Maurus Jókai

Patrona Halil


Скачать книгу

ifadede yine en ufak bir değişiklik olmamıştı. Merhamet dolu gülümsemesi yerinde duruyordu.

      “Muhterem İbrahim,” dedi sonunda. “Senin Osman adında bir oğlun vardı, değil mi? Dört yaşına yeni basmış olacak. Benim de üç yaşını dolduran bir kızım var, Emine. Bak şimdi. Ben bu çocukları evlendirene kadar ne peygamberin kılıcını kuşanırım ne de onun sancağını kaldırırım. Birlikte olmak onların kaderinde var. Bil ki bu evliliğe onay vermen halinde, gözümdeki değerin çok daha artacak. Haseki Sultan’a bunun için söz verdim. Bir ateşperest kâfir gibi sözümden dönecek halim yok. Ateşperestler verdikleri sözleri tutmazlar. Onların verdikleri sözler hep yalandır. Bu yüzden sözlerinin hiçbir kıymeti yoktur. Müslümanlar, onlar gibi sözlerini tutmamazlık edemezler. Ben bu merasimin yapılacağına dair söz verdim. Ve onun çok görkemli bir merasim olmasını emrediyorum.”

      Sadrazam Damat İbrahim içini çekti. Mutsuz bir yüz ifadesiyle, kendisine karşı gösterdiği lütuf için Sultan’a teşekkür etti. Her şeye rağmen üç yaşındaki gelin ve dört yaşındaki damadın evlilik törenlerini bir biçimde ertelettirebileceğini umuyordu.

      “Allah kerimdir. Allah gölgenizi hiçbir zaman üstümüzden eksik etmesin yüce Padişahım,” dedi Damat İbrahim. Yüce Hünkârının elini öptü. O ve Şeyhülislam odadan çıktılar.

      Şeyhülislam sarayın kapısında Sadrazamla konuşurken içi hüzün doluydu.

      “Keşke bugünleri hiç görmemiş olsaydık!” dedi.

      Bostancı’yı da yanına alan Sultan Ahmet, bu sırada laleleri ile uğraşmak üzere çoktan bahçesinin yolunu tutmuştu.

      4. Bölüm

      Cariyenin Kölesi

      Patrona Halil’in başına gelenler herkesin dilindeydi. Pazarda ona “cariyenin kölesi” adını takmışlardı. Bu durum Halil’e zarar vermedi. Aksine şimdi her zamankinden daha fazla müşterisi vardı. İnsanlar, el süremeyeceği bir cariyeyi satın alan bu adamla tanışmak istiyorlardı. Üstelik bütün ev işlerini de kendisi yapmaya başlamıştı. Sanki Halil cariyeyi değil, cariye Halil’i satın almıştı.

      Patrona’nın semtinde geçimini terlik dikerek karşılayan, Musli adında eski bir yeniçeri yaşıyordu. Kimi geceler Halil’in, çatıda uyuyan Gülbeyaz’ın başında beklediğini görürdü. Halil kızın birkaç adım uzağına oturur, saatlerce başucunda beklerdi. Genellikle gece yarısına kadar hiçbir şey yapmadan öylece dururdu. Bazı zamanlarda ise orada sabahlardı. Çenesini avcunun içine alıp Gülbeyaz’ın büyüleyici çehresini izlerdi, solgun ama güzel çehresini… Zaman zaman neredeyse dudaklarını yüzüne değdirecek kadar yaklaştığı olurdu Gülbeyaz’a. Sonra aniden geri çekilirdi. Kız uyanacak gibi olduğunda ise onu sakinleştirerek uyumaya devam etmesini sağlardı. Kimse ona zarar veremezdi, Halil yanında olduğu sürece güvendeydi.

      Halil, hakkında dolaşan dedikoduları hiç umursamamıştı. Gerçi nedendir bilinmez yüzü eskiden olduğundan daha solgun gözüküyordu. Yine de gücü kuvveti yerindeydi. Hatta bu meseleyle ilgili Halil’le dalga geçme cüretini gösterenler onun hiçbir biçimde güçten düşmediğini bizzat kendi deneyimleri ile öğreniyorlardı.

