösterici hakikatlerini yorumlamışlardır. Lao Tzu dönemine en yakın düşünür yüzyıldan biraz daha fazla yaşamıştır. Lao Tzu gibi bir şahsın gerçekten yaşadığından ve Tao Te Ching’de vecizelerin kaydını ortaya koyan tarihi gelenekten şüphe etmek için pek fazla sebep yok gibi gözüküyor. Fakat kitaba sonraki yazarlar tarafından birtakım eklemeler yapıldığını hesaba katmalıyız. Lao Tzu’nun öğretilerinin muğlak cümlelerle ifade edilmesi hem Çinli yorumcular hem de yabancı araştırmacılar tarafından bitmek bilmeyen yorumların yapılmasına sebep olmuştur. Bunların ilki daha sonra Taoculuğa ismini verecek olan “Tao” kelimesi hakkındaki tartışmadır. Tao her şeyin başlangıcıdır, dünyanın yaratılmasından önce var olandır. Tao bir form kazandığında Ming, “bir isim” diye adlandırılır. Bir düşünürün evrenle olması gereken ilişkisi eylemsizlik (wu wei) ve sükûnettir (ching). Bu klasik, Tao’nun genel hatlarıyla insanlara alçakgönüllülüğü, irade gücünü, sükûneti, başkalarına ve uysallığa önem vermeyi öğreterek nasıl insanlığın gerçek öğreticisi olduğunu göstermiştir. İnsanlar Tao’nun ilkelerini takip ederek çaba harcamadan veya bunu yapar gibi gözükmeden başarıya ulaşabilirler. Ayrıca, daha sonraki Taocu öğreticiler tarafından büyü uygulamalarını ve esrarengiz incelemelerini desteklemek için saptırılmış doğaüstü hükümlerin izlerine rastlıyoruz. Yine de bir bütün olarak ele alacak olursak, üst düzey ahlaki tartışmalar içerdiğini söyleyebiliriz. Bu klasiğin Tang hanedanı döneminin Taocu diniyle zorlama bir ilişkisi vardır. Bu ilişki, Tang hanedanından Tai Tsung’un (Li Shih-min) Tao Te Ching’te vecizeleri bulunan Li Erh (Lo Tzu) ile arasında bulunduğu iddia edilen zorlama ilişkiyle karşılaştırılabilir.

      Kendi çalışmalarının yanı sıra Lao Tzu öğretilerine referanslarda bulunan Chuang ve Lieh isimli düşünürler daha çok ahlak meselesiyle ilgileniyorlardı. Tartışmalarının amacı, Lao Tzu öğretilerini büyücülüğe dayalı bir yapının ve yeni bir din anlayışının kurulmasına karşı korumaktı. Han hanedanlığından Zhang Daoling ve Tang hanedanlığından İmparator Tai Tsung’un ele geçirdiği bu yaklaşıma karşı koruma görevlerinde başarılı olduklarını söyleyebiliriz. Bunu yapamamış olmalarının tek makul izahı, Daoling’in büyü sanatları ile Konfüçyüs tarafından temsil edilen Muhafazakâr Okul’un öğretilerini bağdaştırmanın imkânsız olmasından kaynaklanıyordu. İmparator Tai Tsung’un ulusal bir din bulmak için başvurabileceği son çare Lao Tzu idi. Lao Tzu’nun öğretilerinin muğlak terimlerle ifade edilmesi farklı yorumların yapılmasına imkân veriyordu. Muhafazakârlık kurulu düzen anlamına geliyordu, oysa yeni bir din demek değişim demekti. Tai Tsung imparator olarak yardımına koşan, geleneksel edebiyat ve sanatın korunmasını takdirle karşılayan muhafazakâr sınıfa gereken saygıyı gösterdi. Aynı zamanda Budizmin dini öğretilerine olan yürekten inancı onu Budizmin esas ilkelerini almaya zorladı. Çin için yeni bir ulusal dine dönüşmesi için bu ilkelerin üzerinde liberalizm baz alınarak değişiklikler yapılması gerekiyordu. İki okulun da Antik Çin medeniyetinde ortak kökleri olduğundan Tai Tsung, Konfüçyüsçü muhafazakârlık ile zıt düşme riskine girmedi.

      Yukarıda bahsedilenler, Taoizmin Tang hanedanında ulusal bir dine dönüşmesine rağmen son derece karmaşık bir kökene sahip olduğunu kanıtlar nitelikte. Lao Tzu’yu bu dinin felsefi kurucusu olarak benimseyen Taoizm, büyü sanatı ve simyanın lehine yorumlanmaya müsait olduğu ve yeni dine dahil edilen inceliksiz unsurlara karşı kullanılabilecek hiçbir şey içermediği için Tao Te Ching’de bulunan eski vecizeleri derlemiştir. Lao Tzu’nun öğretisinin standart yorumcuları olarak kabul edilen Chuang Tzu, Lieh Tzu, Han Fei Tzu ve Huai-nan Tzu tarafından yapılan ilavelerle genişletilmiş hali, gizemli olaylara ve doğaüstü yeteneklere Tao Te Ching’in asıl vecizelerinden daha fazla yer vermektedir. Bu yorumcular Lao Tzu’nun ölümsüzlükle ilgili görüşlerini; Zhang Daoling’in büyü teknikleri, mistik tılsımlar ve kimya çalışmalarına doğru giden yolda pekâlâ taşırlar. Dao-ling döneminden Han hanedanının başlangıcındaki Tai Tsung dönemine kadar Muhafazakâr Okul’un ve Konfüçyüs klasiklerinin etkisi, bu dönemde bir sel gibi Çin’e akan Budist öğretisinin yükselen popülerliğinden dolayı yok denecek kadar azdı. Bu sıradışı altı yüzyıl boyunca düşünme biçimi, mucizevi olaylara inanmaya, putlara tapmaya ve dini arınmayı en iyi sağlayan unsur olarak münzevi hayatın takdir edilmesine doğru yönelmişti. Tai Tsung çok uzun süren bu düşünme biçimi sayesinde, Lao Tzu’nun ahlaki öğretilerinin onayıyla riyazetin ayrıcalıklı olduğu ve büyü sanatlarının icra edildiği yeni bir Taoizm dini için uygun bir zemin bulmuş oldu. Muhafazakâr Konfüçyüsçüler, riyazet ve büyünün karşısında yer aldı. Buna karşılık Lao Tzu’nun ahlaki öğretisinin Taoizm ile karışmış olması ve Taoizmin Çin’in hem tarihi hem de mitolojik karakterlerinden beslenen geriye dönük duruşu bir koruma vazifesi gördü. Bu durum muhafazakâr sınıftan gelecek herhangi bir eziyete karşı yalnızca ortaya çıktığı zaman değil, yüzyıllar boyunca korudu. Budizm ise yabancı kökenli olduğu için zulme uğradı. Yabancı rakiplerinden daha fazla batıl inanç içeren Taoizm, yapısı Çin’e özgü olmasından dolayı hoş karşılandı.

      Taoizmdeki milliyetçi yapı, destekçilerinin kadim İmparator Haung Ti’yi yeni dinin gerçek kurucusu olarak kabul etmesine müsaade etti. Böylelikle dönem olarak Lao Tzu’dan daha gerilere, saygınlık