olan Hipparchus olmak üzere çeşitli antik çağ astronomlarının çalışmalarını da özetleyen kitabı Almagest, antik dünyanın sahip olduğu tüm astronomi bilgisinin derlenmesiyle ortaya çıkmıştır. 150 yılında tamanlanan metin yüzyıllar boyunca astronom ve astrologlar tarafından tutulmaların tahmin edilmesi ve horoskopların hazırlanılmasında kullanılmıştır.
Batlamyus aynı zamanda ünlü bir haritacıydı. Antik dünyanın en doğru haritalarını yapmıştır. Enlem ve boylamları yaygın bir biçimde kullanan ve dünyanın eğimini gösteren ilk haritaları o hazırlamıştır. Astronomi çalışmaları gibi Batlamyus’un coğrafyası da ölümünden sonraki yüzyıllar boyunca bilimsel bilginin doruk noktası olarak kabul edilmiştir.
1- Batlamyus bir dünya atlası ve harita hazırlama rehberi yazmayı amaçlıyordu. Son derece detaylı olan bu çalışma sayesinde herkes kendi haritasını yapabilecekti. Haritasının mümkün olduğunca ayrıntılı olabilmesi için antik dünyanın sekiz bin ayrı noktasının enlem ve boylamlarını listeledi. Bu eser antik dünyadaki şehir ve muhtelif mekanların en bütünlüklü tarihi kaydını teşkil etmektedir.
2- Pek çok diğer Yunan düşünürü gibi Batlamyus’un çalışmaları da Orta Çağ boyunca Arap bilginleri tarafından korundu. Batlamyus’un astronomi kitabının İngilizce’de en yaygın kullanılan başlığı olan Almagest, kitabın Arapça isminden türetilmiştir.
3- Batlamyus dünyayla birlikte sadece altı gezegen olduğuna inanıyordu. Bu görüş sonraki bin yedi yüz yıl boyunca yaygınlığını koruyacaktı. En dıştaki gezegenler olan Uranüs ve Neptün ancak 1781 ve 1846 yıllarında keşfedilebileceklerdi.
Alaric
Vizigot şefi Alaric (370-410) 410 yılında Roma’yı yağmaladı. Batı tarihinde çığır açan bu olay Roma İmparatorluğu’nun çöküşünün habercisiydi. Yağma, antik çağdaki diğer örneklere kıyasla oldukça ılımlı bir biçimde gerçekleşmişti. Got istilası sadece altı gün sürmüş, en büyük binaların çoğuna dokunulmamıştı. Yine de yağma hareketi Roma İmparatorluğu’nun ne kadar güçsüz düştüğünü kanıtlamış oldu.
Gotlar 2. yy’da Roma sınırlarına akın etmeye başlayan bir Alman kabilesiydi. 4. yy’da Ostrogotlar (Doğu Gotları) ve Vizigotlar (Batı Gotları) olarak ikiye ayrıldılar. Bir dönem Roma için paralı askerlik yapan Alaric, 395 yılında Vizigotların şefi seçildi.
Alaric iktidarı ele geçirir geçirmez Piraeus, Corinth, Argos ve Sparta’nın da içinde bulunduğu Yunanistan’daki Roma şehirlerine saldırılar düzenlendi. Bu yağmalamalar sırasında Sparta yerle bir edilmişti. 397 yılında Doğu Roma İmparatoru barış yapmak için ona rüşvet vermeyi teklif etti. Bunun üzerine Alaric batıyı hedef almaya başladı.
401 yılında İtalya’yı işgal eden Alaric, Romalılar tarafından yenilgiye uğratıldı. Sonraki girişimi de başarısızlıkla sonuçlandı. Sonunda 408 yılında Roma’ya ulaşabildi. Şehri üç kez kuşattıktan sonra 24 Ağustos 410’da nihayet şehre girdi. 800 yıldan sonra ilk kez Roma’ya yabancı bir ordu ayak basıyordu.
Got zaferinin haberi hızla antik dünyaya yayıldı. Tarihçi Edward Gibbon’un (1737-1794) Roma İmparatorluğu’nun Yükseliş ve Çöküşü’nde yazdığı gibi “Bu korkunç felaket, saldırıdan dolayı şaşkınlığa uğramış imparatorluğu korku ve dehşetle doldurdu.” Yaşananlar kaçınılmaz sonun habercisiydi. Sadece elli küsür yıldan sonra Batı Roma İmparatorluğu tamamen yıkılacaktı.
Roma’yı yağmaladıktan sonra Alaric, askerleriyle kuzeye ilerledi. Kısa bir süre sonra İtalya’da öldü.
