ve seks konusunda son derece katı bir muhafazakar oldu.
Tarihsel açıdan Augustine’in yazıları Hıristiyan düşüncesinin giderek daha sofistike bir hale geliş sürecini yansıtmaktadır. Bir zamanların yeraltı dini şimdi Roma’nın resmi dini olmuştur. İlginç bir biçimde Augustine’in kaderi Roma’nın çöküşünde yaşananlarla da paraleldir: 430 yılında Hippo kuşatması sırasında ölmüş, kent kısa süre sonra Vandallar tarafından ele geçirilmiştir.
1- Augustine, Hıristiyan olmadan önceki hovarda yaşamı nedeniyle bira üreticilerinin koruyucu azizi olarak kabul edilmiştir.
2- Augustine’in memleketi olan Hippo Regius günümüzde Annaba adıyla bilinmektedir. Cezayir’in Akdeniz sahilinde büyük bir şehirdir.
3- Augustine Vatikan tarafından tanınan otuz üç kilise doktorundan biridir.
Constantine
İmparator Constantine (272-337) Hıristiyanlığı Roma’da yasallaştıran hükümdardır. Böylece yılların baskısı son bulmuş ve yasak bir inancın Avrupa’nın en büyük dini haline gelmesinin önü açılmıştır. Constantine aynı zamanda imparatorluğun bin yıllık başkentini Roma’dan doğudaki Constantinople’a (İstanbul) taşımıştır.
Constantine o zamanlar Naiussus adıyla bilinen bir Roma eyaleti olan Sırbistan’da doğmuştur. İmparator Diocletian (245-316) zamanında imparatorluğun yönetim işlerinden dört kişi sorumluydu. Bunlardan biri Constantine’in babası olan Constantius Chlorus’tu (250-306). Constantius İskoçya’da savaşırken ölünce yerine oğlu Constantine geçti.
Dört yönetici arasındaki gerilim çeşitli savaş ve isyanlara neden oldu. Bu olaylar Diocletian’ın görevi bıraktığı 305 yılından Constantine’in rakiplerini yenilgiye uğratıp tüm Roma İmparatorluğu’nun kontrolünü eline geçirdiği 325 yılına kadar sürdü. Constantine 330 yılında imparatorluk başkentini Constantinople adını verdiği Byzantium’a taşıdı.
Constantine’in 313 yılında yayınladığı “Milan Buyruğu” Hıristiyanlar’a dinlerini özgürce yaşama ve mülk edinme hakkı veriyordu. İmparatorun kendisi de bir yıl önce Hıristiyan olmuştu. Milvian Köprüsü Savaşı’ndan önce gökyüzünde bir haç gördüğünü söylüyordu. Bu muharebe, iç savaşta zafer kazanmasını sağlayan önemli bir dönüm noktası olmuştu. Buyruk, Roma siyasetinde çok ani bir değişikliğin habercisiydi. Zira Hıristiyanlar’ı hedef alan saldırılar sadece birkaç yıl önce son bulmuştu.
Constantine gerçekte acımasız bir liderdi. 326 yılında yaşanan bir olayda oğlunu zehirleyerek, karısını ise buharlı banyoya kilitleyerek öldürmüştü (onları neden öldürdüğü halen kesin olarak bilinmemektedir). İmparator 337 yılında öldü. Yaptığı hukuksal değişimler Roma’nın Hıristiyan bir devlete dönüşmesinin önünü açtı.
1- Constantine’in büyük bir zafer kazandığı ve gökyüzünde bir haç gördüğü Milvian Köprüsü bugün hâlâ kuzey Roma’da bulunmaktadır. MÖ 1. yy’da yapılan taş köprü türünün en eski örnekleri arasında yer almaktadır.
2- Constantinople adı 1453 yılında Bizans İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra yaygın kullanımını kaybetmiştir. Şehir 1930 yılında resmen İstanbul adını almıştır. Türkiye, 1923 yılında cumhuriyet ilan edilince başkenti Ankara’ya taşımış ve böylece 1500 yıldır çeşitli dünya imparatorluklarına ev sahipliği yapan İstanbul başkent olmaktan çıkmıştır.
3- Hıristiyanlık yasallaştıktan sonra yayılmaya devam etmiş ve Roma’nın hakim dini olmuştur. 380 yılında resmi din olarak kabul edilmiş, takipçilerinin zulüm görmelerinin üzerinden bir asırdan az bir zaman geçmiş olmasına rağmen 392 yılında resmen izin verilen tek din haline gelmiştir.
