W. Max Müller

Mısır mitolojisi


Скачать книгу

doğduğu iki dağı taşıyan iki aslana ayırdılar. Sonrasında bazı yorumcular bu gizemli aslanlara “sabah” veya “dün” adını verirken diğer başka yorumcular da bunları “iki kutsal aslan” Şu ve Tefênet’le karıştırdılar ve buna uygun şekilde onları çalılıkların içinde oturur veya gökyüzünü destekleyici vaziyette tasvir ettiler (bkz. 37. şekil).

      31. şekil: Ölüyü alırken Nut

      32. şekil: Gökyüzünün gündüz vakti sembolleriyle Nut

      Mısırlılara göre sonraki iki tanrı, Şu ve Tefênet, daha çok yeryüzü ve okyanusu gökyüzünden ayıran uhrevi aralıktı. Bu işlev, genellikle gökyüzünü iki yana uzanmış elleriyle yukarı kaldıran veya gökyüzünün sütunlarından birisini tutan bir erkek biçiminde tasvir edilen Şu’da özellikle belirgindir. Şu, gökyüzünün ve güneşin desteği sıfatıyla kafasında güneş diskiyle resmedilebilir veya bir güneş tanrısı olarak muamele bile görebilir. İster güneş tanrısının bir oğlu olsun (en yaygın kabul edilen görüşte olduğu gibi) ister birçok tanrının kökeninden geliyor olsun, güneşten önce gelen teolojik bir problemdi. Erken bir tarihte Şu, benzer bir şekilde güneş olarak kabul edilen Heka ile (Büyü veya Büyücü) özdeşleştirilmekteydi. Ancak Şu’nun 71. şekildeki (s. 65) gibi Heh ile (Sonsuz Boşluk) veya Horus’la karıştırılmasının sebebi o kadar açık değildir.

      33. şekil: Bitki örtüsünün taşıyıcısı Keb.

      34. şekil: Hiyeroglif sembolüyle Keb

      Evrensel işlevini gösteren resimlerde aslana benzer şekillerden kaçınıldığını görmekteyiz. Halbuki bu şekil açıkça Şu’nun yerel tapınağına Leontopolis denmesine sebep olacak kadar özgündü. Daha sonraki zamanlarda insan formundaki birkaç başka ilahla da özdeşleştirildi. Sözgelimi, nadiren de olsa ayla ilişkilendirilen Teb’li tanrı Khôns veya daha sık olarak This’in savaşçısı An-hôret.

      Dişi aslan Tefênet’in hangi şekilde Şu ile onun ikiz kardeşi ve karısı olarak ilişkili hale getirildiği ve bu sayede bir gökyüzü tanrıçasının işlevlerini kazandığı belirsizdir. Muhtemelen hiçbir zaman insan özellikleriyle değişmediği aslan formu veya bu iki tanrının yalnızca yerel ilahlar oldukları zamanlardaki tesadüfi komşulukları bu duruma bir açıklık getirebilir. Modern dönemlerde Tefênet’in yağmur bulutlarıyla veya çiyle ilişkilendirilmesi oldukça temelsizdir. Tefênet’in ve Şu’nun daha sonradan bitkilerin büyümesine sebep olduğu söyleniyorsa bu, Mısır’da kaynağı nadiren gökyüzü olan sulamadan ziyade diğer kutsal işlevlere işaret eder. Mısır metinlerinde Tefênet’ten kızgın ate- şi gönderen olarak (yani güneş olarak) sıklıkla bahsedilmekte olup güneş tanrısının gerçek kızı veya gözü ya da kafasının üzerindeki disk biçiminde tasvir edilmektedir. Benzer bir şekilde resimlerde her zaman güneşle ilişkili bir şekilde gösterilmektedir. Tefênet, Şu’nun dişi bir muadili olarak İsis gibi gökyüzü tanrıçalarıyla özdeşleştirilebilir. Bundan dolayı bazı yerlerde ona ayın annesi denilmektedir. Ayrıca gökyüzünün (başka bir deyişle Nut’un) annesi olarak veya tam tersine gökyüzünün (yani Nut’un veya Hat-hôr’un) kızı olarak da adlandırılmaktadır. Tefênet ve erkek kardeşi Şu benzer şekilde “iki aslan” olarak adlandırılır (37. şekildeki açıklamayla kıyaslayın). Oldukça erken bir dönemde gelişen şeytani Set’in gök gürültüsü ve bulutların tanrısı olduğu fikri ilerleyen sayfalarda ele alınacaktır.

