Артур Конан Дойл

Sherlock Holmes’un Anıları Bütün Maceraları 4


Скачать книгу

Jack, anlatamam!..’ diye bağırdı.

      ‘O evde kimlerin yaşadığını ve o fotoğrafı verdiğin kişinin kim olduğunu söylemediğin sürece, aramızda bir daha asla güven söz konusu olamaz!’ dedim ve evden ayrıldım. Bunlar dün oldu Bay Holmes ve eşimi en son o zaman gördüm. Ayrıca bu tuhaf mesele hakkında daha fazla bilgim yok. Aramıza giren ilk gölgedir bu ve o kadar yıprandım ki ne yapacağımı bilemiyorum. Bu sabah, sizin bana tavsiyelerde bulunabileceğiniz geldi aklıma aniden. Bu yüzden koşup size geldim ve kendimi ellerinize bırakıyorum. Eğer anlayamadığınız herhangi bir nokta varsa lütfen sorun. ama en önemlisi bana ne yapacağımı söyleyin, yoksa daha fazla dayanamayacağım!”

      Holmes ile birlikte bu olağanüstü hikâyeyi büyük bir ilgiyle dinlemiştik. Bu üzücü olay nedeniyle büyük bir sarsıntı geçiriyordu adamcağız. Arkadaşım bir süre eli çenesinde, sessizce düşüncelere dalmıştı.

      “Söyler misiniz…” dedi sonunda. “Penceredeki yüzün bir adama ait olduğuna yemin edebilir misiniz?”

      “Onu uzaktan gördüm. Bu nedenle bu soruya tam olarak cevap vermem imkânsız.”

      “Görünüşe göre sizi çok etkilemiş.”

      “Doğal olmayan bir ten rengi ve kaba hatları vardı. Yaklaştığımda hızla gözden kayboldu.”

      “Eşiniz sizden yüz sterlini ne zaman istedi?”

      “Yaklaşık iki ay önce.”

      “Onun ilk kocasının fotoğrafını hiç gördünüz mü?”

      “Hayır, ölümünden sonra Atlanta’da büyük bir yangın çıkmış ve eşimin bütün evrakları yok olmuş.”

      “Yine de ölüm belgesi var. Gördüğünüzü söylemiştiniz.”

      “Evet, yangından sonra yenisini çıkartmış.”

      “Karınızın Amerika’dan tanıdığı kimse var mıydı?”

      “Hayır.”

      “Oraları tekrar ziyaret etmeyi düşünüyor muydu?”

      “Hayır.”

      “Peki, mektup alır mıydı?”

      “Hayır.”

      “Teşekkür ederim. Bu durumu düşünmek için biraz süre istiyorum. Bu ev tamamen terk edildiyse işimiz zorlaşabilir. Diğer yandan eğer evdekiler, siz gelmeden önce uyarılıp dışarı çıktılarsa -ki öyle olduğunu tahmin ediyorum- geri dönebilirler ve bu durumda biz de meseleyi kolayca çözebiliriz. Size tavsiyem şudur, tekrar Norbury’ye dönün ve evin pencerelerini yeniden inceleyin. İçeride olduklarına emin olursanız, sakın zorla girmeye kalkışmayın, lütfen arkadaşımla bana bir telgraf çekin. Elimize ulaştığında bir saat içinde yanınızda olacağız ve bu meseleyi kökünden çözeceğiz.”

      “Ya hâlâ boş ise?”

      “Böyle bir durumda yarın yanınıza geleceğiz ve olayları konuşacağız. Hoşça kalın ve en önemlisi sebepsiz yere endişeye kapılmayın.”

      “Korkarım ki işler pek yolunda değil Watson.” dedi arkadaşım, Bay Grant Munro’yu kapıdan geçirdikten sonra. “Sen ne diyorsun olanlara?”

      “Çok çirkin görünüyor.” diye cevap verdim.

      “Evet. Yanılmıyorsam işin içinde şantaj var.”

      “Şantajcı kim peki?”

      “Evin tek rahat odasında yaşayan ve şöminenin üzerine kadının resmini koyan yaratık olsa gerek. İnan bana Watson, penceredeki soluk yüz çok ilgimi çekiyor ve ben bu davayı dünyada kaçırmam.”

      “Teorin nedir?”

      “Aslında geçici bir teorim var. Haklı çıkmazsam şaşarım. Bu kadının ilk kocası o evde yaşıyor.”

      “Neden böyle düşünüyorsun?”

