W. Max Müller

Mısır mitolojisi


Скачать книгу

ile savaşırken olmuştur.

      Eski Mısır dilinde “göz” kelimesi dişildir. Bu yüzden güneş diski de dişi olarak kabul edilebiliyordu. Güneşle ilgili bir teori zaten bahsetmiş olduğumuz aynı genel sonuca ulaşır: Güneş küresi, güneş tanrısının yeryüzündeki temsilcisi olan firavunun alnına dolayıp taktığı ateşli engerek yılanıyla, ‘ar’et ile (Greklerin ve Romalıların uraeusu) kıyaslanır. Ateşin bir sembolü olarak kabul edilen bu yılanın aslında alnı süslediği veya 9. şekilde tasvir edildiği gibi güneş gemisinin veya semavi tanrının gemisini sardığı düşünülüyordu. Ancak kısa süre içinde güneş tanrısı yılanın alevli gözüyle o kadar yakından özdeşleştirildi ki “göz” ve “engerek yılanı” eşanlamlı hale geldi. Böylece ayın daha etkisiz ışığı dikkate alınmaksızın semavi tanrının iki gözü de engerek yılanlarıyla özdeşleştirildi. Kimi zaman firavunu süsledikleri gibi iki uraeinin güneşin alnının üzerine takıldığı düşünülüyordu. Bu iki göz veya yılan genellikle “güneş tanrısının kızları” olarak isimlendirilir. Birbirine rakip olan bu iki kız kardeşin mitine ileride değineceğiz. (Ayrıca bkz. 9. şekil. Bu resimde güneş tanrısının merdivenini taşıyan gemi olarak çifte engerek yılanı tasvir edilmektedir.)

      Bütün bu ifadeler dişil ilahların güneşle ilişkili hale gelmesini sağlamaktadır. Güneşle ilgili kabul edilen ve güneşin kızı, güneşin gözü, güneşin çıngıraklı yılanı veya güneşin tacı olarak tasvir edilen ana tanrıçalar; Tefenet, Sekhmet ve Ubastet’ti. Bu tanrıçaların hayvan şekilleri, güneş tanrısı genelde bir aslan şeklini aldığı için (ilkinin ve ikincisininki dişi aslan, üçüncüsününki kedi), gün ışığı ile ilişkilendirilmelerinde katkı sağlamış gibi gözükmektedir. Ayrıca Hat-hor, İsis ve diğer semavi tanrıçalar, Horus gibi erkek ilahların güneş ve gökyüzüyle ilgili işlevleri arasında dolanıp durması gibi kimi zaman güneşe ait böylesi bir yoruma uymayabiliyorlardı. Bununla birlikte güneşin bütün dişil kişileştirmelerinin Mısırlıların zihinlerinde gerçek bir yeri olmadığını da vurgulamak zorundayız. Dişil tanrıların güneş haline getirilmeleriyle ilgili bu örnekler bize tarihi henüz netleşmemiş ilk geçici çabaların izlenimini vermektedir. İsteyerek babasını terk eden bir kız evlat olarak güneşin gözüyle ilgili bir mite ve ayrıca güneş tanrısının yaralı (ya da kör) gözüyle ilgili kalıcı bir hasar verilemediğinden üstü kapalı “sağlam, bozulmamış” (uzat, uzait) denen diğer efsanelere ileride değineceğiz.

      Dinsel şiirlerde de iyi ve faydalı her şeyden “güneşin gözü” olarak bahsedilir. Çünkü bütün hayat, varlığını bazı ilahilerin canlı bir şekilde dillendirdiği gibi, bu yüce kutsal cisme borçludur; ayrıca göz yerinden kopup, yeryüzüne düşüp hayatı başlatmış olabilir.

      Güneşin yeryüzüne geldiği zamanla ilgili düşünceler oldukça farklılık arz etmekteydi. Bunlardan kimisine göre güneş, doğrudan cehennemden çıkıp bütün dünyayı yaratmıştı (en azından düzene sokmuştu). Güneş tüm tanrıların babasıydı. Diğer görüşe göreyse özellikle Osiris’in daha sonraki güneş formundayken iki büyük evrensel gücün yani gökyüzü ve yeryüzünün birbirinden ilk defa ayrılmasının sonucuydu. Her halükârda güneş her zaman, “kendisinin gözünden veya gözlerinden türeyen” insanlığın yaratıcısı ve dünyayı, en azından (kendi başına veya yardımcısı Thout ile) mevcut halini düzenleyen tanrı olarak kabul edilmiştir.

      Güneş tanrısının en kutsal maddesi parlak metal altındı. Bu maddenin dini sembolizmde önemli bir yeri vardı. Hathor gibi tanrıçalar güneşle, “altın rengi” gibi sıfatlarla irtibatlandırılıyordu.