      35. şekil: Bir yılan biçimindeki Keb ve Nut

      36. şekil: Keb Aker’i izleyip onu sola doğru uzatıyor

      37. şekil: Aker’in Şu ve Tefênet’e benzetilen bozulmuş tasviri

      Su unsuruna dönecek olursak, ilk olarak onun en yakın temsili, Nil tanrısı Hapi’den bahsetmemiz gerekiyor. Hapi beline bir balıkçı kemeri takan ve kafasında suda yaşayan bitkileri taşıyan epey koyu mavi veya yeşil renkli bir insan figürüyle tasvir edilmektedir. Şairler tarafından övgülere boğulmasına rağmen kendisine çok fazla tapınılmamaktadır. Bu varlık, ilk Mısır teolojisinin tanrıların evrensel özellikleri üzerinde durmadığının bir diğer kanıtıdır. En eski dönemlerde Nil Nehri’nin kaynağının, Asvan çağlayanı arasında Mısır sınırı üzerinde olduğuna inanılmaktaydı. Bu kaynak yeraltı dünyası veya abisten veya kimi zaman iki farklı kaynaktan doğarak iki nehre ayrılmaktaydı. Bunlardan bir tanesi Mısır boyunca kuzeye doğru akarken diğeri Nübye üzerinden güneye doğru bir istikamet izliyordu. Dört nehrin dört ana yöne doğru akmasıyla ilgili bu Asya geleneği, Mısır düşüncesine Nil Nehri’nin Elefantin’deki en derin kaynaklarının bunlardan dördüncüsü olduğu hakkında iz bırakmıştır. Dolayısıyla hayat verici su, Satet ve benzerleri gibi şelale tanrıçaları tarafından oluşturulan dört kaptan akmaktadır. Zira Osiris mitine göre Nil Nehri’nin kaynağı ve yükselişi hakkındaki mitolojik açıklamalarda Osiris’in Nil’le özdeş görülmeye başlandığına rastlamaktayız.

      38. şekil: Şu okyanusun (?) üzerinde durarak Nut’u, gökyüzünü tutuyor. Güneşin temsil edildiği dört aşama

      39. şekil: Şu-Heka ve dört sütun gökyüzü ile yeryüzünü birbirinden ayırırken

      İki su tanrıçası Mu(u)t (veya Muit) ve Nekhbet, Nil Nehri’yle ilişkilidirler. Mu(u)t her ne kadar genellikle az bir öneme sahip olsa da en erken dönemlerde adıyla uyumlu bir şekilde (Sulu, Su taşkını) bazen evrenin ana maddesi ve her şeyin anası olan “nem” olarak kabul edilirdi. Abis’in girişinde durduğu söylenen Nekhbet, bu şehrin akbaba tanrıçasıyla doğrudan benzerliği olmasa da Yukarı Mısır’ın tarihöncesi merkeziyle açıkça bağlantılıdır. İlk teolojiye göre Nil’in Mısır güzergâhının, biraz daha geç tarihlerde inanıldığı gibi İlk Büyük Çağlayan yerine bu merkezde başlayıp başlamadığı tartışmalıdır. Hapi’nin iki karısı da kimi zaman onun gibi şişman tasvir edilirler.

      40. şekil: Tefênet

      Kimi zaman “Okyanus” (tam olarak Yüce Yeşil) da bereket getirirmişçesine Nil gibi çok şişman tasvir edilir ve aynı şekilde bir zamanlar eşi Mu(u)t veya Mu(i)t’tur. Bununla birlikte genellikle abis tanrısı Nuu (veya Nûn) ile özdeşleştirilir. Aslında ikincisi yalnızca siyah, yeraltının derinlerine akan ve güneyde başka bir deyişle Nil’in kaynağında kendisine erişilebilen akıl sır erdirilemez suyu temsil etmez; bunun yanı sıra bu suların, tamamen kuşatıcı okyanus olarak dünyanın etrafını saran uzantısını da temsil eder. Okyanusun dipleri karanlıkta ve sonsuz uzayda kaybolarak yeraltı sularına dönüş yolu olur. Bu çok derin denizler bütün ilahların meydana geldiği kadim maddeyi temsil eder. Böylece bunların kişileştirmesi olan Nuu “gökyüzü ve yeryüzü henüz mevcut değilken” var olan en yaşlı ve en bilge tanrı diye bilinir. Nuu bütün sırların sahibi, tüm tanrıların ve dünyanın babasıdır. Evrenin doğuşuyla ilgili bu düşünce, güneşin günlük batışı ve okyanustan tekrar doğuşuyla benzerlik taşır. Mısır’da okyanusun temsili Nil’di. Bu nedenle Nil genellikle Nuu ile özdeşleştirilmekteydi. Bir süre sonra daha mistik düşünceler yeraltı sularının kaynağı olarak Osiris’i Nuu ile özdeşleştirdi ve böylece onu okyanusla bağlantılı hale getirdiler. Daha