Лев Толстой

Kreutzer Sonat – Niçin?


Скачать книгу

budur!’

      Bana öyle geliyordu ki yüksek düşünce ve duygularım onda bir makes buluyor,6 bir ayna gibi ona aksediyordu. Endamına ve saçlarına bitiyordum, bir günlük tanışma bende daha candan bir tanışıp anlaşma isteğini uyandırdı.

      Şaşılacak şeydir! Güzellikle iyilik ekseriya eş ve kardeş sayılır! Bir güzel kadın ne manasız şeyler söyler de bakarsınız dinleyenlere bunlar birer nükte, birer hikmet gibi gelir. O, münasebetsizlikler eder. Fakat göze çarpan yalnız onun hoşa giden güzel taraflarıdır. Şayet manasız şeyler söylemez ve münasebetsizlik etmezse o zaman o bir ahlak numunesi ve zekâ harikası telakki olunur.

      Eve geldiğim vakit ruhum tatlı intibalarla dolup taşıyordu. Onu kadınlığın en mütekâmil bir örneği addederek, benim karım olmaya layık olduğuna hemen kanaat getirdim ve ertesi gün gidip kızı istedim.

      Ne karışık mesele! Bizim ulusumuz gibi bir ulus halkı içinde ancak binde bir erkek belki çıkar ki resmen evlenmeden evvel on kere, yüz kere, hatta bin kere evlenmemiş olsun.

      Bugünkü günde bu işin şaka götürür yeri olmadığını, bilakis fevkalade önemli bir ciddiyeti bulunduğunu takdir eden namuslu gençler vardır sanırım. Allah onları nazardan saklasın! Fakat bizim zamanımızda böylesi on binde bir çıkmazdı.

      Bunu herkes bilir de hiç bilmiyormuş gibi hareket eder. Romanlarda duyguları bütün inceliğiyle tasvir olunan kahramanlar görülür ki akarsular, çitler, çiçekler arasında bir genç kıza karşı olan büyük sevgilerinden bahsolunduğu vakit onların mazilerine, kerhaneleri ziyaretlerine, hizmetçi kızlarıyla, aşçı kadınlarıyla, başkalarının karılarıyla olan münasebetlerine dair bir tek söz bile geçmez. Eğer bunlardan bahseden romanlar olursa bu gibi uygunsuz kitaplar asıl onları okuması lazım gelenlere, yani onları okumakla en çok istifade edecek olan genç kızların ellerine verilmez.

      Bütün erkekler düşündüklerini genç kızlardan sakladıkları gibi kendi aralarında bile açığa vurmazlar. Sözlerine, sohbetlerine bakın, sanki ortada böyle bir mesele hiç yokmuş gibidir. Büyük şehirlerde ve hatta köylerde hemen herkesin içinde yuvarlandığı rezaletlere hiç temas bile etmezler. O kadar samimi görünen bir kanaatle söz söylerler ki sonunda, söyledikleriyle kendileri de aldanırlar. Fakat onları dinleyen zavallı genç kızlar… Onlar işittiklerine hakikaten inanırlar. Benim zavallı talihsiz karıcığım da işte bunlardan biri oldu.

      Bir gün nişanlı iken ona içyüzümü gösterdiğimi hatırlıyorum. Onu geçmiş hayatımın ve bilhassa en son münasebetimin safhalarına agâh etmeyi7 kendimce bir ödev bilmiştim. Çünkü bunu ben söylemesem nasıl olsa başkalarından öğrenecekti.

      İçyüzüme vâkıf olunca öyle derin bir yeis ve dehşete düştü ki o dakikada benden ayrıldığını sezdim. Keşke hakikaten ayrılmış olaydık! İkimiz için de ne kadar iyi olacaktı!”

      Pozniçev sustu. Çayından bir yudum daha aldı.

      VI

      Sonra yüksek sesle “Hayır!” dedi. “İsabet ki böyle olmuş; çünkü ben de layığımı bulmuş oldum. Fakat sadet haricine çıkmayalım. Maksadım bu gibi işlerde aldananların hep genç kızlar olduğunu anlatmaktı.

      Kocalarından ders aldıkları için anneler bunu bilirler ve erkeklere, erkeklerin masumiyetlerine inanır gibi görünerek güya inanmıyorlarmış gibi hareket ederler. Onlar hem kendileri hem kızları için erkekleri yemlemesini ve oltaya çekmesini bilirler.

      Biz erkekler, öğrenmeye istidadımız olmadığı için bu işten anlamayız. Onlar pek iyi takdir ederler ki en temiz, tabiri mahsusuyla, en şairane sevgi kadının manevi vasıflarına değil belki yatak hâline, başının tuvaletine, giyinişine, boyanışına tabidir. Tecrübeli bir kokete hangisine razısın diye sorunuz: Ele geçirmek istediği bir erkeğin yalanına dolanına, cevrücefasına, hatta çapkınlıklarına mı yoksa ona kılıksız, kıyafetsiz takdim olunmaya mı? Göreceksiniz ki evvelkini tercih edecektir. Kadınların hepsi böyledir.