      Bir gün yine her zamanki gibi dükkânının kapısında oturmuş bekliyordu. Gelip geçenlere karşı ilgisizdi. Dalgın dalgın etrafına bakınıyordu. Bu sırada yavaşça birisi yaklaştı yanına. Gelişini fark ettirmemek istemişti. Şefkatli bir ses tonuyla selamladı Halil’i:

      “Eee, benim sevgili aşçım. Nasılsın bakalım?”

      Patrona sesin geldiği yöne baktı. Gizemli misafiri Yunanlı Janaki’ydi bu.

      “Ooo, sen miydin misafir? Ayrıldıktan sonra iki koca gün boyunca seni aradım. Bana hediye ederek ne kadar aptal olduğunu gösterdiğin beş bin kuruşu sana geri verecektim. Seni bulamayınca aramaktan vazgeçtim. Sonunda da paranın hepsini harcadım.”

      “Bunu duyduğuma çok sevindim Halil. İnşallah paranın sana bir hayrı dokunmuştur. Peki, söyle bakalım beni bir kez daha evine misafir olarak kabul eder misin?”

      “Zevkle. Ama önce bana iki konuda söz vermelisin. Birincisi benim karşılık beklemeden yaptığım şeyler için bana ödeme yapmaya kalkmayacaksın. Bu amaçla türlü dolaplar çevirmeyeceksin. İkinci olarak gece benim evimde kalamazsın. Çadırını komşum Musli’nin evinin önüne kurarsın. O bekardır. Terlik tamiri yaparak geçinir. Son derece muhterem bir insandır.”

      “Neden senin evinde uyuyamıyorum?”

      “Çünkü artık evimde yalnız değilim. Bir cariyem var.”

      “İyi de bu sorun değil ki Halil. Ben çatıda uyurum. Sen de cariyenle birlikte evde kalırsın.”

      “Maalesef bu olmaz Janaki.”

      “Neden olmaz?”

      “Çünkü ben aslında bir kaplanın ininde uyuyorum. Benim uyuduğum yer aslında bir fil yuvasıdır. Ben timsahların bekçilik ettiği bir kanonun üzerinde yatıyorum her gece. Ben gecelerimi akrepler ve çıyanlarla dolu bir kilerde geçiriyorum. Ya da cinlerin zapt ettiği Surem Kulesi’nde. Bu yerde cariyemle birlikte uyuyacağım, hiç olur mu?”

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

/9j/4AAQSkZJRgABAQEASABIAAD/2wBDAAEBAQEBAQEBAQEBAQECAgMCAgICAgQDAwIDBQQFBQUEBAQFBgcGBQUHBgQEBgkGBwgICAgIBQYJCgkICgcICAj/2wBDAQEBAQICAgQCAgQIBQQFCAgICAgICAgICAgICAgICAgICAgICAgICAgICAgICAgICAgICAgICAgICAgICAgICAj/wgARCAkeBdwDAREAAhEBAxEB/8QAHgABAAAGAwEAAAAAAAAAAAAAAAQFBgcICQECAwr/xAAdAQEAAQUBAQEAAAAAAAAAAAAABAECAwUGBwgJ/9oADAMBAAIQAxAAAAHaf5r0d7YuUAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAALywAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAALKSsN64uYAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAACyUzDe2HmVKAAFxQoAAAXlgAAAAAAAAAAALihQAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAALJS8N7YmZcWgAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAALJS8V7YmUAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAABUoAAAAAAACpQAAAAAAAAAAAAAAuKFAAAAAAAAAAFkpeK9sTKAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAqCgAAAAAABcWgAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAABZKVivbFygAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAABcslIxXti5QAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAuWSkYr2xcoAAAAAAAAAAAAAAAAAAAVBQAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAABZKXivbEygAAAAAAAAAAAAAAABUFAAVKAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAqCgAAAAAAAAAAAWSl4r2xMoAAAAAAAAAAAAAAAACpQAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAFSpaAAAAAAAAAAAAAAAAXFCgAAAABUoAAAAAAAAAAAFkpWK9sXKAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAqUAAAAAAAAAAAAAAAAKlAAAAAAAAAAAAAAAAAAFkpWK9sXKAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAuKFAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAC9ZLPivbFygAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAKgoAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAXFCgAAA