Sabri Kaliç

Tarihimizdeki garip olaylar


Скачать книгу

padişahları arasında en çok çocuğu olan padişah III. Murat’tır. Kız ve erkek çocuklarının sayısını tarihçiler 100 – 130 arasında verirler. Bunun biraz abartılı bir rakam olduğunu belirtsek de Osmanlı sultanlarının eşlerinden ve cariyelerinden çok sayıda çocuk sahibi oldukları bilinen bir gerçektir. Tarihsel kayıtlar eskilere gittikçe çok kesin olmamakla beraber, Osmanlı padişahları ve sahip oldukları çocuk sayıları şöyledir: Osman Gazi: 7 erkek, 1 kız; Orhan Gazi: 5 erkek, 1 kız; I. Murat (Hüdâvendigâr): 4 erkek, 2 kız; I. Bayezit (Yıldırım): 7 erkek, 1 kız; I. Mehmet (Çelebi): 5 erkek, 2 kız; II. Murat: 6 erkek, 2 kız; II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmet): 4 erkek, 1 kız; II. Bayezit: 8 erkek, 6 kız; I. Selim (Yavuz Sultan Selim): 1 erkek, 4 kız; Kanuni Sultan Süleyman: 8 erkek, 2 kız; II. Selim: 7 erkek, 4 kız; III. Murat: 20 erkek, 4 kız; III. Mehmet: 4 erkek; I. Ahmet: 11 erkek, 4 kız; II. Osman (Genç Osman): 2 erkek, 1 kız; IV. Murat: 4 erkek, 2 kız; I. İbrahim: 8 erkek, 5 kız; IV. Mehmet (Avcı): 3 erkek, 4 kız; II. Ahmet: 2 erkek, 3 kız; II. Mustafa: 9 erkek, 11 kız; III. Ahmet: 14 erkek, 23 kız; III. Mustafa: 2 erkek, 5 kız; I. Abdülhamit: 7 erkek, 9 kız; IV. Mustafa: 1 kız; II. Mahmut: 15 erkek, 12 kız; Abdülmecit: 18 erkek, 18 kız; Abdülaziz: 7 erkek, 7 kız; V. Murat: 1 erkek, 3 kız; II. Abdülhamit: 9 erkek, 7 kız; V. Mehmet Reşat: 3 erkek; VI. Mehmet Vahdettin: 1 erkek, 3 kız…

      Osmanlı padişahlarından I.Mustafa, II. Süleyman, I. Mahmut, III. Osman ve III. Selim’in ise hiç çocukları olmamıştır.

      OSMANLI’NIN İKİZ BEBEKLERİ

      Osmanlı hanedanında (bildiğimiz kadarıyla) on kez ikiz doğum gerçekleşmiştir. 7 Ekim 1692 tarihinde II. Ahmet ve Rabia Hatun’un çocukları olarak dünyaya gelen İbrahim ve Selim hanedanın ilk ikizleri, 2 Aralık 1904’te Şehzade Mehmet Seyfettin Efendi ve Nervaliter Hatun’un çocukları olarak dünyaya gelen Ahmet Tevhit ve Fatma Gevheri hanedanın son ikizleridir. II. Mustafa, II. Mahmut, II Abdülhamit ikiz babası olan diğer padişahlardır. Ancak I. Abdülmecit’in iki kez, II. Ahmet’in ise üç kez ikiz babası olması gerçekten dikkate değerdir.

      ZEMBİLLLİ ALİ EFENDİ

      Sekizinci Osmanlı şeyhülislâmı olan Zembilli Ali Efendi dede soyu nedeniyle Ali Cemâlî ismiyle tanınmıştır. Zembilli Ali Efendi evinin penceresinden bir zembil2 sarkıtır, dinî konularda soruları olanlar, sorularını bir kağıda yazıp zembile koyardı. O da akşamları zembilini çekip soruların cevaplarını yazar, zembili tekrar sarkıtırdı. Bu nedenle “Zembilli Ali Efendi” namıyla meşhur oldu. Doğum tarihi bilinmemektedir, 1526 (Hicrî: 932) yılında İstanbul’da öldü, türbesi Zeyrek Yokuşu’ndadır.

      YAVUZ SULTAN SELİM

      Ataları hep sakal uzattıkları halde, Yavuz Sultan Selim sakalını keserdi. Bunun sebebini soranlara “Sakalımı ele vermemek için kesiyorum” dediği rivayet edilir. Bir kulağına da küpe takardı. Son dönemlerde Yavuz’un küpeli göründüğü resimlerin aslında Şah İsmail’e ait olduğu da iddia edilmektedir; ancak Yavuz’un küpe taktığını iddia edenler de, tersini iddia edenler de çok sağlam kanıtlara sahip değildir. Yavuz 22 Eylül 1520’de “aslan pençesi” denen bir çıban yüzünden, henüz 50 yaşında iken vefat etti.