      Güneşe bu kadar güçlü bir tanrı olarak tapınılması tüm Mısır dinine nüfuz etmiştir ve çoğu tanrıyı güneş olarak açıklama âdetinden önce bile bütün yerel tanrı inanışlarını etkilemiştir. Böylece, tek parçalı kırmızı obelisk çifti Mısır tapınaklarının kapılarının önüne dikildi. Aslında bunların amacı yalnızca güneşin rotasının sınırlarını, özellikle yıllık istikametini, ekinoksunu simgelemekti. Ayrıca güneşin hem yeryüzünde hem de gökyüzünde iki tane obeliski olduğu söylenir. Bu sütunlardan yalnızca bir tanesi gerçekten önemliymiş gibi muamele görmüş olmalıdır. Bu algıya yönelik bir gönderme şüphesiz yalnızca Beşinci Hanedan krallarının Ra’yı onurlandırmak için diktikleri küp bir temel üzerindeki devasa obelisk benzeri yapılarda bulunur. Zira bu hanedan, Ra’nın kendi ataları olduğunu diğer hanedan ailelerinden daha çok iddia etmiş gibi gözükmektedir. Sonraları bütün obelisklere, güneşin yeryüzündeki varlığının işareti olarak tapınılmıştır. On (en eski yazılarda Un[u?], Eun[u?]), Mısır’ın en eski ve en kutsal şehriydi. Güneş tanrısının yaygın ismi Ra, burada yavaş yavaş eski yerel ilah Atum(u)’un yerini MÖ 2000’den hemen sonra almış gibi gözüküyor olmasına rağmen Güneş Şehri, Greklerin Heliopolis’i, güneşle ilgili mitolojinin asıl merkeziydi. Cennet ağacının yeryüzündeki temsilcisi kutsal Persea ve günümüzde “Güneşin Gözü” (‘Ain Shams) olarak adlandırılan ve güneşin sabahları ve geceleri içinde kendisini yıkadığına veya dünyanın başlangıcında cehennemden çıktığında orada doğduğuna inanılan kutsal kuyu, Heliopolis sınırları içerisindeydi. Dolayısıyla burası sıradan bir havuz değildir; aksine kadim tufanın gerçek bir kalıntısıdır. Bunun gibi kutsal göller, tıpkı Heliopolis’in kutsal ağacının yerel benzerleri olduğu gibi pek çok tapınakta taklit edilmektedir.

      12. şekil: Bir şebek olarak Thout

      Güneşe ait bütün tapınaklarda tanrının yeryüzündeki varlığı güneş gemisinin tek veya çiftli kopyalarıyla gösterilmekteydi. Bunlar genellikle tahtadan yapılmalarına ve seyyar olmalarına rağmen kimi zaman taştan veya tuğladan kocaman yapılar da olabilmekteydi. Böylelikle din adamları dini törenlerde güneşin günlük ve yıllık hareketlerini tapınağın etrafında gemiyi taşırken veya sürüklerken ya da tapınağın yakınındaki kutsal gölde yüzdürürken taklit edebiliyorlardı.

      Güneşle en yakından ilişkilendirilen yardımcısı ve aynı zamanda güneşin gözü yaralandığında veya yırtıldığında onu tedavi eden Thout(i) (ay) idi. Bölünmüş Mısır’ın tarihöncesi dönemlerindeki merkezlerinin şahin veya çakal kafalı insan figürleri biçiminde tasvir edilen ve aynı zamanda “doğunun ruhları” olarak adlandırılan tanrıları veya “ruhları”ndan Buto ve Hierakonpolis her sabah güneşi selamlarken tasvir edilir. Bazı bilim insanları bu imalarda yabani hayvanların doğmakta olan güneşi neşeyle selamladıklarını görmeye çalıştılar. Bununla birlikte Mısırlıların bakış açısına göre doğuşu sırasında güneşi dualar ve ilahilerle içtenlikle karşılayan köpek başlı şebekler de güneşin batışında ona veda ederler ve hatta selam dururlar; ona refakat edip gece güneşine o yeraltı dünyasında seyahat ederken yardımcı olurlar. Bu yüzden onların rolü Thout’un güneş tanrısının yardımcısı olarak oynadığı rolden kaynaklanıyor gibi gözükmektedir ve benzer şekilde az önce bahsettiğimiz şahinler ve çakallar mitin bazı özelliklerini gösterirler.

      13. şekil: Güneşi selamlayan şebekler. (a) kutsal sütunun üzerinde, (b) kutsal ağaçta

      14. şekil: Şebekler sabah güneşini selamlıyorlar. Güneş, Osiris’çi ülkenin ve hayatın sembollerinden olan doğu dağlarında doğuyor.

      Üçüncü Bölüm

      Doğayla İlişkili Diğer Tanrılar

      Özellikle Babil’de çok büyük önem verilen ayın, Mısır’da hiçbir zaman güneşin