Hasan Yılmaz

Yavuz Sultan Selim’den Halife Abdülmecit’e Yedi İklimin Sultanları Osmanlı Halifeleri


Скачать книгу

anahtarlarını o sırada inceleme ve görüşmelerde bulunmak için Suriye’ye gelen ve Cabiye’de bulunan Hz. Ömer’e teslim etmek istediğini belirtti. Halife bizzat Kudüs’e giderek halka aman verip kendileriyle bir antlaşma yaptı. Daha sonra Filistin’in sahil şehirleri başta olmak üzere diğer yerleşim yerleri fethedildi. Kıbrıs’ın fethi, askeri güçlükler dikkate alınarak ertelenirken, Mısır’ın fethedilmesiyle coğrafi bütünlüğün sağlanması hedeflendi. Mısır’ın fethi üç yıl sürdü. Böylece Irak, İran, Azerbaycan, Suriye, Filistin ve Mısır, Medine’den yönetilir hâle geldiler.

      Toplumsal Zenginlik Arttı

      Yapılan savaşlarda elde edilen ganimetler ve ele geçirilen toprakların halklarından alınan vergiler devletin zenginliğini büyük ölçüde arttırdı. Gelirlerin artmasına paralel olarak bu gelirlerin nasıl değerlendirileceğine ilişkin ilkelerin de belirlenmesi gündeme geldi. Bu amaçla 637 yılının Mart ayında Suriye’nin Cabiye şehrinde bütün valilerini toplayan Hz. Ömer, gelirlerin paylaşımında göz önünde bulundurulacak esasları ortaya koydu ve Müslümanların gayrimüslimlerle münasebetlerinde dikkat edecekleri konuları hatırlattı.

      638 yılında Kudüs yakınlarındaki Amvas köyünde çıkan ve buradan Suriye’ye hızla yayılan veba salgını, o dönemin en büyük felaketine dönüştü. Yirmi beş bin insanın hayatını kaybettiği bu salgın, Hz. Ömer’e halifelik görevinin en zor günlerini yaşattı.

      641 yılında Hayber Kalesi ve çevresinde önemli düzenlemeler yaptı. Öncelikle Yahudileri Arap Yarımadası’nın dışına çıkartan Hz. Ömer, daha sonra onlardan alınan toprakları sahabiler arasında taksim etti. Bu taksimatta da toprağın barış veya savaş yoluyla alınması ilkelerini gözetti. Topraklardan beytülmal hissesi olarak Hz. Muhammed’in eşlerine düşen paylar konusunda kendilerini serbest bıraktı. Hz. Muhammed’in eşlerinin bir kısmı toprak istedi, bir kısmı da toprağın gelirini almaya karar verdi.

      Hayber toprakları gibi Fedek toprakları da Hz. Muhammed döneminde alınmıştı. Toprakların yarısı Hz. Muhammed’e aitti. Hz. Ömer, önce bu toprakların fiyatını tespit ettirdi. Daha sonra Fedek topraklarının yarısının bedelini Fedek Yahudilerine ödeyerek onları da Arabistan toprakları dışına çıkarttı. Aynı tarihte Necranlı Hristiyanları da Kufe taraflarındaki Necraniye’ye gönderdi ve mallarını satın alarak mağdur olmalarını önledi. Ayrıca gittikleri yerde kendilerine geniş topraklar verilmesini, bu topraklardan bir süre vergi alınmamasını valilerine emretti.

      Yoktan Bir Sebeple Öldürüldü

      Hz. Ömer, 644 yılında adalet arayan Ebu Lü’lüe adında bir kişi tarafından öldürüldü. Ebu Lü’lüe, efendisi ve Basra eski valisi Mugire b. Şu’be’nin kendisinden fazla ücret aldığını ileri sürerek Hz. Ömer’e şikâyette bulundu. Hz. Ömer, Ebu Lü’lüe’nin şikâyet ettiği konuyu incelediğinde Mugire b. Şu’be’nin demircilik, marangozluk ve nakkaşlık yaptığını, bu nedenle aldığı ücretin fazla olmadığını tespit ettiğini söyledi. Efendisini şikâyetten sonuç alamayan Ebu Lü’lüe, bunun üzerine ertesi gün sabah namazında Hz. Ömer’i hançerledi ve olay yerinde intihar etti.

      Hz. Ömer, ölüm döşeğinde iken yerine birini bırakması önerildi. O da cennet ile müjdelenen sahabilerden altı kişilik bir heyet toplanmasını ve aralarından birini halife seçmelerini tavsiye etti. Oğlu Abdullah’ı da halife seçilmemek şartıyla bu heyete dâhil etti. Heyet, yaptığı değerlendirme sonucunda Hz. Osman’ı üçüncü halife olarak seçti. Hz. Ömer, 3 Kasım 644’te vefat etti.

      Uzun boylu, gür sesli ve cüsseli bir kişi olan Hz. Ömer, yaşamı boyunca çok sayıda kadınla evlendi. İlk evliliğini Zeyneb binti Maz’ûn el-Cumahiyye ile yaptı. Abdullah ve Hafsa, bu evlilikten doğan çocuklarıdır. Cahiliye döneminde evlendiği Müleyke binti Amr ve Kureybe binti Ebu Ümeyye’yi İslamiyeti kabul etmedikleri için müşrik kadınlarla evlenmeyi yasaklayan ayet doğrultusunda boşadı. Başka evlilikler de yapan Hz. Ömer son evliliğini, Hz. Muhammed ile akrabalık kurmak amacıyla 638 yılında Hz. Ali ve Fatma’nın kızı Ümmü Gülsüm ile yaptı.

