Лев Толстой

Kreutzer Sonat – Niçin?


Скачать книгу

inadına gibi el birliğiyle hepsi bir araya gelmişti: Benim müsait vaziyetim, iyi bir terzi elinden çıkmış bir rop, şairane bir vapur gezmesi hep yolunda idi. Yirmi kere teşebbüs edilse belki hepsi boşa çıkardı. Bu seferki boşa çıkmadı. Size söylüyorum, bu hakiki bir tuzaktı, şaka değil.

      Evlenmeler nasıl oluyor, biraz tetkik edelim. Bakılırsa bundan daha tabii ne olabilir? Kız yetişmiştir onu kocaya vermeli. Gelinlik bir kızı evlendirmekten daha basit bir şey olmaz. Yüzüne bakılmayacak kadar çirkin olmadıkça ona göz atacak âşıklar çıkacaktır. Eskiden kızlar evlenme çağına geldiler mi anaları, babaları onları evlendirirlerdi. Dünyanın her yerinde, Çin’de, Hindistan’da, Müslümanlarda, bizim köylerimizde, hasılı insanların yüzde doksan dokuzunda bu böyle olmuştur ve böyle olmaktadır. Geri kalan yüzde bir, yani biz ahlaksızlar bu usulü beğenmemişiz, başka bir yol bulmuşuz. Bulduğumuz yol nedir? Kızlar panayırda satılığa çıkarılır gibi ortaya çıkarılır.

      Erkekler için duhuliye serbesttir; istediklerini seçebilirler. Orada genç kızlar açıktan söylemeye cüret edemezler, fakat içlerinden geçen şudur: ‘Sevgili! Gel, beni al, onu alma! Bak şu omuzlarıma, başka taraflarıma da bak!’ Biz erkekler bakar geçeriz, yine geçeriz. Onları gözden geçirirken içimizden memnun, şöyle deriz: ‘Biliyorum, biliyorum, boşuna üzülme, avlanmam!..’

      Güzel ama, hele bir boş bulun, pat! Avlandığın gündür!”

      “Fakat…” dedim, “başka türlü nasıl olabilir? Resmen kızlar mı erkeklere talip olsunlar, böyle mi istiyorsunuz?”

      “Bilir miyim? Fakat mademki erkek kadın bir deniyor, müsavat10 adamakıllı olmalı. Kılavuzla evlenmek usulünü çirkin buldular. Şimdiki usul ondan bin kat fenadır. O usulde iki tarafın da hakları ve umaçları mahfuzdur. Bunda ise kadın bir esir mesabesindedir. Yahut tuzağa konmuş yem gibidir. ‘Çocukluktan çıkan bir kızı törenle ortaya çıkarıp sosyeteye karıştırmak’ koca avlamaya çıkarmaktan başka bir şey midir? Bu hakikati olduğu gibi bir anaya veya kızına söyleyin; bunu bir hakaret sayar, hemen gücenir. Hâlbuki maksatları, gayeleri bundan ibarettir, başka şey olamaz. Bunun daha müthişi bazı çok körpe kızlar görülüyor ki, masum ve görgüsüz, ne yaptıklarını bilmeyerek bunu yapıyorlar.

      Bu analar, kızlar bari sözlerinde samimi olsalar! Hayır, ne münasebet, hepsi gösteriş, hepsi yalan!..

      ‘Ah, mahlukatta nevilerin menşesi, enteresan mevzu!’

      ‘Ah, edebiyattaki cazibe başka nerede vardır!’

      ‘Lili’nin resme ne kadar merakı var!’

      ‘Ede siz, sergiye gidecek misiniz?’

      ‘Araba gezintileri yapıyor musunuz?’

      ‘Tiyatroya gidiyor musunuz?.. Konsere gidiyor musunuz?..’

      ‘Lili’nin musikiye olan istidadı bizi hayrete düşürüyor.’ ‘Bu mütalaalara iştirak etmemeniz neden ileri geliyor?’

      ‘Ah, vapur gezintileri, ne hoş!..’

      Bunları söyleyen kadınların ise düşünceleri şundan başka bir şey değildir:

      ‘Gel, benim ol, istersen Lili’mi al. Hayır, beni al. Hiç olmazsa dene bir kere!..’

      Ne sahtekârlık! Ne yalancılık!”

      Pozniçev çayını içip bitirmiş, fincanını kaldırıyordu.

      IX

      Şekerini, çayını çantasına yerleştirirken “Hâkimiyetin…” dedi, “kadında olduğunu elbet tasdik edersiniz. Erkeklerin bütün çektikleri kadın yüzündendir.”

      “Nasıl? Hâkimiyet kadında mıdır dediniz? Fakat hak ve salahiyet erkeğe has bir imtiyaz değil midir?”

