Джек Лондон

Büyük Evin Küçük Hanımefendisi


Скачать книгу

etmeye başladılar. Başarıları karşısında hayretler içinde kalan Del Nelson ise bir yıl içinde çok büyük miktarda ucuz viskinin içinde boğulmuş olarak bulundu. Hısım akrabası olup olmadığı belirlenemediği için kendi yarı hissesi olduğu gibi Şanslı Richard Forrest’a kalmıştı.

      Dick Forrest babasının oğluydu. Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve cesaretiyle Şanslı Richard iki kez evlenmiş ve iki kez dul kalmıştı. Ne var ki çocuğu olmamıştı. 1872 yılında üçüncü evliliğini yapmıştı. Elli sekiz yaşındaydı. 1874 yılında eşi doğum yaparken ölmüştü. Beş buçuk kilo ağırlığında, fıçı gibi şişman ve boğuk sesli olan bu bebek bir sürü hemşire tarafından büyütülmek üzere Nob Hill malikânesine götürülmüştü.

      Genç Dick erken gelişti. Şanslı Richard ise bir demokrattı. Sonuç: Genç Dick özel öğretmenden her şeyi bir yıl içinde öğrendi. İlkokula gitseydi bu süre üç yıla çıkacaktı. Böylece arta kalan birikmiş yıllarını açık havada oynayarak geçirdi. Ayrıca oğlanın erken gelişmesi ve babanın demokrat olması sonucu Genç Dick son yılında ilkokula gönderilmişti. Okulda işçilerin, tüccarların, meyhanecilerin ve politikacıların oğulları ve kızlarıyla sorumluluk sahibi bir demokrat gibi yetiştirilmesini istiyordu babası.

      Sınıfta ezberden okuma ve heceleme yarışmalarında babası bir tuğla taşıyıcı olan matematik dehası Patsy Halloran ile girdiği rekabette babasının milyonları ona yardımcı olmuyordu. Dul annesinin manav dükkânı işlettiği heceleme ustası Mona Sanguinetti ile yaptığı yarışmalarda da babasının parası işlemiyordu. Ceketini çıkarıp eldivensiz, rauntsuz dayak yediğinde veya dayak attığında babasının milyonları ve Nob Hill malikânesi Genç Dick’in imdadına yine yetişmiyordu. Jimmy Boots, Jean Choyinsky ve diğer geri kalan çocuklarla büyük zorluklarla tecrübe sahibi olmuştu. İşin ilginç yanı birkaç yıl sonra bu deneyimsiz ama enerjik, önemsiz ama genç çocuklar bütün dünyayı gezerek şan, şöhret ve para içinde yüzdüler. Hepsi birer profesyonel boksör olmuşlardı ve ancak San Francisco’nun sokaklarından yetişebilirlerdi.

      Şanslı Richard’ın oğlu için yaptığı en akıllıca şey ona demokratik eğitim sağlamasıydı. Genç Dick birçok hizmetkârın bulunduğu bir malikânede yaşadığını ve babasının çok güçlü ve onurlu olduğunu asla unutmadı ve bunları hep kalbinin derinliklerinde sakladı. Ne var ki Genç Dick iki bacaklı, iki yumruklu demokrasiyi de öğrenmişti. Mona Sanguinetti sınıfta heceleme yarışını kazandığında öğrenmişti. Berner Miller onu fazla kovaladığında veya Black Man’i koşarak geçerken daha çevik davrandığında da öğrenmişti.

      Tim Hagan belki de yüzüncü kez sol eliyle Dick’in kanayan burnuna ve ezilmiş ağzına vuruyordu. Ayrıca karnına aldığı darbeler de işin içine karışınca Onu serseme çeviriyordu. Başı dönüyor, nefesi ıslık gibi çıkıyor ve yırtılmış dudakları arasında hıçkıra, hıçkıra ağlıyordu, işte böyle zamanlarda da ne malikâne ne de banka hesapları yardımına koşuyordu. İki bacağı ve iki yumruğu vardı. Ya Tim ya da o kazanacaktı. İşte o anda kan ter içinde ve demir gibi bir kalple Genç Dick kaybedilmek üzere olan bir kavgada kaybetmemeyi öğrendi. İlk darbeyle zorlu mücadele başlamıştı. Birbirlerini dövemeyeceklerini anlayana kadar da pes etmediler. Ama orta yolu bulmadan önce ikisi bulantı ve yorgunluktan kendilerini yere atmış, birbirlerine olan hiddet ve isyankârlığı durmaksızın akan gözyaşları arasında ancak uzlaşmaya varmışlardı. Bu olaydan sonra yakın arkadaş olmuşlar ve okul bahçesindeki herkese hükmetmeye başlamışlardı.

