İbrahim Halil Er

Mehmet Akif ve İstiklal Marşı


Скачать книгу

ve onunla mücadele etmemiz gerektiğini anlatmaktadır.

      Resulullah (sav) Efendimiz hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

      “Senin en büyük düşmanın, seni çepeçevre kuşatan nefsindir.” (Deylemi)

      “İnsanın en kuvvetli düşmanı nefsidir, sonra çoluk çocuğu gelir.” (Deylemi)

      Furkan Suresi’nin 43. ayetinde ise “Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?” denmektedir.

      Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

      Yağmur nasıl çoğalıp sele dönüşüp önündeki bendi, barajı, engelleri aşıyorsa biz de birlikte hareket ettiğimizde aynı sonuca ulaşacağız.

      Dağlar ve diğer engeller bizi durduramaz. Biz bunları yırtıp yola devam edeceğiz. Benim öylesine güçlü bir membam var ki ben o kaynağa ulaştığımda coşacağım ve taşacağım. Beni hiçbir şey durduramayacak… Dağları bile yırtacak, enginlere bile sığmayacak kaynağımız bizzat ilahi kökenlidir.

      Nasıl ki Hz. Musa’ya iman edip Firavun’a meydan okuyan azınlık ve zayıf bir kavmi denizler bile durduramadıysa, deniz bile açılıp yol verdiyse, denizi bile yarıp geçtilerse, ben de o ilahi kaynağa dönersem kükremiş sel gibi taşarım, önümde hiçbir şey durmaz, kimse beni hâkimiyeti altına alamaz. Çünkü çok güçlü bir kaynaktan beslenmekteyim.

      Burada Mehmet Akif aynı zamanda Ergenekon Destanı’na da işaret etmektedir. Bu destanda bir dağın gerisinde bulunan Türkler, dağdaki demir madenlerini eriterek bir geçit yapıp kurtulmuşlardı. Yani dağ onların önünde bir engel olamamıştı. Dağı yırtıp geçmişlerdi.

      Tarihten örnekler vermek, milletlerin kendilerini bulmalarını ve atalarımız yapmışsa biz de yapabiliriz duygusunun oluşmasını sağlama amacına yöneliktir. Pedagojik anlamda da bir çocuğa baban böyle yaptı, annen böyle yaptı, demek ki sen de yapabilirsin denildiğinde bu etkili olmaktadır. Bu, onlar yapabilirse ben de yapabilirim düşüncesini aşılamaktadır.

      Bir milletinin tarihinden örnek vermek hem o milleti tanıdığını ve hem de o millete geçmişten örnekler vererek öz güvenini kazanmasın sağlamaya çalıştığını göstermektedir. Çünkü bu dönemde düşman saldırısı ile karşı karşıya olan milletin öz güvene ihtiyacı vardır. Milletin harekete geçmesi için dinî ve millî söylemlere ihtiyacı olduğu aşikârdır.

4. Kıta

      Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

      Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

      Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,

      “Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?

Kelimeler&Kavramlar

      Garp: Batı, batıda bulunan yerler.

      Afak: Ufuklar.

      Zırh: Silah darbelerinden korunmak için giyilen demir tel veya levhadan yapılmış savaş giyeceği, savaş gemilerine kaplanan çelik levha.

      İman: İnanmak, inanç, Allah’a inanma, İslam dinine inanma.

      Serhat: Sınır, hudut, sınır başı, iki devlet arasındaki sınır.

      Ulus: Oymakların, kabilelerin meydana getirdiği topluluk. Cemaat, halk, kavim, millet.

      Medeniyet: Şehirlilik, bir topluluğun hayat tarzı, bilgi seviyesi, sanat gücü, maddi ve manevi varlığı ile ilgili vasıfların bütünü. Bir topluluğun bu bakımdan ileri olma hâli.

Söz Sanatı

      “Garbın âfâkı” ile Batı sınırları belirtildiğinden; mecaz.

      “Çelik zırhlı duvar” ile teknolojik güç, silahlar anlatıldığından; açık istiare.

      “Ulusun” sözcüğü hem “yücesin” ve hem de “bağırsın” anlamında kullanıldığından; tevriye.