      Yavuz Sultan Selim (Çizen: Erhard Schön – 1534)

      BAKÎ KULLARI

      Yavuz Sultan Selim döneminde kurulan “Bakî Kulları” adlı ekibin asıl görevi devlete borcu olanları gözaltına alarak, borcunu vermeye zorlamak, hatta gerekirse tutuklamaktı. Ekip ‘Başbakî Kulu’nun başkanlığında altmış kişiden oluşurdu. Tanzimat dönemine dek süregelen bu ekibin vergilerini ödemeyenleri hapsettikleri özel hapishaneleri bile vardı.

      PARGALI’NIN ÇOCUKLARININ SÜNNET DÜĞÜNÜ

      Kanuni şehzadelerini muhteşem bir törenle sünnet ettirir. Kısa bir süre sonra da veziri Makbul İbrahim Paşa’nın (Pargalı İbrahim) oğlu sünnet olur. Törene Kanuni de davetlidir. Bir ara Kanuni, vezirine der ki: “Söyle bakalım İbrahim Paşa, senin tören mi daha muhteşem, benimki mi?”

      Kanuni övgü beklerken gelen yanıt şaşırtıcıdır: “Elbette benimki sultanım.”

      Kanuni şaşırır, nedenini sorunca vezir: “Sizin düğününüzün başmisafiri fakir bendenizdi, benim oğlanın düğününün başmisafiri ise cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman’dı” der…

      MİMAR SİNAN’IN GEMİLERİ

      Van Gölü’nde yüzen ilk Türk gemisi 16. yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. 1533 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın İran Seferi sırasında Van Gölü’nde karşı kıyıya gitmek için Mimar Sinan iki haftada üç adet kadırga yapıp donatarak büyük itibar kazandı. Büyük sanatkâr o zaman yeniçeri ocağında dülgerlikteki hünerleriyle tanınmış basit bir neferdi.

      İNTİHAR EDEN VEZİR PAŞA

      İstanbul’da Yenibahçe civarında Mimar Sinan eseri olan Hüsrev Paşa Türbesi, Türk yapı sanatının çok güzel eserlerinden biridir. Türbede yatan Hüsrev Paşa, Kanunî devrinde kubbe vezirliği yapmış, ağırbaşlı ve haysiyet sahibi bir kişiymiş. Divanda Sadrazam Süleyman Paşa ile birbirlerine hançer sıyırmaya kadar varan şiddetli bir tartışma yüzünden azledilince kendisini derin bir üzüntüye kaptırmış. Sarayına kapanarak bir açlık grevine başlamış ve sonunda da ölmüştür. Hüsrev Paşa, Osmanlı tarihi boyunca bu suretle intihar eden tek simadır.

      BİZ SENİ UYANIK BİLİYORDUK!

      Kanuni devri Osmanlı döneminin en kıymetli zamanıdır. Hem maddi, hem de manevi anlamda Osmanlı Devleti doruk noktasındaydı. Böyle huzur dolu bir ortamda, bir gün kadının biri Kanuni’ye müracaat ederek evinin soyulduğunu belirtmiş ve hırsızın yakalanmasını istemişti. Padişah:

      “Bre kadın, bu nasıl uyku ki evin soyuluyor da hiç haberin olmuyor?”deyince, kadın sakin ve rahat bir şekilde:

      “Biz seni uyanık biliyorduk Sultanım, onun için bu kadar derin uyuduk” der. Yanındakiler Sultan’ın bu yanıt karşısında küplere bineceğini düşünse de, Kanuni bir anlık sessizlikten sonra, “Haklısın kadın” der ve kadının zararını kendi cebinden öder.

      BU DA OSMANLI HERKÜL’Ü!

      16. yüzyılın namlı ok atıcı pehlivanlarından Miriâlem Ahmet Ağa 75 yaşındayken bir gün okçular başına gidip ok ısmarlamıştı. Esnaftan bir delikanlı: “Pehlivan! İhtiyarladın artık! Kolunda yay çekecek kuvvet kaldı mı ki?”diye takılınca Ahmet Pehlivan da atını çarşının kapısına sürmüş, kapıdaki zincirlere kollarıyla asılmış ve bacaklarını atının karnına sarmıştı. Sonra kollarını kısınca kendisiyle beraber koca atı da yerden havaya kaldırmış ve gülerek: “Eh oğul, pazularımda azıcık bir şey kalmış gibi!” demişti. Ahmet Ağa’nın daha gencecik bir delikanlıyken memleketi olan Manisa’da odun yüklü bir eşeği bacaklarından tuttuğu gibi havaya kaldırdığı, yeni kesilmiş iki koyunu birer koluyla havada tutarak iki kasaba yüzdürdüğü bilinirse, bu yaptığı da şaşırtıcı olmasa gerek!

      ‘AVRAT PAZARI’ NE DEMEK OLA Kİ?

      Bir zamanlar İstanbul’da satıcıların da müşterilerin de sadece kadınlardan oluştuğu ve “avrat pazarı” denen pazarlar kurulurdu. Cerrahpaşa’da, Kocamustafapaşa Caddesi boyunca, Arkadius Sütunu önünden Taşmektep’e, oradan da Bayrampaşa Medresesi ve Türbesi’ne çıkan Yağhane Sokağı’ndan Haseki Caddesi’ne kadar olan kocaman araziye avrat pazarı kurulduğu için