içinde sert ve kuvvetli, şedit imparatorlar Ren Nehri’nden Tuna’ya kadar olan barbarları etki altına aldıkları gibi doğudakiler de İli hududundan Hazar Denizi’ne kadar olanlarını itaat ettiriyorlar. Doğudaki Hanlar, elli altmış senelik bir fark ile Roma’daki Antonyolara benziyorlar. Buda kâhinlerinin Çin çitlerindeki tarihî vaka anlatıları, Galya’da bulunan fedakâr İsevileri andırıyor. Hristiyanlığa karşı Roma İmparatorluğu’nun putperestlikle ilgili edebî rivayetlerle karşı gelmeleri gibi Budizme karşı da Çin milliyetçileri Thsinlerin tahrip ettikleri ve ilk hanların büyük bir itina ile ezberine uğraştıkları eski kitaplarla karşılık verdiler.
Bu devir büyük buluşmalarla Konfüçyus’un144 yüksek saadet mertebesi devridir.
Milâdî 64 yılında Çin millî siyaseti kesin bir sonuç elde etti. Çitlerin zaptı ve Uygurlara verilen yardım ile batılılardan ayrılan Doğu Hiung-Nular da ikiye ayrılırlar. Bunların Tanjuları (Tchenyu) büyük kardeşi ile rekabete çıktı. Bir yeni Türk âdeti gereğince mirasın nakledilebilir kısmını, yani orduyu istedi. Bunu kendi maiyeti, halkı ile birleştirerek kendi isteği ile veya zorla bir topluluk hâlinde bulunan sekiz cemaati kendisine uydurarak çölü geçip Çin imparatoruna teslimiyet bildirdi. Bu işte parmakları olması muhtemel olan Çinliler, kendisini kabulde acele edip davacı Hiung-Nu’yu gayrimeşru tanıdılar. Ve maiyeti, halkı da kuzey çitine, büyük set boyuna yerleştirdiler. Türkler kendi boylarından olan bir halkın büyük Çin Hükûmeti ile irtibatına sebep olan göçü unutmamışlardır. Milâdî XVII. asırda yaşamış olan Şecere-i Türkî müellifi Ebulgazi Bahadır Han o hatıratı bularak bu suretle kitabına kaydetmiştir: Hıtay halkı öz yurtınıng başında bir bülend divar tertîb, iki ucunı tengiz kaytgırı birdiler… Andag divarnı Arapdır. Türki birlen “turkurka” dirler. Hıtay halkı (öngü) dirler… Türk halktın bir niçe cemaatgi sizlerge her yılda an çaklı nemerse bireyin. Seddning darvazlarını saklanıgız” deyip önderleri karar kıldı. Ol Türkler anı kabul kılıp sakladılar. Oğul oğul, kız kız bu işni kıldılar. Ol cemaatge (öngüt) didiler. Moğol tilinde öngütning manası nesli may seblik bulur. Niçün kim urgancı, tabkıçı tigen tik seddni önüng ve saklagan kişilerni “öngüt” tidiler. Seddçi tikar bulur.145
Diğer Türk kabileleri kendi vatandaş ve hemcinslerinden çitlerde bulunarak sürülerinin ve avlarının mahsulatını toplayıp hırdavat ve hububat karşılığı satarak Çin’in o büyük ve rağbet edilen ticaretinden istifade ediyorlardı: Ta bu asırdan itibaren Çinlilerin Türklere göre bir tür sikke bastıkları ihtimali vardır. Her ne kadar böyle ise de bir tarafı Çince ve diğer yüzü eski Türk harfleriyle yazılmış iki dilli Çinli ve Türklerin müşterek sikkeleri görülür. Pars Asya komisyonu üyelerinden ve meşhur nakkaddan Mösyö Derouen’in tedkik ettiği bu sikkelerden birisinin Çince tarafı “Kay Yuen devrinin geçer kıymeti” olduğunu gösterir ki bu da milâdın 621 tarihine denk gelir. Sikkedeki Türk harfleri kıymetini gösteriyor.
Çin’de bulunan Türkler, Çin’den arpalık almadıkları ve fırsat buldukları zaman, set boyunca olan düz araziye boylu boyunca ve dâhilen de Sarı Irmak’ın oluşturduğu büyük dirseğin iç tarafını yağma ederlerdi. Çin hükümdarının hepsini besleyip maaş veremeyeceği yeni rakipler ve dostların gelmesi bunların daha çok cesaret ve kuvvetini artırdı.