Anselm
Bir Orta Çağ teoloğu, filozofu ve kilise lideri olan Aziz Canterburyli Anselm (1033-1109), 11. yy’ın önde gelen düşünürlerindendir. Bugün daha ziyade Tanrı’nın varlığına ilişkin ortaya attığı “ontolojik argüman”ı ile tanınmaktadır. Bu argüman Tanrı’nın varlığını kanıtlamak için tümdengelimci mantığın kullanılmasına dayanmaktadır.
Anselm, Aosta’da zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Burası Kuzey İtalya’da, Alpler’e yakın bir kasabaydı. 23 yaşına gelince Aosta’dan ayrıldı ve 1059 yılında Fransa’daki Normandiya’ya gitti. 1060 yılında bir keşiş adayı olarak Bec’teki Benedictine Manastırı’na girdi. Kısa süre içinde zekasıyla kendisini kanıtladı ve 1078 yılında başkeşiş oldu.
1066 yılında İngiltere’nin Normanlar tarafından istilası manastır için önemli bir dönüm noktası oldu. Manastır, İngiltere’de geniş topraklar edindi. Bec’in iki başkeşişi art arda Canterbury Piskoposu oldular. O dönemde bu, İngiltere’nin en yüksek dini mevkisiydi. Anselm de 1093 yılında bu unvana layık görüldü. Ancak kısa süre sonra Kral 2. William’la bir tartışma yaşadı (1056-1100). 1097 ile 1100 yılları arasında ülkeye girişi yasaklandı. O yıl William tam olarak bilinemeyen nedenlerle öldü. Halefi 1. Henry (1068-1135) Anselm’in ülkeye girişine izin verdi. Anselm yeni kralla da tartışmaya girince yeniden ülkeden sürgün edildi ve uzun yıllar boyunca İngiltere’ye giremedi.
1070’lerin başında Anselm felsefe ve teolojik tartışmalarla ilgili yazılar kaleme almaya başladı. 1077 yılında Tanrı’nın varlığına ilişkin ileri sürdüğü “ontolojik argüman”ın bulunduğu Monologium isimli kitabını yazdı. Anselm kitabında Tanrı’yı “kendinden daha büyük bir şey düşünülemeyecek olan varlık” olarak tanımlar. Bir başka deyişle Tanrı, insanoğlunun hayal edip anlayabileceği en yüce varlıktır. Ve eğer Tanrı düşünülebiliyorsa gerçekte de var olmalıdır. Zira gerçeklikte var olmak akılda var olmaktan önce gelmektedir.
“Ontolojik argüman” (ontoloji oluşun doğası üzerine yoğunlaşan felsefe dalıdır), Aquinalı Thomas da (1225-1274) aralarında bulunduğu çeşitli filozoflar tarafından eleştirilmiştir. Eleştirilerin bir bölümü Anselm’in aynı argümanı herhangi başka bir şeyin varlığını ispat için de kullanılabileceği noktasına odaklanır. İmmanuel Kant’ın (1724-1804) işaret ettiği gibi herhangi bir şeyin hayal edilebilmesi onun var olduğu anlamına geliyorsa “unicornların” (boynuzlu at) da var olması gerekir.
Anselm’in teolojik inançları felsefi incelemenin konusu haline getirmesi, sonraki yüzyılda felsefenin Avrupa’da yeniden yükselişe geçmesine katkı sağlamıştır. Anselm 67 yaşında İngiltere’de ölmüştür.
1- 1494 yılında, Anselm’in ölümünden yaklaşık 400 yıl sonra Papa 6. Alexander (1431-1503) onu aziz ilan etmiştir.
2- Ansel’in Bec’teki manastırı Fransız Devrimi sırasında tahrip edilmiş, ancak 1948 yılında yeniden açılmıştır.
3- 2. William’ın ölümü İngiliz tarihinin çözülemeyen sırları arasında yer almaktadır. Geyik avladığı sırada göğsüne saplanan bir okla öldürülmüştür. Olay bir kaza olarak kabul edilmiştir. Diğer taraftan William’ın ardından kral olan kardeşi 1. Henry’nin de av partisinde yer alması şüphelere yol açmıştır.
Muhammed El Harezmi
Cebirin kaşifi olan Muhammed El Harezmi (780-850), bir bilgin, astronom ve teologdu. Günümüze kadar ulaşan matematikle ilgili eserleri hem İslam hem de Hıristiyan dünyası üzerinde çok büyük bir etkiye sahiptir. Diğer başarılarının yanı sıra algoritmalar düzenlemiş ve Arap sayı sistemininin