yeni dini anlattı. Diğer Hıristiyanlardan farklı olarak Yahudi olmayanların da dine kabul edilmesini destekledi. Bu, hem Hıristiyanlığın çok geniş bir alana yayılmasını hem de Yahudilikten ayrılarak bağımsız bir din haline gelmesini sağladı.
Paul, Yahudi olmayan birini Kudüs Tapınağı’na kabul ettiği gerekçesiyle tutuklandı. Yargılanmak üzere Roma’ya gönderildi. Beraat etti ve imparatorluğun kalbinde bir kilise kurmak için Roma’da kalmaya karar verdi. Ne var ki burada çok uzun süre kalamayacaktı. 65 yılında Hıristiyanları hedef alan ilk saldırı dalgası sırasında başı kesilerek öldürüldü.
1- Paul’un Şam’a giderken din değiştirmesi, çok ünlü bir hikaye haline gelmiştir. Öyle ki bir insanın aniden fikir değiştirmesi bazen “Şam’a Giden Yol Değişimi” terimi ile ifade edilir.
2- 2006 yılında bir Roma basilikasının altında Paul’un kalıntılarını içerdiği sanılan bir lahit bulundu.
3- İncil’in yedi kitabının Paul’un elinden çıktığı sanılmaktadır: Romalılar, Korinthianlar 1 ve 2, Galatyalılar, Philippianlar, Selanikliler 1 ve Philemon. Diğer altı kitabın da onun tarafından yazılmış olması mümkündür.
Augustus
Roma İmparatorluğu’nun kurucusu olan Augustus (MÖ 63-MS 14) 500 yıl sürecek merkezi ve otoriter bir yönetim sistemi kurdu. Batı dünyasına daha önce eşi görülmemiş bir refah ve istikrar dönemi yaşattı.
Asıl adı Gaius Octavius olan ve hayatının ilk dönemlerinde kullandığı Octavian adıyla üne kavuşan Augustus, Julius Sezar’ın (MÖ 100-44) evlatlığıydı. Sezar’ın suikaste uğramasının ardından, 18 yaşındaki Octavian’a babasının dostları ve düşmanları da miras kalmış oldu. Sezar’ın ölümünün ardından başlayan iç savaşta, Octavian komplonun liderleri Brütüs ve Cassius’u MÖ 42 yılında Philippi’de yaşanan iki savaşın ardından yenilgiye uğrattı.
Sonraki on yıl boyunca Octavius gücünü iki generalle paylaştı: Mark Antony (MÖ 83-30) ve Marcus Aemilius Lepidus (MÖ 90-13). “İkinci Üçlü Erk Dönemi” olarak adlandırılan bu ittifak MÖ 36 yılında bozuldu. Lepidus tahttan inmeye zorlandı. Antony ise MÖ 31 yılında Octavian’a yenilince kendini öldürdü.
MÖ 27 yılında ülkenin kontrolünü tek başına ele geçiren Octavian’a Senato tarafından Augustus unvanı verildi. Bu kelime şanlı, şerefli anlamlarına geliyordu. Aynı zamanda kumandan anlamına gelen imparator namını da kazanmıştı. Bu aşamadan sonra Senato varlığını korudu ama cumhuriyet döneminde sahip olduğu yetkilerin önemli bir bölümünü imparatora devretti.
Augustus kırk yıldan uzun bir süre boyunca hüküm sürdü. Uzun iç savaş yıllarından sonra Roma’ya düzen ve istikrar getirdi. Orduda reformlar yaptı ve bir posta sistemi kurdu. Orta Avrupa ve Afrika’da büyük toprak parçalarını imparatorluğa dahil etti. Hakim olduğu alanlara yollar ve su kemerleri inşa etti.
Augustus ölümünün ardından Senato tarafından tanrı ilan edildi. Evlatlığı Tiberius (MÖ 42-MS 37) onun yerine tahta geçti.
1- Roma İmparatorları sık sık Augutus adını aldılar. Kimileri bu ismi kişisel adı olarak kullandı. 476 yılında görevden alınan son Roma İmparatoru Romulus Augustulus’tu.
2- Octavian’ın ölümünün ardından Senato “Sextilis” ayının adını değiştirip onun onuruna “Ağustos” (August) yaptı (July-Temmuz adı ise Julius Sezar’ı onurlandırmak için çoktan kullanılmaya başlanmıştı).
