Oliver Tearle

Gizemli Kütüphane


Скачать книгу

düşünerek satın almaya çalışmadı. The Task (Görev) adlı kitap kendi kendini gelmiş geçmiş en büyük filozof ilan eden Tomas Alexander Hartmann tarafından yazılmıştır. Şaheserin yalnızca bir kopyası mevcuttur. Yani dünyanın en büyük sorularının cevaplarını öğrenmek için oldukça varlıklı olmanız gerekiyor. Tarih boyunca bir kitaba ödenen en yüksek meblağ, Bill Gates’in daha çok Leonardo da Vinci’nin defterleri olarak bilinen Codex Leicester’i satın almak için ödediği 31 milyon dolardır. Pek az kimse Rönesans için Leonardo kadar iyi bir örnek olabilir. Ancak bu bölüm daha çok Leonardo’nun defterlerinin bütünüyle günlük çalışmalarına (bedensel işlevlerinden kedilere olan merakına) odaklanmaktadır. Bunları öğrenmek için 31 milyon dolar vermenize gerek yok, ancak bunlar da kendi içlerinde çok değerli eserlerdir.

      Gargantua

      Yazarların Shakespeare, Dickens, Orwell tarzı gibi kendi sıfatlarına sahip olmaları için belli bir tarzda yazmaları gerekir. Yazdığınız kitap belirli bir tarzın veya temanın tipik örneğiyse veya yeni bir tür yaratıyorsa bu da işinizi kolaylaştırır. Örneğin Fransız yazar François Rabelais’nin yazılarını niteleyen Rabelais tarzını ele alalım. Oxford İngilizce Sözlük bu tarzı “Ortaçağ öğrenimi ve edebiyatının parodilerinin geçtiği, müstehcenlik ve amiyaneliği insani değerler olarak yücelten kaba mizah anlayışına sahip bir tarz,” diye tanımlamıştır. Bu dönemde başka kimse Rabelais kadar müstehcen ve amiyane kitaplar yazmadı.

      Gargantua ve Pantagruel’in yazarı Rabelais iki popüler sıfata kaynaklık etmiştir. Edebi karakterlerinden biri olan Gargantua, İngilizcede devasa anlamına gelen gargantuan kelimesine ilham olmuştur. Aslında gargantua kelimesi Rabelais’den öncesine dayanmaktadır. (Gargantua kelimesi ilk kez isimsiz bir yazar tarafından Rabelais henüz daha çocukken yayımlanan Great Chronicles of Gargantua [Gargantua’nın Muazzam Günlükleri] kitabında kullanılmıştır.) Pantagruel karakteri de sarhoşlara musallat olan küçük şeytan Penthagruel’den gelmektedir. Ancak Rabelais zaten var olan bu karakterleri alarak altına ölümsüz imzasını atmıştır.

      Ayrıca Rabelais İngilizceye daha az bilinen bir kelime olan panurgic’i de katmıştır. Kökeni Pantagruel’in ekürisi Panurge adlı karaktere dayanan bu kelime her şeyi yapmaya hazır anlamına gelmektedir.

      Tamamı genellikle Gargantua ve Pantagruel olarak bilinen kitap aslında upuzun dört ciltten oluşmaktadır: Pantagruel (1532), Gargantua (1534) ve pek de özgün adlara sahip olmayan Üçüncü Kitap (1546) ile Dördüncü Kitap (1549. 1552 yılında ise genişletilmiştir). Bu dört ciltlik kitap (beşinci bir kitap da mevcuttur ama yazarının Rabelais olup olmadığı tartışma konusudur) Rabelais’nin edebi başarısını simgelemektedir.

      Müstehcenlik (çoğunlukla penis ve gaz çıkarma şakaları) Rabelais tarzının mizahi dokusunun büyük bir parçasıdır. Kitapta dönemin iç çamaşırlarından uzun uzadıya bahsedilmiştir. Ayrıca Gargantua tuvaletini yaptığında bir milyon Parislinin üçte birinden fazlasının Gargantua’nın idrarında boğulduğunu görüyoruz. Pantagruel ise devasa bir gazla anüsünden 53.000 cüce çıkarıp kendine düşen görevini tamamlamaktadır. Ayrıca Gargantua (etimolojik olarak “alkollü içki” ve gırtlak kelimeleriyle bağlantılıdır) ve Pantagruel (“susuzluğunu bastıramayan”) kelimelerinin de ima ettiği gibi neredeyse her sayfada şarap içilmektedir.

