Джек Лондон

Büyük Evin Küçük Hanımefendisi


Скачать книгу

ayrılırken o kahvaltıya geliyordu.” diye kendiliğinden söyledi Bert Wainwright.

      “Onu görürseniz 13.30’da hazır olmasını söyleyin. Sen davetli değilsin Bert, tamamen nezaketten. Kızlar o saate kadar uyanmış olurlar.”

      “Rita’yı da beraberinizde götürün.” diye rica etti Bert.

      Forrest kapıya giderken “Merak etme.” diye cevap verdi. “İş yapıyoruz burada. Ayrıca Rita’yı palanga takımıyla bağlı olduğu Ernestine’den koparamazsın.

      Bert sırıtarak, “İşte bu yüzden merak ediyordum.” dedi.

      “İlginç. Erkekler neden kendi kız kardeşlerini takdir etmezler ki?” Forrest fark edilecek kadar duraksadı. “Ben hep Rita’nın iyi bir kız kardeş olduğunu düşünmüşümdür. Onun nesi var ki?”

      Sorduğu bu soruya cevap beklemeden kapıyı kapatmış ve geniş beton basamakları olan sarmal merdivenlere gelene kadar mahmuzlarını şıngırdatarak koridorda ilerlemeye başlamıştı. Merdivenlerin başından uzaklaşırken piyanodan tempolu müzik ve birdenbire atılan kahkahalar duyuldu. Neşeyle dolup taşan oturma odasını gözetlemeye başladı. Gül renkli kimono ve dantelli bir kep giyen genç bir kız enstrümanının başındaydı. Benzer giyimleriyle ve neredeyse kucak kucağa olan diğer iki kız ise dans okullarında asla öğretilmeyecek bir gösterinin parodisini yapıyorlardı. Erkeklerin göreceği türden tasarlanmış bir dans değildi bunlarınki.

      Piyanodaki kız onu fark etti, göz kırptı ve çalmaya devam etti. Aradan bir dakika geçtikten sonra diğer dansçı kızlar da onu gördü. Birbirlerinin kollarında, çığlıklar ve kahkahalar atarak kendilerini yere attılar. Ve müzik durdu. Çok güzel, sağlıklı gençlerdi bu üçü. Forrest onlara bakarken yanıp tutuşuyordu, tıpkı Fotherington Prensesi’ne baktığında olduğu gibi.

      Onları izlerken Forrest’ın zihninde düşünceler girdap gibi dönmeye başladılar, insanoğlunun gençliğinde edindiği türden düşüncelerdi bunlar.

      “Sadece beş dakikadır buradayım.” diye iddia etti, Forest.

      Şaşkınlıklarını gizlemek amacıyla dansçılardan ikisi onun dürüstlüğünden şüphelendiler ve yalancılığıyla ünlü olmuş ve dillere düşmüş olanları sıralamaya başladılar. Baldızı olan piyanodaki kız Ernestine ise eniştesinin ağzından gerçekleri duymak istediğini, odanın içine bakmak istediği andan itibaren onu fark ettiğini ve içerisini tahminen beş dakikadan fazla bir zamandır gözetlediğini söyledi.

      “Her neyse.” dedi Forest kargaşalığa son vererek. “Tatlı, masum Bert sizin hâlâ uyanmadığınızı sanıyor.

      “Uyanık değiliz, ona uyanık değiliz.” hayat dolu, genç Venüs gibi olan dansçılardan biri karşılık verdi. “Ne de senin için uyanık değiliz. Hadi uza genç adam. Hadi uza.”

      “Bana bak Lute!” diye sertçe araya girdi Forrest. “Benim çökmüş, yaşlı bir adam olmam, senin on sekiz yaşında olman, sadece on sekiz ve tesadüfen eşimin kız kardeşi olman, bana karşı kendini beğenmiş, küstah davranışlara yeltenme hakkı vermiyor sana. Sakın unutma -ve gerçekleri söylüyorum, her ne kadar hoşuna gitse de gitmese de Rita’nın hatırı için- birçok yüz kızartıcı olayda senin popona o kadar çok şaplak attım ki onları sayıp dökmeye beni yeltendirme! Bunların da sadece son on yılda olduğunu unutma.”

      “Evet, doğru. Bir zamanlar olduğum kadar genç değilim ama…” sağ kolunun pazılarına dokunarak gömlek kolunu kıvırıyormuş gibi yaptı. “Ama ben henüz bitmedim ve iki sent için…”

      “Ne?” genç kadın kavgacı bir tavırla ona meydan okudu.

      “İki sent için…” diye gizemli bir şekilde mırıldandı Forrest. “İki sent için… Ayrıca söylemekten üzüntü duyuyorum ama kepin düzgün değil. Üstelik hiç de zevkli bir kreasyon değil. Uyurken ayak parmaklarımla, hatta deniz tutmasını da yaşayarak sana çok daha güzelini yapabilirim.”

      Lute sarı saçlarını küstahça savurdu, arkadaşlarının arka çıkmalarını bekleyerek onlara göz attı ve dedi ki:

      “Ah, bilemiyorum. Üç kadının senin gibi yaşını başını almış, bizi aşağılayan bir erkekle başa çıkması mantığa uygun görünüyor. Ne dersiniz kızlar? Onu biraz koşturalım, kırk yaşının altında değil ve anevrizma6 var onda. Aile sırlarını açığa vurmaktan nefret ederim ama Meniere hastalığı da var.”

      On sekiz yaşında ufak tefek ama çetin bir kız olan Ernestine piyano oturağından fırladı ve iki arkadaşına eşlik ederek pencere önündeki koltukların minderlerine hücum ettiler. Yan yana her birinin elinde bir minderle ve minderleri sallayacak uygun mesafeyi ayarlayarak kurnazca düşmanın üzerine yürüdüler.

      Forrest, savaşa hazırdı aslında ama barış görüşmesi yapmak için elini kaldırdı.

      “Korkak!” diye alay ettiler önce cılız bir sesle, sonra koro hâlinde.

      Kendisinden emin kafasını salladı Forrest.

      “Sadece bunun için ve yaptığınız bütün saygısızlıklar için üçünüzü de cezalandıracağım. Hayatınız boyunca yaptığınız bütün yanlışlar şimdi zihnimde canlanıyor. Öfkeden deliye döneceğim birazdan. Ama önce şuna bir açıklık getirelim. Bir ziraatçı olarak sana hitaben konuşuyorum Lute. Allah aşkına, boynumu bükerek soruyorum, nedir bu Meniere hastalığı? Koyunlar da yakalanıyor mu bu hastalığa?”

      “Meniere hastalığı…” diye başladı Lute. “Sende olan bir hastalık. Canlı türler arasında yalnızca koyunların yakalandığı bir hastalıktır.”

      Bundan sonra savaş ve kaos başladı. Rugbi benimsenmeden önce Kaliforniya’da futbol gibi oyunlar oynanıyordu ve Forrest bir futbol oyuncusu gibi saldırıya geçti. Kızlar aralarından geçmesine izin vererek ona doğru dönüp her taraftan taarruza geçtiler. Sonra da minderlerle onu dövmeye başladılar. Olabildiğince açılmış kollarıyla, uzun ve kanca şeklini almış her bir parmağıyla Forrest kızlara dönerek üçünü de yakaladı. Birbirleriyle dolaşmaları bir hortuma dönüştü âdeta. Ortada mahmuzlu bir adam ve ondan saçılan ince ipekten döşemelik kumaşlar, ayaktan fırlamış terlikler, dantelli kepler ve saç tokaları vardı. Minderlerden patırtılar, adamdan homurdanmalar, kızlardan ciyaklamalar, viyaklamalar, kıkırdamalar ve bu muharebenin tümüne baktığınızda bastırılamayan kahkahalar ve narin bir kumaşın sökülmesi ya da yırtılması ortaya çıkan sonuçtu.

      Dick Forrest, becerikli bir şekilde atılmış minderlerden bitap düşmüş durumda, aldığı darbelerden başı uğulduyor ve bir elinde uçuk mavi ipek ve pembe gül desenli yırtılmış ve parçalanmış bir kemerden arta kalanlarla yerde yığılmış hâlde kendini buldu.

      Kapı eşiklerinin birinde Rita duruyordu, mücadeleden yanakları al al olmuş bir geyik gibi alarmda ve kaçmaya hazırdı. Diğer kapı eşiğinde ise keza onun da yanakları al al olmuş, Grachi Ana’nın buyurgan tavırlarıyla bekleyen Ernestine duruyordu. Kimonosundan geriye kalanlar üzerinden düşmesin diye etrafına doladığı kollarıyla kendine sıkıca sarılıyordu. Piyanonun arkasındaki köşeye sıkışmış olan Lute ise kaçmaya çalıştı ama Forrest’ın gözdağı vermesi üzerine geri püskürtüldü. Elleri ve dizleri üzerinde Forrest ahşap döşeme üzerine avuç içleriyle gürültülü bir şekilde vuruyor, kafasını vahşice sallıyor ve bir boğa gibi kükrüyordu.

      “Ve hâlâ şu tarih öncesi efsaneye inanırlar.” diye açıkladı Ernestine güvenli bölgesinden. “Bir zamanlar o dış görüntüsü sefil, pislik içinde yüzükoyun yatmış adama benzer yaratığın Stanford üzerinden zafer kazanması için Berkeley’e yol göstericilik ettiğine