John C. Ferguson

Çin mitolojisi


Скачать книгу

hazır bulunmuştur. Shih Chi’de geçen ifadelere göre, Nü Kua’ya ilahi bir feraset bahşedilmiş olup hükümdar olarak ağabeyi Fu Hsi’nin halefi olmuştur. Saltanatının sonuna doğru Kung Kung isimli feodal prenslerden biri ayaklanarak Nü Kua’yı tahtan indirmeye çalışmıştır. Kung Kung savaşta yenildikten sonra kafasını Pu-chou Dağı’na vura vura paramparça etmiştir. Bu olay Gök’ün sütunlarını sarmış ve yeryüzünün köşelerini yok etmiştir. Gökkubbeye verilen zararı onarmak için Nü Kua bir ritüel uygulamıştır. Beş renkten taşları eritip Yer’in dört köşesine yerleştirmek için kaplumbağanın ayaklarını kesmiştir. Büyük selleri durdurmak için kamış otlarını yakıp kül etmiştir. Böylece, daha sonraki Çin hükümdarlarının yuvası olan Chi topraklarını felaketlerden kurtarmıştır.

      Bu bölümde Fu Hsi’yi Shên Nung’u ve Huang Ti’yi Üç İmparator olarak sınıflandıran yazılı kaynakları kullandım. Wu Liang Tz’u yarım kabartmalarında farklı bir sınıflandırma sözkonusudur. Fu Hsi ve Nü Kua birlikte ilk heyeti oluştururlar. Chu Jung bir sonrakini işgal eder ve üçüncüsü Shên Nung’undur. Huang Ti, daha sonra Beş Hükümdar arasında bir konuma atanır. Üç İmparator’u anlatan bu iki listedeki farklılık Han hanedanında görülür. Buna rağmen benim benimsediğim liste sonraki hanedanlarca genellikle kabul edildiğinden, bugünkü anıtların tanıklığını kitaptakilere tercih etme yöntemimi terk edip genel olarak kabul gören listeyi benimsemek daha akıllıca olur.

      Üçüncü Bölüm

      Tarih Öncesi Dönemdeki Diğer İmparatorlar

      Nasıl ki Fu Hsi Avlanma Çağını, Shên Nung Tarım Çağını ve Huan Ti İcat Çağını temsil ediyorsa Yüce Yao ve Shun da doğruluk üzerine kurulu muhteşem bir yönetim için efsanevi modellerdi. Eski iki hükümdar, Konfüçyüs tarafından köylülere bütün nesillerin gözlerini kamaştıracak erdemleri olan örnek yöneticiler olarak kabul ettirilmiştir. Shujing’te Yao’nun engin bilgi birikimine sahip, akıllı, yetenekli, düşünceli ve imparatorluğunun görkemiyle dolu olduğu yazmaktadır. Chu Shu (Bambu Kitapları) adlı tarihi kayıtların yorumlarında Yao’nun hükümdarlığının yetmişinci yılında, eşsiz takımyıldızlarının birinde parlak bir yıldızın belirdiği ve sarayın avlularında anka kuşlarının görüldüğü anlatılmaktadır. Yao’nun şerefine sedef otları yeşermiş ve tohumlar bereketlenmiştir. Tatlı çiyler yeri ıslatmış, berrak su kaynakları tepelerden yayılmıştır. Güneş ve ay bir çift mücevher gibi belirmiş, beş gezegen inci gibi dizilmiş. İmparatorluk mutfağında yelpaze kadar ince bir dilim et vardır. Bu et parçası sallandığında bütün yiyecekleri serin tutup bozulmalarını engelleyecek bir rüzgâr sağlıyordur. Saray merdivenlerinin her iki tarafında ayın on beşinci gününe kadar her gün bir koza veren otlar bitmiştir. Her gün olgunlaşan kozalardan bir tanesi nedense düşmez. Bu koza şanslı tohum ya da takvim tohumu olarak isimlendirilmiştir. Ayrıca bu dönemde büyük bir sel imparator tarafından durdurulur fakat imparator yaptığı işin faziletini istifasını istediği veziri Shun’a atfetmiştir. Sel yaşandıktan sonra perhize girip kendisini arındırmıştır. Uğurlu bir gün belirleyip Shun’u ve diğer takipçilerini Shou Dağı’na gönderdikten sonra Ho ve Lo nehirlerinin yakınında adak taşları inşa etmiştir. Ho adasında ise beş yaşlı adamın görüldüğü söylenir. Bu adamların beş gezegenin ruhları olduğuna inanılmıştır. Birbirleriyle sohbet edip “Ho Tu yakında ortaya çıkıp imparatoru uğurlu tarih hakkında bilgilendirecek. O, her iki gözünde de iki gözbebeği olan Huang Yao’yu görünce anlayacak,” demişler. Bunun üzerine beş yaşlı adam kayan yıldızlar gibi akarak Mao (Ülker) takımyıldızına ulaşmışlar. İkinci ayın Hsin-chou gününde öğle vakti merasimler düzenlenmiş. Güneş batarken göz kamaştırıcı bir ışık Ho Nehri’nde saklandığı yerden ortaya çıkmış, güzel buharlar bütün ufku kaplamış. Beyaz bulutlar gökyüzünde yükselmiş ve bir ejder-at ağzında pullarla kaplı, yeşil zemin üzerinde kırmızı çizgileri olan bir zırh taşırken belirmiş. Bu ejder-at adak taşına tırmanmış, t’u resminin üzerine uzanıp can vermiş. Zırh, dört metre genişliğinde bir kaplumbağa kabuğu gibiymiş. Tu, altınla kaplı, kırmızı mücevherden yapılmış kutunun içinde beyaz mücevherden bir not içeriyormuş. Yeşil bir iple bağlanmış notta, “İmparator Shun’a minnetle hediye edilmiştir,” yazıyormuş. Ayrıca Yü’nün ve Hsian’ın Gök’ten özel emirler aldığı da notta belirtilmiş. İmparator bu sözcükleri kaydettirip doğu sarayına göndermiştir. İki yıl sonra ikinci ayda vezirlerini Lo Nehri’ne göndermiştir. Lo Nehri, efsaneye göre imparatorun yuvarlak bir disk attığı nehirdir. Merasimden sonra dinlenip günün bitmesini beklemiştir. Bekleyişin sonunda kırmızı bir ışık belirmiş. Arkasında kırmızı çizgiler bulunan yazıtla sudan çıkan kaplumbağa bir süre sunakta dinlemiş. Yazıda imparatorun tahtı Shun’a devretmesi gerektiği yazıyormuş. İmparator da gereğini yapmış. Bu anlatı, “ho tu” ve “lo shu” yani resim ve güzel yazıyı kapsayan grafik sanatlarının kökeni hakkındaki versiyonlardan biridir.

