Hasan Yılmaz

Yavuz Sultan Selim’den Halife Abdülmecit’e Yedi İklimin Sultanları Osmanlı Halifeleri


Скачать книгу

ayaklananların tekrar imana gelmeleri sağlandı.

      Hz. Ebu Bekir, ilk büyük seferini Sasaniler’e karşı yaptı. Bu amaçla Sasaniler’in yönetiminde bulunan Fırat’ın aşağı taraflarındaki bölgelere ordu gönderdi. Halid b. Velid komutasındaki ordu, Basra Körfezi’ndeki önemli yerleşim merkezlerini fethetti. Daha sonra sefere devam ederek Suriye cephesini açtı.

      İlk Yayılma Bizans Topraklarına Doğru Oldu

      İslam Devleti, Hz. Muhammed’in sağlığında Bizans ile ilk defa Mute Savaşı ile karşılaşmıştı. Hz. Ebu Bekir de dönemin en güçlü devletlerinden biri olan Bizans’la çarpışmayı göze aldı. Bu amaçla 633 yılının sonbaharında her biri üç bin kişiden oluşan üç ayrı birlik oluşturup Suriye’ye gönderdi. Üç ayrı koldan yola çıkan ordular, önce Vâdilarabe’yi ele geçirdi. Daha sonra Filistin’deki Kaysariye ve Gazze şehirlerini fethetti. Bu sırada ayrı bir koldan yola çıkan Halid b. Velid, Şam yakınlarına ulaşıp 23 Nisan 634 tarihinde Mercirâhit karargâhındaki Bizans askerlerini yendi. Oradan Şam’ın güneyine doğru ilerleyen diğer komutanlar ile Busra şehrini ele geçirdi. Daha sonra 30 Temmuz 634’te Bizans’a karşı yapılan Ecnâdeyn Savaşı ile Filistin’in kapıları İslam Devleti’ne açıldı. Hz. Ebu Bekir, Filistin kapılarının açıldığı savaşın neticesini öğrendikten sonra, 23 Ağustos 634 tarihinde, altmış üç yaşında vefat etti.

      634’te Vefat Etti

      Kaynaklarda, orta boylu, zayıf yapılı, seyrek sakallı, keskin bakışlı, gür saçlı, sarıya çalan, güzel ve ince yüzlü olarak tasvir edilen Hz. Ebu Bekir, vefat etmeden önce yerine kimin geçeceğini, cenaze işlemlerinin nasıl yapılacağını vasiyet etmişti. Kendinden sonra halifenin Hz. Ömer olması konusunda da Hz. Osman’a ahitname yazdırmıştı. Cenazesinin Esma binti Umeys tarafından yıkanmasını ve eski elbiseleriyle kefenlenmesini de vasiyet etmişti. Cenaze namazını Hz. Ömer kıldırdı. Hz. Ömer, Hz. Osman, Talha b. Ubeydullah ve oğlu Abdurrahman tarafından kabre konuldu.

      Vahiy kâtiplerinden olan Hz. Ebu Bekir, Hz. Muhammed’in sırrını saklamayı çok iyi bilir, yanında çok edepli davranırdı. Medine’ye elçiler geldiğinde onlara Hz. Peygamber’i nasıl selamlayacaklarını öğretir, huzurunda sükûnetle oturmalarını tembih ederdi. İslam öncesi dönemde Kureyş’in kan davaları ile ihtilaflarına bakmakla görevli olan Ebu Bekir, sosyal ilişkileri düzenlemeyi iyi bilirdi. İslam öncesinde Kâbe’deki putlara tapmayan, hanif inancıyla yaşayan kimselerdendi. Başta Kureyş olmak üzere Arap kabilelerinin tarihini çok iyi bilirdi ve ensab ilminin en yetkin âlimlerinden sayılırdı

      Kur’an’ı ezbere bilir ve çok duygulu bir şekilde okurdu. Nitekim imamlık yapacak kimselerin Kur’an’ı en iyi bilen ve en güzel okuyanlardan seçilmesini tavsiye eden Hz. Peygamber, yerine namaz kıldırmakla sadece onu görevlendirmişti. Döneminde yaptığı en büyük hizmetlerden biri Kur’an-ı Kerim’i mushaf hâline getirmek oldu.

      Hz. Ebu Bekir hadislerin rivayetine önem verir, Resul-i Ekrem’den bizzat duymadığı bir hadisi rivayet eden sahabilerden bunu Resulullah’ın söylediğine dair şahit getirmesini istediği olurdu.

      Hz. Ebu Bekir ile Ömer “şeyhayn” diye anılmış, Kur’an ve sünneti çok iyi bildiği için Ebu Bekir’e “Şeyhülislam” unvanının verildiğini söyleyenler de olmuştur.

      İlk Hazineyi Kurdu

      Halife seçildikten altı ay kadar sonra evinde veya evinin yanında ilk defa beytülmal denilen devlet hazinesini kuran Hz. Ebu Bekir, buraya muhafız tayin edilmesini teklif edenlere de kilitli olduğu için korkuya gerek bulunmadığını söyledi. Esasen kendisi, ganimet ve fey denilen, Müslüman olmayan tebaadan alınan gelirleri sahabiler arasında eşit olarak hemen dağıttığı için beytülmalın korunmasına fazla ihtiyaç yoktu. Nitekim vefat ettiği zaman Hz. Ömer bazı sahabilerle beytülmala girdiğinde burada bir dirhemden başka bir şey bulamamıştır. İşlerinin çokluğu sebebiyle evini Medine’nin merkezine taşıdığında beytülmala Ebu Ubeyde b. Cerrah’ı, kaza işlerine Hz. Ömer’i, kâtipliğine Zeyd b. Sabit ile Hz. Osman’ı, hacibliğine azatlısı Şedîd’i, Medine’nin gece bekçiliğine de Abdullah b. Mes’ud’u tayin etti. Hilafeti döneminde devlet idaresinde büyük gelişmeler olmadığı için yeni müesseselere ihtiyaç duyulmadı.