      Onlar bilir ki biz temiz, lekesiz bir aşktan bahsederken yalan söyleriz. Bizi imrendiren münhasıran onların vücutlarıdır ve biz onların herhangi bir ahlaki pürüzlerini biçimsiz bir kılıklarından daha ehven buluruz.

      Koket onu hiç düşünmeden içine doğarak; genç kız masum bir şuursuzlukla, hayvan gibi, aynı izi takip eder. İşte bunun için bu daracık, vücuda yapışık roplar giyilir; yapma kıçlar, lastik memeler yapılır; omuzlar, kollar, göğüsler meydana çıkar.

      Kadınlar, hele malumatını erkeklerden edinmiş olanlar pek iyi bilirler ki hangi yüksek mevzu üzerine konuşulursa konuşulsun erkeğin gözünde bunlar kuru laftan başka bir şey değildir ve onun gözü asıl kadının vücudunda ve o vücuda renk veren şeylerdedir. İşte bundan dolayı onlar da erkeklerin bu zaafına göre cephe alırlar. Bizim için bir tabiat-i saniye8 yerine geçen bu itiyat ne gibi amillerin tesiriyle bizde kökleşip kalmış, bunu aramayalım. Sosyetenin muhtelif tabakalarına ait rezilane hayatı gözümüzün önüne getirelim. Düpedüz bu bir kerhane hayatı değil midir?.. Siz başka türlü mü düşünüyorsunuz?..”

      Ve benim itirazıma meydan bırakmadan “Durun size ispat edeyim.” dedi. “Sizin düşüncenize göre bizim sosyete kadınlarımız kerhanedekilerden ayrı bir gaye ve menfaat peşindedirler, öyle mi?.. Ben diyorum ki hayır! Ve işte size ispatı! Muhtelif gayeler takip eden kimselerin yaşama tarzları da muhtelif olur. Onlar bütün bütün başka olurlar ve bu benzemeyiş zahir hâllerinde apaçık görünür. Şimdi siz kerhanelere düşmüş o zavallı kadınlarla en yüksek sosyal tabakalarımızdaki kadınları karşılaştırınız: Ne görürsünüz? Aynı tuvaletler, aynı edalar, aynı kokular, aynı çıplak omuzlar, kollar, göğüsler, gerdanlar, aynı sıkma roplar, daracık eteklikler… Süse ve elmasa aynı düşkünlük; dansa, musikiye, şakımaya aynı heves! Erkekleri imrendirmeye çare aramak bunlar için de onlar için de aynı derece mübahtır. Açık söylemek lazımsa şunu itiraf edelim: Muayyen bir müddetle kiralanan orospu herkesin hakaretine uğrar, kaydı hayat9 şartıyla orospu ise herkesin hürmetine mazhar olur, mesele budur!”

      VII

      “İşte beni de baştan çıkaran bu daracık elbiseler, bu ondüle saçlar, bu yapma arkalar oldu.

      Vakıa beni baştan çıkarmak zor bir iş değildi. Tuzağa düşmek için bahane arıyordum. Çünkü öyle bir muhit içinde yetişmiştim ki serlerde yetişen hıyarlar gibi orada da genç âşıklar türer. Bol gıda işsizleri kışkırtan bir şey değil midir? Bizim sosyetelerde erkekler aygır gibi besleniyorlar. Buna şaşıyorsunuz değil mi? İstediğiniz kadar şaşınız, bu böyledir. Son zamanlara gelinceye kadar ben de bunu fark etmemiştim, fakat şimdi görüyorum. En ziyade canımı sıkan şey de kimsenin bunu fark etmeyip de deminki kadın gibi ahmakça mütalaada bulunması oluyor.

      Bu yaz köylüler bizim tarafta bir demir yolu işinde çalışıyorlardı. Bizim köylülerin ne yediklerini siz bilir misiniz? Ekmek, köpürmüş arpa suyu, bir de soğan. Bu kadar gıda bir mujiği pekâlâ tarlada çalıştırabiliyor. Demir yolu idaresi bunlara köpürmüş arpa suyu ile adam başına yarım kilo et veriyor. Fakat o, ağır bir el arabası sürerek günde on altı saat çalışmak suretiyle aldığını fazlasıyla ödüyor. İş ile gıda ödeşiyor. Biz ki onun iki misli et, balık, av eti, türlü türlü içkili, harlı yemekler yer içeriz. Bu yediklerimizi nasıl harcıyoruz? Sefahat âleminde vücudumuzu israf ederek, öyle değil mi? Eğer bu işte emniyet supabı açık bulundurulduysa her iş yolunda gider. Fakat benim ara sıra yaptığım gibi supap kapatılacak olursa o zaman azgınlık baş gösterir. Bir taraftan romanlar, şehvet edebiyatı, musiki,