      Lo Tanrıçası ve Lo Shên

      Shujing’te anlatılana göre Shun üstün zekâsı duyulup Yao tarafından tahtın varisi olma fikriyle sınandığında güçsüz ve sönük bir mevkidedir. Bambu Kitapları’nda Shun’un mucizevi bir şekilde doğduğu yazmaktadır. Gözlerinde Yao’nunki gibi iki gözbebeği vardır. Bu yüzden “Çifte Parıltı” olarak biliniyordu. Yüzü ejderhaya benziyordu, kocaman bir ağızla ve siyah bedenle tasvir ediliyordu. Kendi anne ve babası bile ondan hoşlanmazdı. Anlatıya göre ailesi alçıdan bir ambar yaptırır ve sonra orada onu ateşe verir fakat Shun üzerindeki kuş kıyafeti sayesinde uçarak kurtulur. Daha sonra onu kazması için bir kuyunun içine sokup üzerini taşlarla doldurmaya çalışırlar fakat bu sefer de ejderha yapımı kıyafet giydiği için kaçıp kurtulur. Bu olaydan sonra rüyasında kaşlarının saçları kadar uzun olduğunu görür.

      Shun’un tahta çıktığı gün uğurlu fasulye merdivenlerin üzerinde büyümüş, anka kuşları avlulara yuva yapmıştır. Taştan yapılma müzik aletleri dokuz merasim gösterisinde çalındığında bütün hayvanlar gülüp oynamaya başlamış ve parlak bir yıldız belirmiş. Hükümranlığının on dördüncü yılında çanlar, çınlayan taşlar, orglar ve flütlerle sergilenen büyük bir gösteride tören sonlanmadan önce korkunç bir fırtına kopar. Kuvvetli bir rüzgâr evleri altüst edip ağaçları paramparça eder. Bagetler ve davullar yerlere saçılır, çanlar ve taşlar tarumar olur. Dansçılar düşer, müzik direktörü delicesine kaçar. Shun çanların ve taşların asılı olduğu çerçeveleri tutmaya devam ederken gülerek şöyle demiştir: “İmparatorluğun bir adama ait olmadığı nasıl da belli. Böyle olmadığı, şu çanlardan, orglardan ve flütlerden anlaşılıyor.” Sonra, Yü’yü Gök’e çıkarıp yalnızca bir imparatorun üstlenebileceği türden merasimler icra ettirmiştir. Sonra ahenkli dumanlar her taraftan karşılık verir, mutlu bulutlar ortaya çıkar. Dumanlara benzerler ama tam olarak duman değildirler; bulutlara benzerler ama bulut değildirler; ışıl ışıl, birbirine dolanmış, dolambaçlı ve fırıl fırıldırlar. Memurlar hep beraber mutlu bulutlar hakkında şarkı söylemişler, imparator koroya önderlik edip şöyle demiş: “Mutlu bulutlar ne kadar da parlaksınız! Ne güzel bir düzene girmişsiniz! Güneşin ve ayın parlaklığı her sabah tekrar eder.” Bütün vezirler ortaya çıkıp öne eğilerek şöyle demişler: “Parlak yıldızların sıraya girdiği gökkubbe ne kadar da nefis. Güneşin ve ayın parlaklığı imparatorumuzu yüceltiyor.” İmparator bunun üzerine tekrar şarkı söylemeye başlar: “Güneş ve ay sabittir. Yıldızlar ve diğer semavi cisimler devinimlerince hareket ederler. Dört mevsim onların kurallarına uyar. İnsanlar içten hizmet