onların nüfuzuna girmekten çekinmediler. Bu da hükûmetin itibar ve müsaadesi ümidinden ileri gelmiştir. 126
Türklerin silsilesi, İslâmîyet’e girişlerinden sonra Müslümanlarda âdet olduğu üzere değişikliğe uğrayarak Nuh’a (a.s) bağlanmıştır.
Yafes, Nuh’un gemisinden çıktığı gibi İtil (Volga) ve Yayık (Ural) sahili üzerinde yerleşti.
Türk, Hazar, Saklap,127 Rus, Ming,128 Çin, Kimmer, Tarih adlı sekiz oğlu oldu. Yafes yedi çocuğa en büyükleri olan Türk’ü emîr ve reis tayin etti. Şu iki son isim Kimmer ve Tarih (Gomer, Tara) Turanî bir hatıra ile Müslümanlar tarafından ilave edildiklerinden, bunlar hesaba katılmamak suretiyle aileleri arasında Hunlardan ibaret olan Hazarlarla Slavlar, Ruslar, Mangotlar ve Çinliler üzerine Türklerin seçkinlik davasında bulundukları görülür. Bir de Turan’da Kafkas kavimleri Kimmer-Gomer adıyla anıldığından bu aileye Kuban ve Terek kavimleri ile Alanları da dâhil etmek uygun olur. Türklerin efsane kabilinden olan aileleri, batıda bulunan Hun birlikteliğine itaat eden kavimler ile doğudaki Çinli Hiung-Nulardan oluşur. Moğollar da milâdî on üçüncü asırda bu unsurları kendi birlikteliklerine dâhil etmişlerdir.
Esası tarihî ve dinî olan bu etnografyayı, kısmen mitolojik ve kısmen efsanevi bir silsilename takip eder. Dördüncü batında Türk’ün halefi olan Alınca Han’ın ikiz oğullarından büyüğü Tatar Han ve küçüğü Moğol Han’dır. Moğol Han’ın da Karahan, Uz Han, Guz Han, Gur Han adlı dört oğlu vardır. Şu son üç ad için de Bizans ve Arapların naklettikleri hikâyeler sebebiyle tanıdığımız Uz veya Oğuz isimleri ile Çin’i fethedip oradan Mançular vasıtasıyla sürüldükten sonra Uygur memleketine yerleşerek yeni bir devlet kuran Hıtaylar tarafından kabul olunan ismiyle Gur ismi anlaşılmaktadır. Kara Han’ın mucize kabilinden bir oğlu oldu. Bunun adı “Oğuz Han” Surhan’dır ki bu isim Türklerin alameti ve Ceyhun’un adı olmuştur. Beş Türk ulusuna Uygur, Kanglı, Kıpçak, Kalaç, Karluk adlarını veren Oğuz Han’dır. Oğuz Han bütün cihanı fethetmiş, yüz on altı yıl padişahlık etmiş ve vefat etmezden önce iktidarı temsil eden altın yayı ile üç oku oğulları arasında paylaştırmıştır.
Şecere-i Türkî’de nakledilen şu vukuat ile efsaneye giriliyor. Oğuz Han’ın Gün Han, Ay Han, Yıldız Han, Gök Han, Dağ Han, Deniz Han adlı altı oğlu var idi. Deniz Han’ın oğlu İl Han’dır129 ki Moğol hükümdarıdır. Bundan sonra efsaneden kurtularak yine rivayet ve tarihe gireriz.
Moğollara hükmeden İl Han, Tatarlara hâkim olan Sevinç Han130 ile savaşır. Bu da Kırgız yani Türk kaçkınlarıyla ittifak etti. Bir büyük savaşta İl Han mağlup olarak İl Han’ın en küçük oğlu Kayan131, İl Han’ın küçük biraderinin oğlu Tukuz ve iki kızdan başka bütün Moğollar ortadan kaldırıldı. Kayan, Tukuz ve iki kız kardeşleri kaçtılar. Yüksek dağlar aştılar, dağlar içinde güzel, çok ırmaklı, pınarlı, çayırlı, meyveli, av kuşları çok bir memleket buldular. Bu meçhul memlekette çocuklar, torunları çoğaldılar. Dört yüz yıl sonra çıkmak istediler. Fakat yol bulamadılar. O arada bir demirci, bir demir kütlesi bulur, ona ateş verince demir erir ve yol açılır. Yedi batından beri burada, şu garip memlekette kalan Kayan ve Tukuz’un torunları buradan çıkarlar. Bu memleket “Ergenekon” diye anılıyor.132 Çıktıkları vakti Ebulgazi şöyle tarif eder: Kün ninig ve ay ninig saatin karap taşkarı çıktılar. Andan beri Moğol ninig resmi turur. Şol günü ıyd kılurlar ve para temürni uşağa salıp kızıl kılurlar. Ol han inür birlen temürni tutup senitin üstünde koyup çeküç birlen urar. Andın sonın beyleri ol güni acayip aziz tutarlar.
