Джек Лондон

Büyük Evin Küçük Hanımefendisi


Скачать книгу

hapishanede esir olarak tutulduğu gibi.

      Onları çok heyecanlandıracak bir şey olmuştu aslında, sözüne sadık kalarak otuz yaşındayken çılgın davranışları dinmiş, Kaliforniyalı bir eş ile dönmüştü. Açıklamasına göre birkaç yıldır evliydiler ve işin ilginç yanı üç korumasının her birinin de Onu tanıdığı ortaya çıkmıştı. Amerika Birleşik Devletleri gümüşü tedavülden kaldırdığında ve Chihuahua’daki Los Cocos Madeni’nde yaşanan son facianın akıbetinde Bay Slocum sekiz yüz bin dolar kaybetmişti borsada, bunun yanı sıra da bu kızın babası da servetinin tamamını kaybetmişti. Bay Davidson ise Last Stake’den bir milyon çekip çıkarırken, kızın babası da batan ama sonradan diriltilmeye çalışılan Amador Country’den sekiz milyon kazanmayı başarmıştı.

      O zamanlar daha genç olan Bay Crockett ise ellilerin sonlarına doğru âdeta kaşık ile altın aramıştı kızın babasıyla, Stockton’da kızın annesiyle evlendiğinde ise nikâh şahitleri olmuştu ve Grants Pass’te babasıyla ve o zamanlar teğmen olan U. S. Grant ile poker oynamıştı. Batı dünyası o teğmenin Kızılderililerle iyi dövüştüğünü ama çok kötü bir poker oyuncusu olduğunu biliyordu.

      Ve Dick Forrest, Philip Desten’in kızıyla evlenmişti! Dick’e şans dilemek çok gereksizdi. Ne kadar şanslı olduğunu söylemek boşa konuşmaktı. Korumaları yaptığı çılgınlıkları için onu affettiler. Başarmıştı. En nihayetinde mantıklı davranmıştı. Hatta daha da ötesi dâhiyane bir fikirdi. Paula Desten! Philip Desten’in kızı! Desten kanı! Destenler ve Forrestler! Bu yeterliydi. Eski altın günlerinden Forrest ve Desten’in üç yaşlı arkadaşıydı bunlar, hatta ikisi de aynı zamanda poker arkadaşıydılar. Dick’e sert davrandılar. Aşırı derecede değerli bir hazineye sahip olduğunu, böyle bir izdivaçla kutsal bir görev yüklendiğini, Desten ve Forrest kanının geleneklerine ne kadar bağlı olduğunu ve bunun erdemlerini anlattılar. Ta ki Dick kahkahalarla araya girerek onların bir grup meraklı ve ırkçı saplantıları olan insanlar gibi konuştuklarını söyleyene kadar. Aslında tam da öyle konuşuyorlardı ama yine de böyle kabaca ikaz edilmekten bu üç kafadar hiç de alınmıyorlardı.

      Her nasılsa Büyük Ev’in planlarını ve binanın ölçülerini gösterdiğinde onun bir Desten ile evlenmiş olması kafalarını kesin bir onaylamayı belirten sallamalarına neden oldu. Paula Desten sayesinde onun akıllıca ve iyi harcamalar yaptığı konusunda hem fikirlerdi. Dick’in çiftçilik becerilerine gelince Harvest Grup’un tereddütsüz üretim yaptığı su götürmezdi ve bu nedenle hobilerine zaman ayırmasına imkân sağlayabilirdi. Yine de Bay Slocum düşüncelerini şöyle ifade ediyordu: “Bir iş atı için sadece yirmi beş bin dolar vermek budalalık. İş atları sadece iş atlarıdır ama koşu hayvanlarına yatırım yapılsaydı…

      7. BÖLÜM

      Dick Forrest Lowa eyaletinin domuz kolerası hakkında bastığı kitapçığa göz atarken, açık olan penceresinden geniş avlunun karşı tarafından bir kızın uyanma sesleri duyuluyordu. Yatağının kenarındaki ahşap çerçeveden gülen bir kızdı bu. İnce düşünceli Oh My’ın Dick’in yatak odasının zemininde unuttuğu o gül rengi, kumaşı ince, dantelli kepi yerden almasının üzerinden henüz o kadar uzun saatler geçmemişti.

      Dick, onun sesini duydu, uyanmıştı, bir kuş gibi şarkısıyla beraber. Evin ona ait ek binanın bütün açık pencerelerden titrek sesiyle söylediği şarkısını duyabiliyordu. Dick onu bahçe avlusunda da şarkı söylerken duydu. Ama aynı zamanda kadın Teriyer’i ile tartışmaktan ve çoban köpeğini azarlamaktan da kendini alamadı, çünkü fıskiyeli havuzdaki kırmızı, portakal renkli, kısa yüzgeçli ve çok kuyruklu Japon balıkları hayvanların ilgisini fazlasıyla çekmişti.