3- 1961 yılında Amerikalı şair Robert Frost (1874-1963), John F Kennedy’nin (1917-1963) göreve başlaması şerefine yazdığı bir şiirinde Augustus’a gönderme yapmıştır. Oldukça umutlu olan şiir yeni başkandan yeni bir “Augustian Çağı” açmasını beklemektedir.
Hypatia
Hurafeleri gerçek gibi öğretmek olabilecek en korkunç şeydir.
Bir kaşif, matematikçi ve filozof olan Hypathia (370-415) antik dönemin en verimli yazarları arasında yer almaktadır. Hıristiyan bir grup tarafından öldürüldüğü sırada Mısır’daki İskenderiye’nin önde gelen sakinlerinden biri ve şehri en etkili öğretmenlerindendi.
Tanınmış bir matematik öğretmeni olan Theon’un (335-405) kızı olan Hypatia antik dünyanın en önemli entelektüel merkezlerinden birinde yetişti. Büyük İskenderiye Kütüphanesi’ne ev sahipliği yapan şehir, Yunanca konuşan Hıristiyanlara, Yahudilere ve pagan bilginlere kapısını açan bir kentti.
Hypatia akademik kariyerine babasının ortağı olarak başladı. Çeşitli matematik ve astronomi kitaplarını gözden geçirip yeniden yazıyordu. Kısa zamanda popüler bir bilim ve felsefe öğretmeni haline geldi. 400 yılında İskenderiye Felsefe Okulu’nun müdürü oldu. Kendisi pagan olsa da Hypatia’nın öğrencileri arasında Hıristiyanlar da vardı. Hatta bunların ikisi ileride piskopos olacaktı.
Pek az kadının yüksek öğrenim görebildiği bir çağda Hypatia son derece sıradışı bir figürdü. Kendi at arabasını kullanıyor, erkek bir öğretmen gibi giyiniyordu. Yunan dünyasının her yerinden bilginlerle haberleşiyordu. Kimi bilgilere göre çok sayıda bilimsel buluş yapmıştı. Yaptığı buluşların arasında usturlabın3 geliştirilmiş bir biçimi de bulunuyordu. İskenderiye valisinin güvenilir bir dostu olması nedeniyle dini çekişmelerin arttığı bir dönemde şehir politikası üzerinde de önemli bir etkisi oldu.
Şehirdeki dini tartışmalar Hypatia’nın hayatına mal olacaktı. Antik tarihçilere göre şehirdeki Hıristiyanlar vali ve piskopos arasındaki politik bir tartışmada Hypatia’nın karşı tarafı desteklediğini düşünmüşlerdi. Piskopos onun bir cadı olduğu dedikodusunu yaydı. Bir gün şehir sokaklarında arabasını sürerken bir grup Hıristiyan Hypatia’ya sarkıntılık etti. Çırılçıplak soyulduktan sonra vahşice öldürüldü ve bedeni parçalara ayrıldı.
Hypatia’nın öldürülmesi dünya düşünce tarihinde bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Antik Yunan felsefe geleneği artık son bulmaktadır. Pek çok bilgin aynı kaderi yaşamamak için şehri terk eder. Bundan sonrasını Bertrand Russell (1872-1970) şöyle özetler: “Filozoflar İskenderiye’yi bundan sonra umursamadılar.”
1- Bir feminist felsefe dergisi olan Hypatia, adını ünlü yazardan almaktadır.
2- Hypatia’nın katilleri asla cezalandırılmadılar. Hypatia’nın İskenderiye’deki en büyük hasmı olan Piskopos Cyril (378-444) daha sonra aziz ilan edildi.
3- Alejandro Amenabar’ın (1972-) yönettiği “Agora” filmi Hypatia’yı konu almaktadır. 2009 yapımı filmde kadın felsefeciyi Rachel Weisz (1970-) canlandırmaktadır.
Batlamyus
Yunan astronom, matematikçi ve coğrafyacı Batlamyus (Batlamyus 100-170) en çok yaptığı büyük yanlışla hatırlanmaktadır: Astronomi çalışması Almagest’te Güneş’in, yıldızların ve gezegenlerin Dünya’nın etrafında döndüğünü iddia etmiştir. Bu düşüncesi sonraki bin dört yüz yıl boyunca astronomlar tarafından doğru kabul edilecek ve ancak 16. yy’da çürütülebilecektir.
Nicolas Copernicus (1473-1543) dünyanın güneşin etrafında döndüğünü ispatlamadan önce, Batlamyus tarihin en büyük astronomu olarak kabul edilmekteydi. Eseri bu süreç boyunca Batı dünyasının evrenle ilgili en önemli başvuru