      Heyecanla “Hah…” dedi, “işte ben de bu noktaya işaret etmek istiyorum. Bu fevkalade meselenin çözüm noktası buradadır; bir yandan onların son derece yumuşak başlı olup aşağıdan aşağıdan almaları, bir yandan kudret ve nüfuzu ellerinde tutmaları. Bu cihetten onlar Yahudilere benzerler. Yaşadıkları memleketteki mütevazı durumlarının intikamını paralarıyla çıkarırlar. İçlerinden geçen şudur: ‘Siz bize yalnız ticaret hakkını veriyorsunuz, öyle mi? Âlâ! Fakat biz ticaretimiz sayesinde sizin efendiniz olacağız, bilmiş olun!’ Kadınların da içinden geçen şudur: ‘Siz bizi yalnız zevkinize alet olarak kullanmak istiyorsunuz, öyle mi? Pekâlâ, öyle olsun! Biz de sizi bu yönden esaretimiz altına alırız!’

      Kadın hukukunu baltalayan şey onların intihap hakkından mahrum olmaları veya hâkimler sırasına geçememeleri değildir. Bunlar bir hak sayılmaz. Kadın ile erkek arasındaki müsavatsızlık kadının istenmeden bir erkeği istemesinin veya boşanmadan ondan ayrılmasının yasak olmasındadır. Daima erkek seçer, beğenir, kadın beğenilir, seçilir; işte müsavatsızlık bundadır. Ne o! Hoşunuza gitmiyor, değil mi? Pekâlâ, öyle ise şimdi de erkeği aynı haklardan mahrum ediniz. Yani elinde tuttuğu ve kadına vermek istemediği hakları onun elinden alınız. Yapabilir misiniz? Fakat kadın hedefe başka yoldan gitmesini bilir; aradaki müsavatsızlığı gidermek için onun en çok güvendiği şey erkeğin hayvani duygularıdır. Erkeği yere vurmak için bu duygular onun elinde bir silahtır. Bu suretle görünüşte seçen erkek olduğu hâlde hakikatte kadındır. Hele kadın bu işin ehli olursa erkeğin başına çıkar ve orada müthiş saltanatını kurar.”

      “Bu fevkalade kudrete, bu saltanata siz nerede rastladınız?”

      “Nerede mi? Her yerde ve her şeyde! Büyük şehirlerde mağazalara giriniz. Orada akılalmaz, hesaba sığmaz büyük ve ince çalışmaların verimini yığın yığın milyonlar hâlinde bulursunuz. Bu mağazaların onda dokuzunda erkeğe yarar ufak bir şey görebilir misiniz? Hayatta lükse ait ne varsa hepsi onu arayan, onu kıymetlendiren kadınlar içindir. Atölyeleri, tezgâhları birer birer geziniz. Hepsi manasız birtakım kadın süsleri yapmakla meşguldür. Nesil nesil milyonlarca işçi bu manasız kadın hevesleri uğruna mahvolup gitmiştir. Zi-kudret11 kraliçeler gibi kadınlar beşeriyetin onda dokuzunu esir gibi kullanmış, çalıştırmıştır. Bütün bunlar ne için? Erkeklere eş haklar kendilerine verilmediği için. Gizli duygularımıza kurdukları tuzağa biz düştükçe onlar öçlerini almış oluyorlar. Üzerimizde öyle derin bir tesir yapmaya muvaffak olmuşlardır ki yanlarında irademizi kaybediyoruz. Erkek bir kadına bir kere yaklaştı mı sihrine kapılmış demektir. Şuur, muhakeme geçmiş ola!

      Ben ne zaman balo tuvaletiyle bir genç kız veya bir kadın gördümse sıkılmışımdır. Şimdi ise bu manzara bana korku veriyor. Bunda erkekler için bir tehlike, tabiata aykırı bir şey görüyorum. Bu tehlikeyi izale için her vakit içimde, polis çağırmak, ondan imdat ummak isteğini duyarım!

      Gülüyorsunuz, fakat ben hiç de şaka söylemiyorum. Eminim ki bir gün gelecek -ve o gün belki de pek uzak değildir- o gün herkes birbirine hayretle soracak, ‘Nasıl olmuş da…’ diyecekler, ‘kadınların hisleri gıcıklayarak herkesi baştan çıkaran şekillerle sosyetenin rahatını bozmalarına göz yumulmuş!’ Umumi gezme yerlerinde gezginlerin ayakları altına birer tuzak kurmadan bunun farkı ne? Hatta bu ötekine göre ehven bile kalır.

      Size sorarım: Kumarı ve başka şans oyunlarını ne için yasak ediyorsunuz da ondan bin kere daha çok tehlikeli olan bir şeye, kadınların yarı çıplak ortaya çıkmalarına ses çıkarmıyorsunuz?..”

      X

      “İşte ben de tuzağa böyle düştüm. Adı üstünde âşık olmuştum. Yalnız onu tecessüm etmiş bir mükemmeliyet örneği görmekle kalmıyordum, nişanlı olduğumuz