      Halife olduktan sonra eski mesleği olan ticaretle uğraşmasını uygun görmeyen Hz. Ömer ile Ebu Ubeyde b. Cerrah, kendisine maaş bağlanmasına önayak oldular. Devlet işlerinde Hz. Muhammed’den intikal eden mührü, özel işlerinde ise “Ni’me’l-kâdiru Allah” veya “Ab-dün zelîl li-rabbin celil” ibaresini taşıyan mührü kullandı.

      İlk Halife Tartışması Hiç Bitmedi

      Ebu Bekir, Hz. Muhammed’in halefi olması sebebiyle sahabiler tarafından kendisine “halife” denmesine itiraz etmemiş, fakat “halifetullah” unvanını uygun görmemiştir. Sünni ilim adamları, onun Müslümanların en faziletlisi ve hilafet makamına en uygun sahabi olduğunda ittifak etmiştir. Buna karşılık Şiiler, Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ali’nin halife olmasıyla ilgili ilahi emir bulunduğunu, Ebu Bekir’in bu emre uymadığını ve Resulullah’ın cenazesi daha ortada iken hilafeti Hz. Ali’den gasp ettiğini ileri sürmüşlerdir. Sünni kaynakların ittifakla belirttiğine göre Hz. Ebu Bekir, Resul-i Ekrem’in cenazesiyle meşgul olurken ensarın emir seçmek üzere toplandığını öğrenip oraya gitmiş, tek bir halife etrafında birleşmek gerektiğini belirterek Hz. Ömer ile Ebu Ubeyde b. Cerrah’ı aday göstermiş, fakat sahabiler onun Resulullah’a olan yakınlığını dikkate alarak kendisini halife seçip biat etmişlerdir. Hz. Ali’yi halifeliğe daha uygun gören Haşimoğulları’ndan bir grup, sadece bir gün gecikmeyle biat etmişlerdir. Hz. Ali’nin ise Fedek arazisi sebebiyle Hz. Ebu Bekir’e dargın olan hanımı Hz. Fatma’yı üzmemek için onun vefatına kadar biat etmeyi ertelediği ve hilafet meselesinin çözümünün kendisi dışında cereyan ettiği için kırgınlık duyduğu ileri sürülmüştür. Gerçekten de Hz. Ali, Ebu Bekir’e, halife olduktan altı ay sonra, Hz. Fatma vefat edince biat etmiştir. Bununla beraber hiçbir zaman kendisinin halife olmasıyla ilgili bir nastan söz etmediği gibi Ebu Bekir’e biat ettikleri için sahabeye gücendiğini ima bile etmemiştir. Esasen Hz. Ali’nin hilafetine dair bir nas bulunsaydı, başta kendisi olmak üzere diğer sahabiler de bu konuda kesinlikle sessiz kalmazlardı. Öte yandan Şiilerin, Hz. Ali’nin nassa rağmen Hz. Ebu Bekir’e biat etmesindeki çelişkiyi ortadan kaldırmak için onun takiye yaptığını veya İslamiyetin gelişmesine engel olmamak için biat etmek zorunda kaldığını söylemeleri de inandırıcı görünmemektedir. Sünniler, Hz. Osman halife olduğunda İslamiyetin bir yandan Buhara’ya, öte yandan Kuzey Afrika’ya kadar ulaştığını, Hz. Ali’nin böyle bir düşünceye sahip olduğu takdirde özellikle Hz. Osman’a biat etmemesi gerektiğini söylemişlerdir. Hz. Ali’nin, Hz. Ömer ve Osman’a biat etmesi ve çocuklarına onların adlarını vermesi de hilafet konusunda hakkının yenildiği düşüncesine sahip olmadığına delil gösterilmiştir.

      Diğer taraftan Şiiler Hz. Ebu Bekir’i, Fedek arazisi konusunda Hz. Fatma’yı üzdüğü, dinî konuları yeterince bilmediği, Hz. Ömer’i kendi yerine halife tayin ettiği gibi iddialarla tenkit etmişlerdir. Hâlbuki Ebu Bekir, Fatma’yı şahsi kanaati sebebiyle üzmemiş, peygamberlerin miras bırakmayacağını ifade eden hadise göre hareket etmiştir. Onun dinî konuları yeterince bilmediği iddiası bazı uydurma rivayetlere ve zoraki yorumlara dayanmaktadır. Hz. Ebu Bekir, yıllarca Resulullah ile birlikte bulunmuş bir kişi olarak ortaya çıkan meselelere ya şahsi bilgi ve ferasetiyle ya da ileri gelen sahabilerle istişare etmek suretiyle çözümler getirmiştir. Kendi yerine Hz. Ömer’i halife tayin etmesi de bu istişarelerin bir sonucudur. Esasen Hz. Ömer’in başarılı yönetimi bu tayinin ne kadar isabetli olduğunu göstermektedir.

      HZ.