      Genç Dick, ilkokulu bitirdiği ay Şanslı Richard ölmüştü. Genç Dick on üç yaşındaydı, cebinde yirmi milyon dolar vardı ve ona sorun çıkarabilecek tek bir akrabası bile yoktu dünyada. Hizmetkârlarla dolu bir malikâne, bir yat, ahırlar ve aynı zamanda zengin ve lükse düşkün insanların gittiği, yarımadanın yakınlarında bulunan Menlo’da bir yazlığa sahip olmuştu. Bir şey ama tek bir şey ona sıkıntı veriyordu, o da korumalarıydı.

      Bir yaz günü, büyük kütüphanede, koruma komitesiyle öğleden sonra ilk toplantısına girmişti. Üç kişiydiler, hepsi yaşlı başlı, hepsi başarılı, hapsi yasal ve hepsi babasının iş arkadaşlarıydı. Onlar açıklamada bulunurlarken Dick’in ilk izlenimi iyi niyetli olmalarına karşın onlarla temasta bulunmak istememesiydi. Sağduyusuna göre onlar çocukluklarını çoktan geride bırakmışlardı.

      Bunun yanı sıra besbelliydi ki kaygılandıkları bu özel çocuğu hiç anlamıyorlardı. Dahası dünyada onun için en iyisini bilecek tek kişinin kendisi olduğuna karar verdi.

      Bay Crockett uzun sayılabilecek bir konuşmaya başladığında Dick, onu dikkatle dinliyor, doğrudan kendisine hitap edildiğinde veya ilgi odağı olduğunda hemen kafasını sallıyordu. Messrs, Davidson ve Slocum’ın da söyleyecekleri vardı ve onları da aynı saygınlıkla dinledi. Diğer şeylerin yanı sıra Dick babasının ne derece kaliteli ve namuslu olduğunu öğrenmiş oldu. Bu üç beyefendinin karar verdikleri program sayesinde Dick de kaliteli ve namuslu yetişecekti.

      Bitirmelerine yakın Dick de birkaç şey söylemeyi üzerine vazife edindi.

      “Düşünüyorum da…” diyerek söze başladı. “Ben seyahate çıkmayı planlıyorum.”

      “O daha sonraları olabilecek bir şey oğlum.” dedi Bay Slocum teselli edici şekilde. “Mesela, diyelim ki sen üniversiteye gitmeyi planladığında, yılın o zamanlarında yurt dışı çok güzel olur… Doğrusu hem de çok güzel.”

      “Evet, öyle.” dedi Bay Davidson kendiliğinden araya girerek. Çocuğun gözlerindeki kızgınlığı fark etmişti. Bilinçsizce dudaklarını ısırıyor ve büzüyordu aynı anda. “Tabii bu süre içinde bazı gezilere çıkabilirsin, okul tatillerinde sınırlı ölçüde bazı seyahatler mesela. Eminim mesai arkadaşlarım bana bu konuda katılacaklardır. Tabii uygun bir idare ve aynı zamanda emin ellerde olman şartıyla neden olmasın. Yarıyıl tatillerine ufak tefek geziler sıkıştırabiliriz. Bu akla yatkın ve hem de yararlı olur.”

      “Benim değerim ne kadar demiştiniz?” diye sordu Dick bariz bir ilgisizlikle.

      “Yirmi milyon -o da en muhafazakâr tahminle- sanırım tutar bu civarda.” diye gecikmeden cevap verdi Bay Crockett.

      “Diyelim ki ben şu an yüz dolar istediğimi söyledim!” diye devam etti Dick.

      “Neden? Ah! Öhö, öhö…” Bay Slocum akıl almak için etrafındakilere bakındı.

      “Bu parayı ne için istediğini sormaya mecbur kalırdık.” diye cevap verdi Bay Crockett.

      “Ve diyelim ki…” doğrudan Bay Crockett’ın gözlerinin içine bakarak yavaş, yavaş devam etti Dick. “Diyelim ki üzgün olduğumu ve ne için istediğimi anlatma taraftarı olmadığımı söylesem ne dersiniz?”

      “O zaman alamazdın bu parayı.” Bay Crockett o kadar hızlı konuştu ki aksiliğini ve tavırlarındaki soğukluğu hemen sezebilirdiniz.

      Bu bilginin kafasına girmesine izin vermek istercesine kafasını yavaşça salladı.

      “Ama biliyorsunuz ki, oğlum…” diye apar topar söze girdi Bay Slocum. “Parayı idare etmek için fazla genç olduğunu anlıyorsundur. Biz senin yerine karar vermeliyiz.”

      “Yani sizin izniniz olmadan bir peniye dahi dokunamayacağımı söylüyorsunuz.”

      “Bir peniye dahi!” diye tersledi Bay Crockett.

      Dick düşünceli bir şekilde kafasını salladı ve sonra da mırıldandı. “Anlıyorum.”

      “Tabii doğal olarak biliyorsun adil davranmalıyız, özel harcamaların için sana cep harçlığı vereceğiz.” dedi Bay Davidson. “Mesela haftada bir dolar, belki de iki dolar. Büyüdükçe bu cep harçlığının