1- Alaric’in güçleri Roma’ya Porto Salaria’dan girdiler. Şehrin bu kapısı 1921 yılına kadar ayakta kalmıştır.
2- İmparatorluğun başkentinin yağmalanması pek çok Romalı için büyük bir şoktu. Afrika’da yaşayan Romalı bir yazar olan Hippolu Saint Augustine (354-430) “The City of God” (Tanrı Şehri) adlı kitabında politik sorunlar karşısında dine sığınmayı öneriyordu. Bu kitap Hıristiyan teoloji tarihinde önemli bir yere sahiptir.
3- Gibbon’a göre Gotlar, Alaric’in naaşını ölümünden sonra akış yönünü değiştirdikleri Busento Nehri’nin yatağına gömdüler. Daha sonra mezarın yerini gizlemek için nehir tekrar doğal yatağına alındı.
Murasaki Shikibu
Murasaki Shikibu (978-1014) bir Japon şairi, roman ve günlük yazarıydı. Genji’nin Masalı adlı kitabı tarihte yazılmış ilk romanlardan biridir. 1008 yılında yayınlandığı düşünülmektedir. 2008 yılında kitabın yazılmasının 1000. yıl dönümü kutlanırken dikkatler yeniden kitabın üzerinde toplanmıştır. Kitap hem dünya edebiyatı hem de Japon dili için bir dönüm noktası olarak görülmektedir.
Murasaki, Japon İmparatorluğu’nun başkenti olan Kyoto’da doğdu. Asil bir aileye mensuptu. İmparatoriçenin nedimesi olmuştu. Kıdemli bir imparatorluk görevlisi olan babasından kapsamlı bir eğitim aldı. Bu, o dönemde Japon kadınları için alışılmadık bir durumdu. Romanını, kocası Fujiwara Nobutaka’nın 1001 yılındaki ölümünün ardından yazmaya başladığı tahmin edilmektedir.
The Tale of Genji imparatorun, başından çok sayıda duygusal ilişki geçen oğlu Genji’nin hikayesini anlatır. Murasaki’nin eserinde yüzlerce karakter vardır. Roman boyunca Japonya’daki çeşitli yerlerin ismi anılır. Öykü onlarca yıla uzanan bir zaman dilimini içine alacak şekilde devam eder. Kitapta modern romanların pek çok özelliği bulunmamaktadır. Örneğin; kitabın sonunda olay örgüsü herhangi bir sonuca bağlanmamaktadır. Murasaki’nin kullandığı arkaik resmi Japonca dili nedeniyle günümüzde kitabın Japonlar için bile anlaşılması çok zordur. Romanı daha da karmaşık yapan, Murasaki’nin neredeyse hiç özel isim kullanmamasıdır. Zira dönemin Japonya’sında bir insanın ismiyle çağrılması hakaret olarak kabul edilmekteydi (yazarın da gerçek adı bilinmemektedir. Murasaki Shikibu onun lakabıdır).
The Tale of Genji’ye ek olarak Murasaki düzinelerce şiir yazmıştır. Ayrıca Heian Dönemi (794-1185) Japonyası’nın günlük hayatı ve geleneklerine ilişkin önemli kayıtlar içeren bir günlüğü bulunmaktadır. Günlük 1010 yılında son bulmaktadır. Murasaki bu tarihten dört yıl sonra ölmüştür.
1- Kitabın 1000. yılı vesilesiyle Kyoto Üniversitesi’nden araştırmacılar Murasaki’nin yazdıklarını okuyan bir robot geliştirmişlerdir.
2- Kitap İngilizce’ye ilk kez Arthur Waley (1889-1966) tarafından 1935 yılında çevrilmiştir.
3- Kitabında sekiz yüze yakın şiir bulunmaktadır.
Zenobia
Savaşta azametli ve kararlıydı, Hiçbir erkek ondan daha cesur değildi.
Roma İmparatorluğu en geniş sınırlarına 117 yılında ulaştı. Batıda Fas, doğuda ise Pers ülkesine kadar yayılmıştı. Pax Romana (Roma Barışı) imparatorlukta yaşayanlara göreli bir istikrar ve refah dönemi sağlamıştı.
Ne var ki 2. yy’dan sonra iç savaş ve isyanlar barışı tehdit etmeye başlamıştı. Bu isyanların en ünlüsüne Suriye’deki Palmyra eyaletinin kraliçesi Zenobia liderlik etmiştir. Zenobia 269 yılında ülkesinin bağımsızlığını