Hasan Yılmaz

Yavuz Sultan Selim’den Halife Abdülmecit’e Yedi İklimin Sultanları Osmanlı Halifeleri


Скачать книгу

kendisinin de ziyaret etmeyeceğini bildirdi. Kâbe ziyaretine müsaade edilmesini sağlamak için görüşmelerini ısrarlı bir şekilde sürdürdü. Dönüşünün gecikmesi üzerine kendisini bekleyen Müslümanlar arasında öldürüldüğü şayiası yayılınca Hz. Muhammed, sahabelerden, müşriklere karşı savaşa girmek şartıyla biat aldı. Biat sırasında, “Osman, Allah ve resulünün emrini yerine getirmek için gitmiştir.” deyip sağ elini sol elinin üzerine koyarak onun adına biat ettiğini gösterdi. Hz. Osman, 630 yılında çıkılan Tebük Seferi sırasında ordunun silahlandırılması için başlatılan yardım kampanyasında en büyük yardımı yaptı.

      Üçüncü Halifelik Şerefine Erişti

      Hz. Muhammed’e gönderilen Kur’an ayetlerini kaleme alan vahiy kâtiplerinden olan Osman, Hz. Ebu Bekir döneminde de onun kâtipliğini ve müşavirliğini yaptı.

      Hz. Ömer, Mescid-i Nebevi’de adalet arayan Ebu Lü’lüe tarafından ağır bir şekilde yaralandığında Allah tarafından cennetle müjdelenenlerden Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Abdurrahman b. Avf, Hz. Sa’d b. Ebu Vakkas, Hz. Talha b. Ubeydullah ve Hz. Zübeyr b. Avvâm’ı, üç gün içinde aralarından birini halife seçmek üzere görevlendirmişti. Hz. Ömer’in vefatından önce başlayan değerlendirme, onun ölümünden sonraya ertelendi. Hz. Ömer’in vefatından sonra yapılan ikinci toplantıya, Medine dışında olması nedeniyle Talha b. Ubeydullah katılamadı. Halifelik talebinden feragat ederek görüşmelere hakemlik eden Abdurrahman b. Avf, üyelerin her biriyle ayrı ayrı, uzun görüşmeler yaptı. Ayrıca Medine halkının ileri gelenlerinin de görüşlerini aldı. Medine’de bulunan vali, komutan ve kabile reisleriyle istişarede bulundu. Üç gün süren bu değerlendirmenin ardından, dördüncü gün sabah namazından sonra kararını açıklamak üzere halkı Mescid-i Nebevi’ye davet etti. Önce Hz. Ali’yi, daha sonra Hz. Osman’ı yanına davet edip ikisinden de Allah’ın kitabına ve peygamberin sünnetine uyma, ayrıca Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in siyasetini takip etme konularında güvence istedi. Hz. Ali’nin “Gücümün ve bilgimin yettiği kadar…” şeklindeki cevabına karşılık Hz. Osman’ın tereddütsüz cevabı üzerine Hz. Osman’ı halife ilan ettiğini açıklayıp ona biat etti. Daha sonra Hz. Ali ve mescitte bulunanlar da ona biat etti.

      İslam Toprakları Genişlemeye Devam Etti

      Hz. Osman’ın döneminde İslam orduları fetihlerini sürdürdü. Horasan’ın bir kısmı, Hamedan ve Kirman başta olmak üzere; Merv’e kaçan Sasaniler’in son hükümdarı Üçüncü Yezdicerd’in 651 yılında öldürülmesiyle İran toprakları tümüyle ele geçirildi. Aynı yılın ikinci yarısından sonra Ahnef b. Kays, Kirman üzerinden Horasan’a girerek tarihte Toharistan olarak geçen günümüzde Afganistan toprakları içinde kalan bölgeyi ele geçirdi. Onu gönderen Basra Valisi Abdullah b. Âmir de Nişabur’u alarak devletin sınırlarını Hazar Denizi’ne kadar genişletti. Bugünkü Afganistan sınırları içinde kalan bazı şehirler kısa süre içinde zapt edildi. Aynı dönemde Ermenistan, Gürcistan, Dağıstan ve Azerbaycan toprakları da ele geçirildi. Erdebil merkez olmak üzere Azerbaycan’ın çeşitli şehirlerine birlikler yerleştirildi.

      İslam Devleti’nin enerjisinin yoğunlaştığı bu dönemde Mısır’dan sonra Kuzey Afrika’da fetihlere devam edildi. 646 yılında Amr b. Âs’ın yerine Mısır’a vali tayin edilen Sa’d b. Ebu Serh, tarihte İfrikiye olarak anılan Tunus’a kadar uzanan Kuzey Afrika topraklarını fethetti. Daha sonra da iç kesimlere yönelen İslam orduları, bugünkü Sudan’a kadar uzanan Afrika topraklarını ele geçirip, burada kurulu bulunan Makarra Krallığı’nı egemenliği altına aldı.