      Uyandığından duyduğu mutluluğun farkındaydı. Asla yok olmayacak bir mutluluktu, kendisi saatler öncesinden kalkıyordu ama Paula’nın sabahları avluda söylediği şarkıları duyana kadar aslında Büyük Ev’in uyanmadığı hissine kapılıyordu.

      Uyanık olduğunun farkındalığının mutluluğunu tattıktan sonra Dick, her zamanki gibi kendini işlerine verdi. Tekrar domuz kolerasının Lowa istatistikleriyle meşgul olurken kadın aklından uçup gitmişti bile.

      “Günaydın, mutlu sabahlar.” diye duydu yanı başında, yine o her zaman taptığı sesti bu. O sabah giydiği kimonosu içinde yumuşacık ve diri vücuduyla içeri süzülerek Dick’in yanına gitti ve kolunu boynuna dolayarak bir dizinin üzerine oturdu, sonra da kendisini kollarına bıraktı. Washington Lowa’da, Simon Jones’un çiftliği için Profesör Kenealy’nin domuz aşılama konusunda tespit ettiği sonuçların bütününü incelemek amacıyla yarım dakika daha göz atmasına rağmen, Dick ona sımsıkı sarıldı ve onun varlığını ve yakınlığını hissettiğini ilan etti.

      “Ah!” diye itiraz etti kadın. “Sen çok şanslısın. Zenginliklere boğulmuşsun. Senin hanımefendin yanına geliyor, senin küçük ‘tepedeki ay ışığın’ geliyor yanına ve sen ona ‘Günaydın küçük hanımefendi, iyi ve rahat uyuyabildin mi?’ bile demiyorsun.”

      Ve o an Dick Forrest, Profesör Keneally’nin aşılama konusundaki istatistiksel veriler yazısını okumaktan vazgeçerek karısını yanına çekip öptü, ama yine de ısrarla sayfanın üzerine sağ işaret parmağını koyarak kaldığı yeri kaybetmedi.

      Buna rağmen, kadının serzenişleri ona sorması gereken soruyu sormaktan alıkoydu: Adamın verandasında unutulan dantelli kepten bu yana geceyi rahat geçirip geçiremediği idi bu soru. Kaldığı yerden devam etmek amacıyla kitapçığı sağ işaret parmağının üzerine kapatarak sol kolunu karısına doladı.

      “Ah!” diye çığlık attı kadın. “Ah! Ah! Dinle!”

      Dışarıdaki bıldırcınların şarkıları duyuluyordu. Keyifli ve yumuşak notalar arasında duyduğu memnuniyet ile kocasına dayanarak ürperdi.

      “Kuş sürüsü dağılıyor.” dedi Dick.

      “İlkbahar geliyor!” diye bağırdı Paula.

      “İyi havanın da işareti.”

      “Ve aşkın!”

      “Ve yuva yapıp yumurtlamanın.” diyerek güldü Dick. “Dünya hiç bu sabahki kadar bereketli görünmemişti gözüme. Leydi Isleton’un doğurduğu domuz yavrularının sayısı on bir. Angora koyunları bu sabah üremeleri için getirildi. Onları görmeliydin. Ve yabani kanaryalar verandada saatlerdir birlikteliklerini müzakere ediyorlar. Bence özgürlük yanlısı bir âşık modern aşk kuramlarıyla onların tek eşlilik cennetlerini sonlandırmaya çabalıyor. Ve bu sohbet sırasında senin uyuyabilmen şaşılacak bir şey. Dinle! Yine başladılar. Bu bir alkış mı? Yoksa isyan mı?”

      Önce yaramaz civcivler gibi bir cıvıltı yükseldi, sonra da en üst perdeden heyecanlı acı acı bağrışmalar duyuldu. Dick ve Paula keyifle kulak kabarttılar. Ta ki birdenbire ani bir kıyamet habercisi gibi kocaman bir gürültüyle bu ufak, altın sarısı renkli âşıkların mikrofon etkisi yaratan koro sesleri sürüklenip yok olana kadar. Bu yeni ses daha az vahşi, daha az ahenkli, daha az aşk ile tutkulu değildi ama kendisi muazzamdı, baskındı ve cüssesi çok iriydi.

      Açık Fransız balkonu ve yatak odasının tel kapısının biraz ilerisinde bulunan ve leylaklarla bezenmiş yolun arasındaki mecraya doğru kadın ve adam ateşli gözlerle baktılar. Kendisi gözükmeden aşk çağrısını yapan o muhteşem damızlık atın ortaya çıkmasını nefeslerini tutup beklediler. Görünmeyen at bir kez daha aşk çağrısını ilan etti. Bunun üzerine Dick:

      “Sana bir şarkı söyleyeceğim, tepedeki ay ışığım. Bu şarkıyı ben yazmadım. Mountain Lad’in şarkısı. Bak hafifçe kişneyerek söylüyor. Dinle! Tekrar söylüyor. Onun söylemek istediği aslında