      Voltaire, Rabelais’nin içip içip yazan bir sarhoş olduğunu söyleyerek kendisini küçümsemiştir; Balzac ise Rabelais’nin “gelmiş geçmiş en harika zihne sahip olduğunu” söylemiştir. Peki hangisi haklı? Yoksa ikisi de mi haklı? Rabelais çeşitli kişilerce harika bir nüktedan, rasyonalist, kinayeli bir yazar ve hatta dini yazar olarak görülmüştür. Ancak Voltaire’in yaygınlaştırdığı bir elinde kadeh bir elinde tüy kalem tutan şarap sarhoşu Fransız imajı, belki de Rabelais’nin eserinin altında yatan ciddiyeti unutturacak derecede akıllarda kaldı. Rabelais’nin halktan biri olduğu ve çok popüler bir yazar olduğu şüphesiz doğrudur. Ama gaz çıkarma şakalarının ve cinsel içerikli nüktelerin altında ciddi bir amaç yatmaktaydı: ikiyüzlülüğü ortaya çıkarmak. Gündüzleri hekimlik ve rahiplik yapıyordu; ilkinden detaylı anatomik bilgi edindi (bu da yazılarındaki fiziksel mizahı besledi), ikincisindense ahlaki sorumluluk ve adaletin önemiyle birlikte etrafındaki birçok kişinin ikiyüzlü doğasını öğrendi. Edebiyattaki ilk giriş eserlerinden biri olan Gargantua’da (Rabelais’nin yazdığı ikinci kitaptır, ancak ilk kitabının geçtiği zamanın öncesini anlatmaktadır) rahiplerin ve ikiyüzlülerin haricinde herkesin girebildiği “karşıt tapınak” Abbaye de Théléme’le karşılaşmaktayız. Burada rahiplerin ve ikiyüzlülerin aslında aynı kumaştan olduğu ima edilmektedir.

      Decameron’un Fransız Versiyonu

      Beşi erkek beşi kadın on kişi, duvarların ardındaki haydutlar ve vahşi ayılarla dolu tehlikeli dünyadan korunmak için Pyrenees’de bir manastıra sığınır. Bu on kişi, dışarıya çıkmak güvenli olana kadar zaman geçirmek için birbirlerine hikâyeler anlatmaya karar verirler.

      Hikâye içindeki bir grup insanın oturup birbirine hikâyeler anlatması, on altıncı yüzyılda Navarre Kraliçesi Marguerite’e ait olduğu düşünülen enteresan düzyazı Heptameron yazıldığında pek de yeni bir fikir sayılmazdı. Heptameron’un adı Decameron’a göz kırpmaktadır. On dördüncü yüzyıl İtalyan yazarı Boccaccio’nun eseri Decameron’da karakterler, Floransa’nın dışında bir evde, şehre geri dönebilmek için veba salgınının sona ermesini beklerken birbirlerine hikâyeler anlatmaktadır. Marguerite’in kitabına Heptameron adı, Boccaccio’nun sevilen eseriyle bağlantısının görülmesini sağlamak ve Marguerite’in kitabının bu eserin Fransız eşdeğeri olduğunu vurgulamak için verilmiştir. Boccaccio’nun kitabının adından da anlayabileceğiniz üzere on karakterin her biri on hikâye anlatmaktadır; yani upuzun kitapta toplam yüz hikâye mevcuttur. İki kitabı kıyasladığımızda Marguerite’in Heptameron’unda ise toplam yetmiş iki hikâye anlatılmaktadır. (Decameron’un hikâye çerçevesi Chaucer’ı da etkilemiştir. Chaucer’ın Canterbury Hikâyeleri’nde de hikâye anlatma yarışması yapılır.)

      Marguerite, Navarre Kralı François’nın kız kardeşi ve çağdaş yazarı Rabelais’nin hamisiydi. Rabelais de iltifata iltifatla karşılık vererek Gargantua ve Pantagruel’in üçüncü cildini Marguerite’e ithaf etmiştir. Hollandalı alim Desiderius Erasmus övgülerini Marguerite’e yazılı olarak sunmuş ve Tanrı’nın kendisine bahşettiği birçok yeteneğine iltifatta bulunmuştur. Ancak Heptameron’u yazanın Marguerite olup olmadığından bile emin değiliz. Ölümünden dokuz yıl sonra yayımlanan ilk basımda Marguerite’in ismi yer almıyor. Ama akademisyenlerin çoğu kitabın yazarının Marguerite olduğunda hemfikir; ayrıca kitapta yer alan birçok hikâyenin derleyeni olduğunaysa neredeyse emin. Her iki şekilde de kitap, on altıncı yüzyıl Fransız saray halkının yaşantısına önemli derecede ışık tutuyor.

      Heptameron’daki hikâyelerin çoğu çeşitli türlerde aldatmacaların etrafında dönmektedir. İlk hikâyelerin çoğu cinsellikle ilgili aldatmacalarla ilgilidir. Zampara adamlar evli ve namuslu kadınları yoldan çıkarmaya çalışır veya hizmetçinin yatağına girmeye çalışan evli adamlar kandırılarak kendilerini bir anda eşlerinin yatağında bulur. Rabelais’nin hikâyesinde de birçok şehvet düşkünü düzenbaz rahip vardır. Dahası hikâyelerde yığınla seks mevcuttur, ayrıca sıklıkla başka şeylerin yığını da (dışkı gibi) mevcuttur. Hikâyelerin birçoğu, teknik terimi kullanacak olursak skatolojiktir (dümdüz ifade etmek gerekirse, boktandır). Kısa hikâyelerin birinde bir eczacı kalfası sokaktan büyük bir dışkı parçasını alarak kâğıda sarar ve bir avukatı bunun iyi bir akşam yemeği hazırlarken kullanabileceği