katabiliriz. Oldukça ilginç bir ilah olan Sekha(u)it, kalemiyle tüm dünyanın rotasını yönlendirmektedir. Ona “kitapların ilahi yerinden önce var olan”, başka bir deyişle “tanrıların kitaplık görevlisi” denmektedir. Bir pasajda “güneyin kütüphanesinden önce var olan” unvanıyla anılmaktadır. Burasıyla eski Nekhbet merkezinde bir yerleşim yeri işaret ediliyor veya daha ziyade burası, dünyanın derinliklerindeki, yani güneydeki, evi için bir ipucu olabilir. Gökyüzünün altıyla bağlantısı semavi doğası işaret edilerek baş aşağı duran iki boynuzla gösterilmekteyken, makamı, bir din adamı kostümü (yani leopar derisi), kalem ve hokka (veya omzundan aşağı sarkan birbirine bağlı iki hokka) ile sembolize edilmektedir. Boynuzlar arasındaki yıldız bu doğaya işaret etmektedir; ancak bütün yıldızların beş ışınlı çizildiği resim geleneğine zıt bir şekilde bu özel yıldız yedi ışınlıdır. Bu, henüz anlamadığımız veya Asya’dan gelmiş olması muhtemel bir sembolizmin özenli bir göstergesidir. Bir kader tanrıçası olarak Sekhait, kozmik ağacın dibinde, başka bir deyişle gökyüzünün en derinliklerinde (güney) veya gökyüzünün yukarısı ve aşağısının buluştuğu noktada oturur. Burada, ağacın veya yapraklarının üstünde yalnızca yaşam süresi gibi (en azından krallar için) bütün gelecek hadiseleri yazmaz; aynı zamanda gelecek nesillerin bilmesi için büyük olayları da kayda geçirir. Zira gelmiş ve gelecek olan her şey daha önce gördüğümüz üzere yıldızlarda yazılıdır. Dolayısıyla o kimi zaman Heliopolis’in kutsal Persea’sına yerleştirilir. Aynı zamanda gökyüzü, İsis gibi, gündüzleri gökkubbe veya Neftis gibi gökyüzünün daha uzak ve daha az bilinen bir simgesiyle özdeşleştirilir. Ancak tahmin edebileceğimiz üzere Nut’la özdeşleştirilmez. Nispeten erken bir tarihte sıradan halk bütün bu sembolizmin değerini kaybederek Sekha(u)it’e Sefkhet ‘Abui (Boynuzlarından [başka bir deyişle kafasından] Vazgeçen) gibi anlamsız bir isim vermiştir.
50. şekil: Meskhenet
Her ne kadar Mısırlı din adamlarının çok iyi astronomlar oldukları iddia edilse de Mısır inancında gezegenler (asla dinlenmeyen yıldızlar) Babil’de sahip oldukları gibi bir değere sahip olmamıştır. Hiçbir yerde özel bir put olmamışlardır ve bunlardan üçü (veya aslında dördü) gökyüzünün hükümdarı sıfatıyla aynı tanrının, yani Horus’un tezahürü olarak adlandırılıyorsa erken dönemlerde bunların birbirinden ayrılmasına çok fazla özen gösterilip gösterilmediği oldukça şüphelidir. Sabahyıldızının (muhtemelen bir zamanlar akşamyıldızından farklı olan) her zaman gezegenlerin en önemlisi olduğuna şüphe yoktur. “Yükselen Tanrı” (Nuter Dua) olarak isimlendirilen bu yıldız erkek olarak kabul ediliyordu. Gizli güneş tanrısının geceye ait temsili olarak kabul edilerek Osiris’i veya onun ruhunu, Feniks’i (benu, bin) veya Horus Ra olarak yeniden doğan Osiris’i sembolize ediyordu. Akşam güneşine daha sonraları “Osiris’i Taşıyan” veya “Feniks’i Taşıyan” da denmiştir. En eski metinlerde sabahyıldızı ve Orion, gökyüzünün hükümdarları olarak genellikle birbirleriyle kıyaslanmaktadır. Açık bir şekilde dişi bir öz olarak görülen Venüs-İsis’e Mısır’da yalnızca en geç dönemlerde rastlamaktayız (Venüs’ün Gökyüzünün Kraliçesi olduğu düşüncesinin erkek bir tanrı ‘Athtar veya Lucifer gibi daha eski bir yoruma önceden ağır bastığı, Asya’da yaygın olan bir düşüncedir). Daha erken dönemlerde Sothis’in ve Venüs’ün güneş tanrısının kızı ve eşine benzerliğinin yanı sıra Osiris-Horus’un annesine benzerliği de belirsizdir ve bu benzerlik yalnızca muğlak bir şekilde gerçekleşmiş olabilir. Diğer gezegenlerin önemi ise daha azdır. Jüpiter’in ismi daha sonraları “Horus, Sırları İfşa Eden” (Up-shetau) şeklinde yanlış okunmuştur. Doğrusu Upesh (Parlak Yıldız) veya “Parlak Horus” ve ayrıca “Güneyin Yıldızı” şeklindeydi. Satürn “Boğa Horus”, Mars ise “Kızıl Horus” veya “Ufkun Horus’u” (Har-akhti) idi. Sebg(u)-Merkür’ün bilge Thout ile hiçbir şekilde bağlantılı olmaması Asyalı ve Avrupalı benzerlerinden beklentimizden dolayı kısmen şaşırtıcıdır. Aslında kimi zaman bu yıldız şeytani tanrı Set’e ithaf edilir.
