Daha önce hiç görmediğim bir yüz ifadesi vardı; göreceğimi de sanmazdım. Çok solgundu, hızla nefes alıyordu ve beni uyandırıp uyandırmadığını görmek için paltosunu iliklerken sürekli bana bakıyordu. Sonra da uyuduğumu düşünerek sessizce odadan çıktı ve bir dakika sonra ön kapının menteşelerinin keskin gıcırdamasını duydum. Yatakta oturarak gerçekten uyanık olduğuma emin olmak için parmaklarımı yatak kenarlarına vurdum. Sonra yastığın altındaki saatimi aldım. Saat sabahın üçüydü. Benim eşim bu saatte, ıssız yollarda ne yapıyor olabilirdi?
Yaklaşık yirmi dakika oturup buna mantıklı bir cevap bulmaya çalıştım. Düşündükçe daha tuhaf ve izah edilemez gözüküyordu. Hâlâ kafam karmakarışık, öylece oturuyorken kapı tekrar hafifçe kapatıldı ve eşimin ayak seslerini merdivenlerde duydum.
‘Hangi cehennemdeydin, Effie?’ diye sordum içeri girdiğinde.
Sesimi duyduğunda aniden sıçradı ve zorlukla nefes alıyormuş gibi bir çığlık attı. Beni en çok huzursuz eden bu davranışları oldu çünkü onda tarif edilemez bir suçluluk duygusu hissetmiştim. Eşim her zaman dürüst ve açık sözlü olmuştur; kendi odasına gizlice girmesi kocası ona bir soru sorduğunda çığlık atıp ürkmesi, beni çok üzmüştü.
‘Uyanık mıydın, Jack?’ dedi sinirli bir gülüşle. ‘Seni hiçbir şeyin uyandıramayacağını düşünürdüm…’
‘Neredeydin?’ diye daha sert bir tonda sordum.
‘Tabii ki çok şaşırmışsındır.’ dedi; paltosunun düğmelerini açmaya çalışırken ellerinin nasıl titrediğini görebiliyordum. ‘Daha önce hiç böyle davranmamıştım. Doğrusunu istersen kendimi boğulacak gibi hissettim ve temiz havaya ihtiyaç duydum. Dışarı çıkmasaydım kesinlikle bayılırdım. Biraz kapının önünde durdum. Şimdi kendimi daha iyi hissediyorum.’
Bu hikâyeyi anlattığı süre boyunca bir kez olsun yüzüme bakmadı ve ses tonu her zamankinden farklıydı. Açıkça yalan söylediğini anlamıştım. Cevap vermeden yüzümü duvara çevirdim; kalbim parçalara ayrılmıştı ve endişeyle şüphe duygusu beni darmadağın etmişti. Eşim benden ne gizliyor olabilirdi? Nereye gitmişti? Öğrenene kadar huzur bulamayacaktım ama bana yalan yanlış da olsa cevap verdikten sonra ona tekrar soramazdım. Bütün gece yatakta döndüm durdum, teori üstüne teori ürettim ama her biri diğerinden daha saçma oluyordu.
O gün şehre inmeliydim ama aklım bu kadar karışıkken işle ilgili meselelerle ilgilenemeyecektim. Eşim en az benim kadar rahatsız olmuştu ve ara sıra bana attığı kaçamak bakışlarından benim ona inanmadığımı anladığını hissedebiliyordum. Çılgınca bir çözüm yolu aradığının farkındaydım. Kahvaltıda hiç konuşmadık ve yemek yer yemez durumu değerlendirmek için temiz havaya ihtiyaç duydum, kendimi dışarı attım.
Crystal Sarayı’na kadar yürüdüm, bir saat kadar orada oyalandım ve saat bir gibi Norbury’ye döndüm. Tesadüfen o kır evinin önünden geçtim dönerken ve bir önceki gün gördüğüm o tuhaf şeyi tekrar görebilmek ümidiyle pencereye göz attım. Orada öylece duruyorken birdenbire kapı açıldı ve eşim dışarı çıktı. Şaşkınlığımı tahmin edemezsiniz Bay Holmes!..
Onu gördüğümde afallamıştım ama göz göze geldiğimizde benim şaşkınlığım, onunkinin yanında hiç sayılırdı. Bir an sanki tekrar evin içine koşmayı düşündü ama gizlenmenin yararı olmayacağını anladı. Bembeyaz kesilmiş yüzü ile korkmuş gözleri, dudaklarındaki gülümsemenin ne kadar sahte olduğunu ortaya koyuyordu.