      Devletin sınırları Akdeniz kıyılarına dayandığında İslam dünyası denizcilikle de tanıştı. Bizans’tan ele geçirilen tersanelerden yararlanılarak donanma oluşturuldu. Böylece daha önce Hz. Ömer’i ikna edemeyen Şam Valisi Muaviye, Hz. Osman’ın izniyle 649 yılında Kıbrıs’ı vergiye bağladı. 650 yılında da Suriye sahillerine yakın Arvâd Adası alındı. İki yıl sonra Akdeniz’i bir Arap denizi hâline getirmek için Sicilya ve Rodos adalarına seferler düzenlendi. Daha önce barış yoluyla vergiye bağlanan Kıbrıs Adası, vergisini ödememesi nedeniyle 654 yılında savaş yoluyla ele geçirildi ve adaya on iki bin asker yerleştirildi. Bu dönemde İslam Devleti en büyük deniz zaferini Bizans donanmasına karşı kazandı. Beş yüz gemilik Bizans donanmasına karşı iki yüz gemilik İslam Devleti donanması Antalya’nın Finike ilçesi açıklarında “Zâtü’s-savârî’’ diye anılan büyük bir zafer kazandı. Böylece Akdeniz’in doğusu İslam Devleti’nin kontrolüne geçti.

      Kazanılan savaşlar ve genişleyen topraklar toplumdaki refahı arttırdı. Artan refah, beraberinde paylaşım kavgasını da getirdi. Bu nedenle Hz. Osman’ın yönetiminin ilk altı yılı sakin geçerken, ikinci altı yıllık devresinde sıkıntılar yaşandı. 650-656 yıllarını kapsayan ikinci dönemde halkta hoşnutsuzluklar başladı. İslam’daki siyasi ayrışmalara neden olan olaylar da bu şikâyetlerle başladı.

      Nepotizm ve Kabile Asabiyesi Felaket Getirdi

      Hazreti Osman’ın halifeliğinin ilk yıllarında devlet, fetihler yoluyla süratle zenginleşirken, halifeliğinin son yıllarında ise ekonomik krizle boğuşmak zorunda kalmıştır. Hızlı zenginleşme, adil paylaşım tartışmalarını başlatmıştır. Hızlı zenginleşmenin ardından yaşanan ekonomik krizden en fazla askerî garnizonların bulunduğu Kufe, Basra ve Mısır etkilendi. Hz. Osman devri, İslam tarihinde nepotizm tartışmalarının başladığı dönem olmuştur. Bu durum ayrı bir şikâyet konusu teşkil etmiştir. Kendi kabilesinden olan Muaviye’yi Şam’a vali atayan, Humus, Kınnesrin ve Filistin vilayetlerini de ona bağlayarak yetkilerini genişleten Hz. Osman, daha sonra Kufe ve Mısır valiliklerine de kardeşlerini getirmiştir. Basra valiliği görevine ise İslam akaidinde Eş’ari ekolünün kurucusu olan Ebu Musa el-Eş’ari’nin yerine dayısının oğlunu atamıştır. Amcasının oğlu Mervan b. Hakem’e de devlet kâtipliği görevi vermiştir. Böylece devletteki bütün idari kadrolar Ümeyyeoğulları’nın eline geçmiştir. Bu durum başta Hz. Ali olmak üzere pek çok sahabi tarafından eleştiri konusu olurken, Kureyş Kabilesi içinde Emevioğulları-Haşimoğulları rekabetini ateşledi. Aynı şekilde Kureyş Kabilesi’nden olmayan Arabistan’daki diğer kabileler tarafından da Kureyş’in devletteki hükümranlığı olarak değerlendirildi. Böylece Arapların içinde sönmeye yüz tutan kabile asabiyesi gün yüzüne çıkmış oldu.

      Hz. Osman’a ilk karşı çıkan şehir Kufe oldu. Hz. Osman’ın kardeşi olan Kufe Valisi Velid b. Ukbe, 651 yılında bir cinayetin faillerine, İslam hukukuna dayanarak kısas uyguladı. Bu nedenle katillerin yakınlarının hedefi hâline geldi. Valiyi içki içmekle itham eden bu kişiler, iddialarını halifenin huzurunda ispat ederek onun görevden alınmasını sağladılar. Bülbülün çektiği dili belasıdır misali, yeni Vali Said b. Âs da bir mecliste, “Irak toprakları Kureyş’in bahçesidir.” sözüyle toplumdaki kabilecilik asabiyesini iyice körükledi. Meclistekilerden Eşter en-Nehaî, “Allah’ın bize kılıçlarımızla ihsan etmiş olduğu bu araziler nasıl Kureyş’in çiftliği oluyor?” diyerek fitili tutuşturdu. Tartışmalar 654 yılında isyan boyutuna ulaşınca elebaşları, halkı isyana kışkırtma suçlamasıyla Hz. Osman’ın emri doğrultusunda Şam Valisi Muaviye’nin huzuruna gönderildi. Muaviye, bu kişileri Humus’a sürgün etti. Daha sonra bağışlayarak Kufe’ye dönmelerine izin verdi. Ancak kışkırtıcı eylemlerini arttırarak devam ettirdiler. Irak’ın ikinci büyük garnizon kenti Basra da Kufe’den etkilendi. Orada da Hz. Osman aleyhinde faaliyetler yankı buldu. Şam’da ise İslam’ı ilk kabul eden sahabilerden olan Ebu Zer, Vali Muaviye’nin devlet harcamalarındaki lüks ve şatafatına karşı yönelttiği eleştirileriyle zenginler aleyhine bir hareket başlattı. Halifeliğin dünya mallarına iktidar olma aracına dönüşmesinden endişe ettiğini belirten