Çin Hükûmeti’ne hürmet gösterme, özür beyan etme, varlığı ile hizmet sunmakla tatminde kusur etmemekle beraber nehrin güneyinde yine yağmacılığa başladılar. Milâdî 72 tarihinde İmparator Ming Ti buna son vermek üzere güç sarf etti. Alınan tedbir en asilerin ıslahı, diğerlerinin de uzak yerlerdeki seferlerde istihdamı ile güvenliği sağlamaktan ibaret idi. Bu suretle çok kalabalık olan halkın geçim tarzları değiştirilerek ihtiyata davet edilmek vasıtası elde edilmiş oluyordu. Sevk edilen, yorulmak bilmeyen Çin kolu da o boş kalan yerleri ekecek idi. İşi başa çıkaracak, o büyük Türk oymaklarını itaat altına alacak adam bulunmuş idi ki, o da Pan Tsao idi. Bu zat o aksakallara söz dinletmek, onları itaat ettirmek için lazım gelen vasıflarla önemli askerî icraatlar üstlenecek faziletler de var idi. Bu zatta Osmanlı akıl sahiplerinden Köprülü oğlu Mehmet Paşa’nın isabetli tedbirleriyle Özdemiroğlu Osman Paşa’nın askerî becerisi birleşmiş idi. Önce memleketi temizleyip sonra imara başladı. Milâdî 76 yılında Nan-Lu fethi ve idaresi düzenlendi. Kuzeydeki Hiung-Nuların iki defa vukua gelen müdafaaları sonuç vermeyerek Pe-Lu’dan çıkarıldılar. Yine o yıl Yan Tsao yeni bir imparator tarafından Çin’e davet olunarak siyasî ve askerî tedbirlere dair bir layiha verdi. Eğer tertibatı kabul olunsa idi büyük batı yani Roma memleketlerinin etkisi için ne imparatorun millî tebasından bir nefer ve ne de hazinesinden bir akçe sarf etmek gerekecekti. Bu plan gereğince çitlerde bulunan savaşçı kavimlerle, batıdaki ufak kollukları imparatorun himayesi altına toplamak gerekiyordu. Onlar kendiliklerinden adam ve akçe temin edeceklerdi.
Çin vahşi kavimleri tanzim, idare ve teşvik ederek batıya, daima huduttan ötelere sevk edecek, sınırın beri tarafındaki kendi asıl tebaası tam bir huzur içinde olarak ziraat ve servet toplamakla meşgul olacaklardı. Kuzeydeki Hiung-Nulardan kalanlara gelince: Bunların hakkından gelmeyi görev sayıyordu. Bu dik başlıları tamamen yok etmek için yeni tedbirler hazırlanmıştı. İşte 92 senesinde Pan Tsao; Türk, Cet ve Afganlardan oluşan ordusunu batı fütuhatına sevk ederken kendisinin bir kaymakamı da o planı icra ediyordu. Bir Çin ordusu Pe-Lu geçidini İrtiş membalarında kapatarak Hiung-Nuları doğuya doğru sürüyor ve Altay boğazlarında sıkıştırıyordu: Güney tarafından da bunlar aleyhine vaktiyle kullanılan rakipleri Türkler, Beş Balık Uygurları seddolundu. Doğudan, kuzeyden bunların can düşmanları olan orman Tatarları ile hakikaten vahşi olan Tunguzlar musallat edildi. Hiung-Nular İrtiş’in yukarısından kuşatmayı yarmaya baktılar. Bir meydan savaşı vererek onu da kaybettiler. Batı tarafından birkaç kabile bu akıncı dairesini kırarak çöle çıktılar. Kıpçak’a giderek hizmet sundular. Yahut diğer Kazak ve Kırgızlar aleyhine hücum için Kırgız, Kazak oldular. İşte bunları Yayık Ural ve İdil Volga arasında, sonra Don, sonra Tuna üzerinde bulacağız. Bunlar Yayık ile İdil arasında olan Yugor Ovası’nda Finlilere galip gelerek Hunlar, Hun Yugorlar (Hunnigours), Abarlar, Macarlar diye kendi isimleri altında büyük akınlara girişmiş ve sonra asıl millî lakabı olan Peçenek146, Uz147 Kuban’dan gelme olup kendilerine Kıpçak adını veren Kubani veya Kumani Türkmenleri yahut Terek Türkleri adıyla tanınmıştır.
Bundan başka bazıları Uygur, Çinli ve Tatarlar tarafından dağıtılıp yok edildiler. Bir avuç adamdan ibaret olan diğer kısmı Altay Dağları’na kendilerini atarak ve boğazlar ve derin vadiler içinde kendilerine mesken edinerek orada karanlık bir ömür geçirdiler. Ve gitgide üreyip çoğaldılar. Vaktaki dört asır sonra onların torunları Börteçine ve demircinin önderliği ardınca Ergenekon’dan çıktılar. Artık atalarının ismi tamamıyla kaybolmuş Hiung-Nu adıyla değil ancak Tu Kiu “Türk” ismiyle isimlendirilmişlerdir.
Pan Tsao, Hazar Denizi’ne doğru ilerledi. Partları ve sonra Romalıları vuracağı sırada imparator kendisini geriye çağırdı.
Milâdî yirmi beşten, iki yüz yirmi bir yılına kadar uzayan doğu Han sülalesinin düşmesinden sonra Çin uzun müddet karışıklık içerisinde kalmış ve kuzey ve doğuda bulunan Türkler bundan çok külah kapmışlardır.
Roma’da Hristiyanlığın ortaya çıkışı zamanında olduğu gibi yeni yeni zuhur eden birtakım mezhepler de çitin eski birliklerini çözüyor, dağıtıyordu. Milâdî yüz seksen dört yılında Ta-Su mezhebi taraftarları “Sarı Külahlılar” adıyla müthiş bir kargaşa çıkardı. Yüz doksan dörtte Cao Cao isminde türedi bir asker isyanın önünü aldı. Düzeni sağlayıp