yılın sonunda neredeyse on altısına girecekken elli dokuz kilo ağırlığında ve daha güçlü bir vücuda sahipken eve gitmenin zamanının geldiğini ve kitaplarını açıp çalışmayı tasarladı. Böylece ilk uzun yolculuğunu yapacaktı. Yelkenli ticaret gemisine bir oğlan çocuğu olarak adını yazdırdı. Delaware Dalgakıran’ından Horn’un etrafından dolaşıp San Francisco’ya ulaşacaktı. Yüz seksen gün süren zorlu bir yolculuktu fakat bittiğinde dört buçuk kilo daha ağırdı.
Kapıdan içeri girdiğinde Bayan Summerstone çığlık atmış ve onun kimliğinin saptanması için mutfaktan Ah Sing’in çağrılması gerekmişti. Bayan Summerstone ikinci kez çığlık attı. Bu sefer onunla tokalaştığında oldu. Genç Dick urgan tutmaktan nasırlaşmış elleriyle sertçe onun elini kavradığında kadının hassas cildi tahriş olmuştu.
Çekingendi, apar topar ayarlanan toplantıda korumalarını selamlarken mahcup görünüyordu. Fakat bu onu dobra dobra konuşmaktan alıkoymadı.
“Artık dediğim gibi olacak.” dedi Genç Dick. “Ben budala değilim. Ne istediğimi biliyorum ve istediğimi de alacağım. Bu dünyada yalnızım. Tabii sizin gibi arkadaşlarımın dışında kimsem yok. Kendime ait fikirlerim var ve ne yapmak istediğimi biliyorum. Herhangi birine karşı görev anlayışıyla geri dönmedim eve. Döndüm çünkü zamanı gelmişti ve kendime karşı görev anlayışım vardı. Üç yıl boyunca dolanıp durdum ve çok daha iyi durumdayım. Artık kendi düşünceme göre eğitimime devam etmeliyim, yani demek istediğim kitaplarla olan eğitimime.”
“Belmont Akademisi.” diye önerdi Bay Slocum. “Sizin için çok uygun bir üniversite olacağına…”
Dick kararlılıkla kafasını salladı.
“Orada eğitimimi tamamlamam üç yılımı alır. Bu lise için de geçerli. Bir yıl içinde Kaliforniya Üniversitesine gitmekte kararlıyım. Bu çalışmak demek, zihnim asit gibi… Canla başla ders çalışacağım. Bir özel öğretmen tutacağım, belki de yarım düzine, kim bilir ve onunla gideceğim. Ve bu öğretmenleri kendim tutacağım; gerektiğinde işe alacağım, gerektiğinde kovacağım. Bu da demek oluyor ki para meseleleriyle ilgilenmeliyim.”
“Ayda yüz dolar.” diye önerdi Bay Crockett.
Dick kafasını salladı.
“Üç yıldır param olmadan kendime bakabildim. Düşünüyorum. Yine de kendime bakabilirim ama burada San Francisco’da paramın bir miktarını istiyorum. Ticari işlerle meşgul olmak niyetinde değilim henüz ama bir banka hesabım olsun istiyorum. Hem de hatırı sayılır miktarda. Neye ve nasıl uygun görürsem öyle harcamak istiyorum.”
Korumalar dehşete düşmüş hâlde birbirlerine baktılar.
“Çok saçma. İmkânsız!” diye söze başladı Bay Crockett. “Buralardan ayrılmadan önceki gibi mantıksız davranıyorsunuz.”
“Bu da benim tarzım sanırım.” Dick iç çekti. “Param ile ilgili anlaşmazlıklar yaşamıştık. O zamanlar yüz dolar istemiştim.”
“Bizim durumumuzu bir düşünün Dick.” diye ısrarcı davrandı Bay Davidson. “Korumalar olarak on altı yaşındaki bir çocuğa para konusunda sınırsız hareket özgürlüğü verirsek, bu nasıl bir tepki alır başkalarından?”
“Şu anda Freda’nın değeri nedir?” Dick gelişigüzel sordu.
“Her zaman yirmi bine satılabilir.” diye cevap verdi Bay Crockett.
“O zaman satın onu. Benim için çok büyük ve her geçen yıl değeri sürekli düşüyor. Koylarda rahatça gezebilmek için dokuz metrelik tekne istiyorum. Bu da bin dolar dahi etmez. Freda’yı satın ve parasını hesabıma yatırın. Şimdi siz, üçünüz bu parayı kötü kullanacağımdan korkuyorsunuz; içki içeceğimi, at yarışlarında oynayacağımı ve koru kızlarıyla har vurup harman savuracağımı düşünüyorsunuz. Bu konuda içinizi ferahlatmak için bir öneride bulunacağım. Dördümüz için ortak vadesiz hesap olsun. Benim bu parayı kötüye kullandığıma karar verdiğiniz an bakiyeyi hemen çekersiniz. Bu arada ek bilgi vermek amacıyla size şunu da söyleyeyim. Bir iş uzmanını buraya getirteceğim ve işin mekanik tarafıyla yani benim ihtiyacım olan bütün bilgilerle beni eğitmesini sağlayacağım.”