      Allah’ın cennet ile müjdelediği on sahabeden biri olan Hz. Ömer, aynı zamanda vahiy kâtipliği de yaptı. Kızı Hafsa’yı 625 yılında Hz. Muhammed ile evlendirerek onunla dostluğunu pekiştirdi.

      Hz. Ömer’in en meşhur lakabı “hak ile batılı birbirinden ayıran” anlamında “Faruk”tur. Emir el-Mü’minin tabiri ilk defa onun için kullanılmıştır. Sünni âlimler, onun Hz. Ebu Bekir’den sonra Müslümanların en faziletlisi ve hilafet makamına en uygun sahabi olduğunda ittifak etmiştir. Şii âlimler ise Hz. Ömer’in, Ebu Bekir ile birlikte, Hz. Muhammed’in cenazesi henüz ortada iken hilafeti Hz. Ali’den gasp ettiğini ileri sürmüşlerdir. Şii din bilginlerinin iddialarının aksine Hz. Ali, Hz. Ömer’in halifeliğine ilk gün biat etmiş ve onun yardımcısı olmuştur. Hz. Ömer de “Ali olmasaydı Ömer helak olurdu.” diyerek aralarındaki güveni ifade etmiştir.

      Kadınlara karşı çok sert olan Hz. Ömer, halifeliği döneminde adalete verdiği önem ile tarihteki yerini almıştır. Hz. Ebu Bekir döneminde edindiği tecrübeden kendi halifeliği döneminde fazlasıyla yararlanmıştır. Hz. Ayşe’nin, “Ömer anılınca adalet anılmış olur, adalet anılınca Allah anılmış olur, Allah anılınca da rahmet iner.” dediği rivayet edilmiştir. Görev yaptığı müddetçe devlet hazinesinden, ihtiyacından fazlasını almamaya özen gösteren Hz. Ömer, kul hakkına riayet konusunda büyük titizlik göstermiştir. O, kendisinden sonra gelecek halifeye, zimmilerin hukukuna riayet edilmesini ve onlara verilen sözlerin tutulmasını vasiyet ederek kul hakkı konusundaki titizliğini göstermiştir.

      Hz. Ömer toplumu ilgilendiren konularda toplumun görüşüne başvururdu. Bu amaçla halkı Mescid-i Nebevi’ye çağırır, iki rekât namaz kılındıktan sonra minbere çıkıp konuyu halka açardı. Halkın soru sormasına ve haklarını aramasına imkân tanır, kendisinin eleştirilmesini isterdi. İyiliği emretmek, kötülüklerden sakındırmak anlamına gelen ve İslam’ın en temel öğretilerinden olan “emri bi’l-ma’rûf nehiy ani’l-münker” esasına bağlı kalarak halifelik vazifesini yerine getirmekte çok büyük dikkat gösteren Hz. Ömer bütün emir ve yasakları önce kendi şahsında ve ailesinde uygulardı.

      Toplumun her ihtiyacını yakından takip eden Hz. Ömer, divan defterlerini yanına alarak Medine çevresindeki insanların ihtiyaçlarını, evlerine gidip kendi eliyle verirdi. Gündüzleri çarşı pazarda, geceleri de Medine sokaklarında dolaşıp asayişi kontrol eder, ihtiyaç sahiplerini gördüğünde kendisi beytülmaldan yiyecek taşırdı. Her cumartesi günü Medine’nin dışında Âliye yöresine gider, ağır işlerde çalıştırılan kölelerin yükünün hafifletilmesini sağlardı. Öte yandan hayvanlara fazla yük taşıtılmasına izin vermezdi. Valilerine yazdığı mektup ve emirnamelerden birer nüshanın saklanmasını istediğinden, İslam Devletinde Divanü’l-inşa denilen arşivin de ilk kurucusu odur.

      Züheyr, Nâbiga ve Abde gibi Arap coğrafyasının ünlü şairlerinin şiirlerini gençliğinden beri dikkatle dinlediği bilinen Hz. Ömer’in bunları okuduğu, birçoğunu ezberlediği, halifeliği döneminde kabilelere ait divanların derlenmesini istediği bilinmektedir. Onun bu şiirlerden bestelenmiş şarkıları dinlemeyi sevdiği ve “Şarkı, yolcunun azığı cümlesindendir.” dediği nakledilmektedir.

      Kur’an-ı Kerim’in mushaf hâline getirilmesi hususunda Hz. Ebu Bekir’i ikna eden Hz. Ömer, bütün İslam beldelerinde valilere, cami ve mekteplerde eğitim ve öğretime Kur’an’la başlanmasını emretmiş, bu maksatla çeşitli vilayetlere Medine’den bazı sahabileri göndermiş, onlara maaş bağlamıştır.

      Hz. Ömer hadislerin rivayetine çok dikkat eder, Resul-i Ekrem’den bizzat duymadığı bir hadisi rivayet eden sahabilerden