51. şekil: Sekhait, Thout ve Atum kralı içine yerleştirerek bir kralın ismini kutsal ağacın üzerine yazıyorlar
52. şekil: Roma döneminden bir resimde Satürn gezegeni
Sabitlenmiş yıldızların hepsi ya tanrıdır ya da “ruh”tur ve “hiçbir zaman kaybolmayana”, yani yıl boyunca kuzeyde görünen yıldızlara özel bir kutsallık atfedilir. Bu yıldızların güneş tanrısının hizmetkârı olmak gibi bir işlevleri de vardır. Hizmetinde silah taşırlar ve kurye olarak görevlerini yaparlar. “Nut’un çocukları”, kutsal çiçekleri ve çeşitli bitki tarlalarını düşündüler ve bu alanların da kutsal ölülerin kaldıkları yerler olduğunu hayal ettiler. Bununla birlikte bu kutsal topraklara “tanrıları meydana getiren, tanrıların her yıl kendi günlerine göre üzerinde büyüdükleri toprak” gibi isimler verdiler. Ancak tanrıların yıldızların biçiminde ve izledikleri yolda vücuda geldiği Mısır inancında, bunlardan yalnızca en fazla dikkat çekenin önemli bir yeri vardır. İlki köpek yıldızı veya Mısırlıların Sopdet (Grekçesi Σωθις) dediği Sirius’tur. Köpek yıldızı sabit yıldızların ve gökyüzünün kraliçesi olduğu için Sothis-Sirius, önceleri Hat-hor veya İsis’le özdeşleştirilmekteydi. Bu nedenle genellikle gökkubbe üzerindeki hâkimiyetini sembolize etmek için bir geminin içine uzanmış bir inek olarak tasvir edilir. İnsan şeklinde resmedildiğinde genellikle onun gibi bir kolunu kaldırarak komşusu Orion’un (ve oğlunun veya erkek kardeşinin ve kocasının veya babasının) refakatçisi olarak gösterilir. Dikkate değer başka bir tasvirde sabah güneşi Horus ile ilişkili (veya daha doğrusu ona karşı) bir şekilde gösterilir ve dolayısıyla gezegenlerin bu önderi ve metinlerden henüz açıklayamadığımız gökyüzünün yöneticisiyle ilginç bir ilişki içerisindedir. Dahası aynı resim ok ve yay tuttuğu için onu bir takımyıldızı, okçu bir tanrıça ile harmanlamaktadır. Sabit yıldızların bu en parlak olanı yılın düzenlenmesinde kullanılır. Bundan dolayı Sothis’e “yıl (yıldız)” denilmektedir ve üç yüz altmış beş günden oluşan ve belirli bir takvim düzenine sokulmamış, bin dört yüz altmış yıllık astronomik döngü “Sothis döngüsü” olarak adlandırılır. Sopdet’in İsis’le özdeşleştirilmesi Osiris mitinde ona önemli bir rol vermektedir.
53. şekil: Sothis-Sirius
55. şekil: Sothis ve Horus-Osiris birleşiyorlar
54. şekil: Sothis (“İsis” namlı)
Mısır inancında takımyıldızlar da Babil’de olduğunun aksine, dini düşüncenin temelinde fazla bir yer bulmamış gibi gözükmektedir. Bunların tasvirleri, Babillilerin takımyıldızlarınınkinden büyük ölçüde farklılaşmaktadır. Dolayısıyla 60. şekilde görülebileceği üzere Mısır Aslanı, aynı isme sahip Babil kümesiyle ilişkili değildir. “Devin” veya “Güçlü Adamın” (Nakht) Asya’da “Kahraman, Dev” denen Orion’la hiçbir ortak noktası yoktur. Zodyak’ın Asya’ya özgü on iki simgesi bile Grek dönemi öncesinde Mısır astronomisinde katiyen bulunmamaktadır. Daha yaygın bilinen mitolojide Pleiades’in boğasına yapılan atıflar veya Virgo mitinde Spica ve Hidra’nın bahsinin geçmesi gibi bunlara yapılan atıflar pek azdır ve henüz MÖ 2000’de ortaya çıkmış gibi gözükmemektedir. Mısırlılar yılı bölümlere ayırmak için Zodyak ile ilgili kıdemli yıldızlar gibi işaretler yerine gökyüzünde