      “Medeniyet” tek dişi kalmış canavara benzetildiğinden; benzetme, teşbih

Nesir (Düz Yazı) Hâli

      Avrupalıların, Batı’nın askerleri teknolojik olarak çok üstün olsalar da benim onların sahip olmadığı bir özelliğim var. O da gençlerimin inançları ve imanlarıdır. Benim sınırlarımı bu inanç ve iman dolu gençlerim korumaktadır.

      Bu nedenle ey ulusum, ey milletim, korkma! Sınırlarını bu imanlı gençler korudukça korkmana gerek yok. Bırak köpekler gibi ulusunlar. Onların bu ulumaları boştur. Gerçekte hiçbir etkisi yoktur. Yani kuru gürültü yapmaktadırlar.

      Bu gençler düşmanı imanlarıyla boğarlar. Yani inançları sayesinde düşmana karşı başarılı olurlar. Çünkü aslında Batı’nın medeniyet diye bahsettiği teknoloji yaşlanmış, dişleri kalmamış bir canavara benzemektedir. Görünüşte güçlü de olsa aslında içleri boştur.

Açıklamalar

      Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,

      Burada Batı medeniyeti ile Doğu medeniyeti karşılaştırılmaktadır. Batı’nın medeniyet alanında teknolojik üstünlüğe sahip olması onun güçlü olduğu anlamına gelmez.

      Mehmet Akif burada Batı medeniyetinin bir demir ve çelik medeniyeti olduğunu insani ve imani bir özelliğe sahip olmadığını belirtmektedir. Ayrıca “garbın afakı” derken özellikle Çanakkale Savaşı’nda demirden gemilerin tüm ufku kapladığını ve onların bu demir yığınlarından her tarafın kapandığını belirtmektedir. Batı medeniyetinin demir medeniyet olduğunu, ufku demirlerle kapatarak gökyüzünü göremediklerini, manevi iklimden faydalanmadıklarını da belirtmektedir. Batı’nın çeliklerin arkasında kaybolduğunu ve sadece çeliklerden, demirlerden ibaret olduğunu da ifade etmektedir.

      Batı’nın bir insan ve duygu medeniyeti değil, duygusuz bir demir medeniyeti olduğunu, medeniyetin yapıcı unsuru olan insanı ve insanlığı unuttuğunu göstermektedir.

      Batı, çelik ve demirler arkasına sığınmış olsa bile kurtulamayacaktır. O, demir yığınları onları yok olmaktan kurtaramayacaktır. “Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır.” (Nisa 78) ayetinde işaret edildiği gibi sağlam ve tahkim edilmiş kalelerinin arkasına saklansalar da ölüm onları bulacaktır. Bu tahkim edilmiş kalelerin arkasına sığınmaları, onların aynı zamanda korku içinde olduğunu da göstermektedir.

      Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

      Batı her ne kadar çeliklerle örülmüş olsa da teknolojik üstünlüğe sahip olsa da onun insan unsuru zayıftır. İnsanlar sadece bu teknolojiye güvendiklerinden başarısız olacaklardır. Çünkü sonuçta başarıyı sağlayan en önemli etken insandır ve insanı da başarıya ulaştıran onun iman ve inancıdır.

      Hâlbuki Batı, bu teknoloji ve demir medeniyetinde insani olan her türlü inanç, duygu ve düşünceden yoksundur. Batı’nın çelik zırhlı gemileri, zırhlı askerleri, topları ve tüfeklerinin olmasının hiçbir önemi yok. Benim sınırlarımı koruyan iman dolu gençliğim var. Benim imanlı gençliğim göğsüyle yani bu inancıyla sınırlarımı koruyacaktır.

      Aslında Mehmet Akif bir anlamda halka da mesaj vermektedir. Yani askerlerine güvenebilirsin. Onlar her ne kadar teknolojik açıdan zayıf olsa da zafere ve Allah’a olan inançları güçlüdür. Bu nedenle başarıya ulaşacaklardır. Mehmet Akif, bir anlamda başarının en önemli sırrını çözmüştür. O da inanç ve öz güvendir. Hem halka hem de bizzat askerlere bunu vermeye çalışmaktadır.