Maden yani demirin mukaddes beş unsurdan olduğu unutulmamıştır. Milâdî beş yüz altmış yedi yılında İmparator Justinyen’in sefiri Jemark, Türk hududuna ulaştığı zaman, hudut muhafızları kendisine demir takdim etmiş, günlük yakmış ve kendisini ateş üstünden atlatmış idiler. Nazar değmesi için hâlâ alev üzerinden atlamak âdeti Anadolu’da geçerli olduğu gibi hatta İstanbul kadınları bile çocuklarını nazardan korumak için ateşe üzerlik tohumu atarak: Atdım üzerlik, gelsin güzellik! Üzerliksin güzelsin, her evlerde gezersin. Hangi evde gezsen, kaza bela savarsın. Ak göz, mavi göz, ala göz, tirşe göz, sarı göz, kara göz, altmış, yetmiş… Çıkmış gitmiş, celvetiyesini okurlar.
Yukarıda görüldüğü üzere Attila’nın Macarca ismi olan “At-sil” ismi çelik manasına geldiği gibi “Juanuil” zamanında Tatar imparatoru, yani Moğol Hükümdarı Cengiz Han’ın bir demirci olduğu rivayeti de pek yaygındı.
Ergenekon’dan çıktıkları çağda Moğollara hükmeden zatın adı “Börteçine” yani Kızıl Kurt neslindendir.
Alangu’nun133 babasız doğurduğu bir çocuk onuncu batında Cengiz Han’ın atasıdır.134 Türklerin kardeşleri Moğollar Börteçine’nin torunları oldukları gibi devletlerinin reisi olan aile de Alangu neslindendir. İşte Müslüman olanlarının Yafes’e bağladığı, Budistlerin Sakyamuni gibi bir betül ilave eyledikleri soy kütükleri bundan ibarettir.
Şimdi de İslâmîyet, Budizm Moğol devletinden önce milâdî altıncı asırda Çinlilerin Türkler hakkındaki asıl saf rivayetlerini arz edelim. Türklerin ataları muhtelif uluslara tabi münferit kabilelerden ibaret idi. Bunların aile isimleri Çince A-sse-na idi ki Türk ve Moğol imasınca “Çine” yani kurt demektir. Çin, sonra gelen Ouei sülalesinden Tzin-ki-chiler kabilesini yok ettiğinden “Asena” yani Çinelerden beş yüz aile kaçtı. Birçok nesiller Kin-Şan yani Altın Dağ üzerinde kalarak demirden avadanlıklar yaptılar.135 Bazı tarihçiler, bunların atalarının Hazar Denizi sahilinde bir devlet kurduklarını haber veriyor. Bunlara yakın komşu olan bir kral, tamamını yok ederek yalnız bir delikanlı kalmış ve onu da ellerini, ayaklarını kestikten sonra bir bataklığa atmıştır. Bu delikanlıya bir dişi kurt yiyecek getirirdi. Günlerden bir gün kendisini Hazar Denizi’nin doğusunda, üzeri yüksek bir yayla olan dik bir dağ üstündeki mağaraya götürdü. Burası “Yukarı Kankular” memleketinin kuzeybatısında idi. Dişi kurt on oğlan doğurdu ki bunlardan birisinin adı Asena Kurt’dur. İşte bu kurt Türk hükümdarı oldu. A-hien-che adlı bir adam halkın başına geçerek bunları mağaradan çıkardı.
Türklerin Çin’den gelen rivayetleri ile Moğollardan nakledilenlerin tamamıyla birbirine uymakta olduğu görülür. Sonra Moğol topluluğuna girenler de bulunduğu hâlde Türkler Hiung-Nu denilen büyük milletin duçar olduğu büyük bir felaketten kurtularak Çinlilerin Tiyen-Şan, Türklerin Tanrı Dağı, Bizanslıların Endağ dedikleri dağın kuzeyinde bulunan Altay vadisine düşmüş farklı kabilelerden ibarettir. Tiyan, Tanrı, En kelimeleri Çin, Macar ve eski ve yeni Türk dillerinde gök, sema demektir ki Avrupalılarca Mountagnes Célestes diye bilinirler. “Ergenekon” Çinlilerin Tiyan-Şan-Pe-Lu dedikleri kuzey yolu üstündedir. Buradan Türkler “Börteçine” adlı bir kahramanın hâkimiyeti sırasında bir demircinin önderlik edip yol açması ile çıkmışlardır. Bu çıkış milâdî beşinci asırda gerçekleşti. Bundan yüz yıla yakın bir zaman içinde Türk milletinin pek çok iktidar sağlayarak Çin ve Roma imparatoru ile münasebete giriştiğini ve hatta Roma imparatoruna İskit yazısı ile bir mektup yazdığını görüyoruz. Bu olay milâdın 568 (hicretten 56 yıl önce) senesinde meydana geliyor. Kültigin Yazıtı 733 tarihlidir. O devirde Türklerin bilinen en eski yazısı yüz altmış yıllık yazı idi.
Şimdi