      “Kadının, kocasının eve girmemesi için çırpınmasını başka nasıl açıklayabiliriz? Anladığım kadarıyla olaylar şöyle gelişti: Bu hanım Amerika’da evlendi. Kocası kötü alışkanlıklar edindi ya da kötü bir hastalığa yakalandı mı desek; mesela cüzzam gibi? En sonunda kocasından kaçtı, İngiltere’ye döndü, adını değiştirdi ve yeni bir başlangıç yapmak için hayatına yön verdi. Üç yıldır evliydi ve güvende olduğunu düşünüyordu. Yeni kocasına da uydurma bir isim adına düzenlenmiş bir ölüm belgesi gösterdi ama bir gün ilk kocası ortaya çıktı. Kadına mektup gönderip gerçekleri anlatmakla tehdit etti. Kadın kocasından yüz sterlin isteyerek onu susturacağını sandı. bu o kadar da işe yaramadı ve bir süre sonra kadının oturduğu yere geldiler, ikinci kocası kır evine yeni birilerinin taşındığını söyleyince kadın bunların kim olduğunu anladı. Kocası uyur uyumaz kendisini huzur içinde bırakmaları konusunda onları ikna etmekte kararlıydı; ancak başarısızlığa uğrayınca ertesi sabah tekrar gitti ama bu sefer kocasıyla karşılaştı. Oraya bir daha gitmeyeceğine söz verdi kocasına ama iki gün sonra, kendisinden istenilen fotoğrafı da yanına alarak onları tekrar ikna etme çabasına başvurdu. Görüşme sırasında hizmetçi hemen yanına koşturup kocasının geldiğini haber verdi. Kadın, kendisini onu evde bulamayınca kır evine geleceğini bildiğinden herkesi arka kapıdan ağaçlık alana götürerek sakladı. Bu sebepten kocası evin terk edildiğini düşündü. Bu gece incelemelerde bulunmak üzere gittiğinde hâlâ kimsenin evde ikamet etmediğini görürse herhâlde bu olaya benim kadar şaşıran olmaz. Teorim hakkında ne düşünüyorsun?”

      “Sadece tahminlerde bulunuyorsun.”

      “En azından gerçeklerle örtüşüyor. Yeni gerçeklerle yüzleştiğimizde ve örtüşmediğini gördüğümüzde işte o zaman tekrar düşünürüz. Zaten Norbury’deki arkadaşımızdan haber almadığımız müddetçe elimiz kolumuz bağlı.”

      Haberin gelmesi için çok fazla beklemedik. Çayımızı bitirmek üzereyken haber elimize ulaştı. “Evde hâlâ ikamet ediyorlar.” yazıyordu. “Penceredeki yüzü tekrar gördüm. Yedi treniyle sizi karşılayacağım ve o saate kadar bir şey yapmayacağım.”

      Vagondan indiğimizde bizi platformda bekliyordu ve istasyonun ışıkları altında onun çok solgun olduğunu ve üzüntüden titrediğini görebiliyorduk.

      “Hâlâ oradalar Bay Holmes.” dedi eliyle arkadaşımın kolunu tutarak. “Gelirken kır evinin ışıklarını gördüm. Bu meseleyi tamamen halledelim.”

      “Planınız nedir?” diye sordu Holmes ağaçlarla çevrelenmiş yolda yürürken.

      “İçeri zorla girip orada kimlerin yaşadığını öğreneceğim. İkinize de şahit olarak ihtiyacım var.”

      “Bu sırrı çözmemeniz konusunda ısrar eden eşinize rağmen sonuna kadar gitmekte kararlısınız demek.”

      “Evet, kararlıyım.”

      “Bence doğrusunu yapıyorsunuz. Gerçekler, sonsuz şüphelerden daha iyidir. Bir an önce gidelim. Gerçi yasalara karşı geliyoruz ama yine de buna değer.”

      Çok karanlık bir geceydi. Ana yoldan, her iki tarafı çalılıklar ve derin tekerlek izleriyle kaplı dar bir yola saptığımızda yağmur çiselemeye başlamıştı. Bay Grant Munro sabırsızca ilerlerken biz, onu takip etmekte zorlanıyorduk.

      “Oradaki ışıklar benim evime ait.” diye mırıldanarak ağaçlar arasındaki parıltıya işaret etti. “Burası da girmeyi planladığımız kır evi.”

      O konuşurken bir yola saptık ve hemen karşımızda bir ev göründü. Karanlıkta, toprağın üzerine yansıyan küçük, sarı bir ışık, kapının tamamen kapalı