Dick itiraz etmelerini beklemedi, konunun mutlak olarak değişmezliğini varsayarak devam etti.
“Menlo’daki atlar ne durumda? Neyse boş verin. Ben onlara göz atıp hangilerini tutacağıma karar veririm. Bayan Summerstone buradaki işine devam edecek. Evin yetkilerini ona veriyorum. Çünkü ayrıntılarıyla planladığım çok işim var. Size söz veriyorum, özel işlerim için bana sınırsız hareket özgürlüğü verdiğiniz için asla pişman olmayacaksınız. Evet, son üç yıldır neler yaptığımı öğrenmek istiyorsanız size hikâyemi anlatmaya hazırım.”
Dick Forrest, zihninin asit gibi olduğunu ve canla başla çalışacağını söylediğinde haksız sayılmazdı. Böylesi bir eğitimin var olduğunu söylemek zordu. Tavsiye almadan her şeyi kendisi yönlendirdi. Zeki insanların nasıl işe alınacağını babasından ve Jingle Bob’daki John Chisum’dan öğrenmişti. Kamp ateşi ile at arabası etrafında toplanıp uzun uzun sohbet eden çobanların yanında sessizce oturup düşünmeyi öğrenmişti. İsim ve görev yerlerini araştırarak profesörler, üniversite rektörleri ve finansal yönetim alanında eğitilmiş iş adamlarıyla görüşmeler gerçekleştirdi. Saatlerce onların konuşmalarını dinledi, nadiren konuştu, nadiren soru sordu, sadece onların sunduklarını dinledi. Birkaç saat içinde onlardan bir fikir ya da bir bilgi öğrenmenin memnuniyeti içindeydi ve ne tür ve nasıl bir eğitim alacağına karar vermesindeki yardımlarına minnettardı.
Sıra özel öğretmenlerini tutmaya gelmişti. Hiç böylesine işe alma ve işine son verme, kiralama ve kovma yaşanmamıştı. Bu konuda kesinlikle alçak gönüllü davranmıyordu. Bir aylığına ya da üç aylığına ücret karşılığında tek bir kişiyi işe alabiliyorken diğer taraftan da ilk günden ya da ilk haftadan bir düzine çalışanı da kovabiliyordu. Onun eğitimi için onlar belki bir saatlerini bile harcamamışken yine de işten kovulanlara bir aylık maaşlarını takdim etmekten geri kalmıyordu. Bunları adil ve asilce yapıyordu çünkü adil ve asil davranmak için parası yetiyordu.
İtfaiye erlerinin kamaralarından artıklarını yiyen ama aynı zamanda su deposunun orada yahni yemeğini küçümseyen o, paranın değerini adam akıllı öğrenmişti. Her şeyin en iyisini satın alıyordu çünkü en ucuzu olduğundan emindi. Bir yıl süreliğine lise kimyası ve lise fiziği alması üniversiteye girmesi için gerekliydi. Cebir ve geometri derslerine çalışırken Kaliforniya Üniversitesinin Fizik ve Kimya Bölümlerinin başkanlarını aradı. Profesör Carey ona kahkahalarla güldü… Ama ilk başta.
“Sevgili oğlum…” diye başladı söze Profesör Carey.
Dick sabırla onun konuşmasını bitirmesini bekledi. Sonra da Dick başladı ve sadede geldi.
“Ben bir ahmak değilim, Profesör Carey. Lise ve akademi öğrencileri hep çocuk. Dünyayı tanımıyorlar. Ne istediklerini bilmiyorlar. Her şey onlara kepçeyle sunulduğu için neyi istediklerini bile bilmiyorlar. Ben ise dünyayı tanıyorum. Ne istediğimi ve neden istediğimi biliyorum. Onlar iki dönem boyunca haftada iki defa birer saat fizik dersi alıyorlar. İki tatilleri var, bu da bir yılı kapsıyor. Pasifik sahilinde en iyi fizik öğretmenisiniz. Dönem yeni bitiyor. Eğer bana tatilinizin ilk haftasını ayırırsanız her dakikasını bana harcayarak, o zaman bir yıllık fizik dersini tamamlamış olurum. Bir haftalık ederiniz ne kadar?”
“Bin dolara bile satın alamazsınız.” Profesör Carey durumu hallettiğini düşünerek cevabını yapıştırdı.
“Maaşınızın ne kadar olduğunu biliyorum.” diye