‘Ah, Jack!’ dedi. ‘Yeni komşularımızın yardıma ihtiyaçları olup olmadığını sormaya gelmiştim. Neden öyle bakıyorsun Jack? Bana kızmadın ya?’
‘Demek ki…’ dedim. ‘Dün gece buradaydın.’
‘Ne demek istiyorsun?’ diye cevap verdi ağlamaklı bir hâlde.
‘Buradaydın. Eminim. Gecenin o saatinde ziyaret ettiğin bu insanlar kim?’
‘Ben daha önce buraya hiç gelmedim.’
‘Bana nasıl yalan söyleyebilirsin?’ diye bağırdım. ‘Konuşurken bile ses tonun değişiyor. Ben senden hiç sır sakladım mı? Eve gireceğim ve bütün meseleyi kökünden halledeceğim.’
‘Hayır, hayır, Jack! Tanrı aşkına!’ dedi nefes nefese kendisini kontrol edemeyerek. Sonra kapıya yaklaştığımda beni kolumdan yakaladı ve büyük bir güçle geri çekti.
‘Sana yalvarıyorum bunu yapma Jack!’ diye bağırdı. ‘Sana bir gün her şeyi anlatacağım, yemin ediyorum ama o eve girersen bu, sana ızdıraptan başka bir şey getirmeyecek.’ Kendisinden kurtulmaya çalışırken bana çılgınca yalvarmaya devam etti.
‘Güven bana Jack!’ diye bağırdı. ‘Bu seferlik bana güven. Pişman olmayacaksın. Senin iyiliğin için olmasaydı senden asla bir şey gizlemezdim. Bütün hayatımız buna bağlı. Eğer benimle eve dönersen her şey yoluna girecek. Ama o eve zorla girersen işte o zaman aramızdaki her şey bitmiş olacak!’
Tavırlarındaki samimiyet ve umutsuzluk duraksamama neden oldu ve kararsızca kapının önünde öylece kalakaldım.
‘Sana bir şartla inanacağım; sadece bir şartla!’ dedim sonunda. ‘Bu gizeme şu andan itibaren son vereceksin. Sırrını saklamakta özgürsün ama bundan böyle gece yarısı dışarı çıkmak ya da benden gizli hareket etmek gibi şeyler olmayacak. Olanları unutmaya hazırım ancak ileride tekrarlanmayacağına söz vermelisin.’
‘Bana güveneceğini biliyordum!’ diye bağırdı rahatlayarak. ‘Senin istediğin gibi olacak. Haydi gel! Ah, haydi evimize gidelim!’ Hâlâ kolumdan çekerek beni o evden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Yürürken geriye dönüp baktım ve üst kattaki pencerede, bana geçen gün bakan o soluk, sarımtırak, öfkeli yüzü gördüm. O yaratık ile eşimin arasında ne gibi bir bağ olabilirdi? Ya önceki gün gördüğüm o sert, kaba kadının benim eşimle ne bağlantısı vardı? Tüm bunlar acayip bir yapbozun parçaları gibiydi ve bunu çözmeden asla rahat edemeyeceğimi çok iyi biliyordum.
Bu olaydan sonra iki gün evde kaldım. Karım anlaşmamıza uyuyor gibi görünüyordu çünkü evden dışarı adımını atmadı. fakat üçüncü gün, verdiği sözün, onu, kocasını ve görevlerini bile unutturan bu gizli etkinin pençesinden kurtarmaya yetmeyeceğini anladım.
O gün şehre inmiştim ve her zamanki 3:36 treni yerine 2:40 treniyle eve döndüm. Eve girdiğimde hizmetçimiz şaşkınlık içinde salona koştu.
‘Hanımın nerede?’ diye sordum.
‘Sanıyorum yürüyüşe gitti.’ diye cevap verdi.
Yine aklım şüphelerle doldu. Yukarı koşarak evde olmadığına emin olmak istedim. Onu ararken tesadüfen üst kattaki pencerelerin birinden dışarı baktığımda biraz önce konuştuğum hizmetçimin o eve doğru koştuğunu gördüm. Sonra, tabii ki her şeyi anladım. Eşim oraya gitmişti ve ben eve geldiğimde hizmetçinin haber vermesini istemişti. Öfkeyle yanıp tutuşuyordum, meseleyi kökünden çözmek için aceleyle aşağı inip karşı tarafa koşturmaya başladım. Eşimin ve hizmetçinin yoldan geri geldiğini gördüm ama onlarla konuşmak için durmadım. Hayatımı gölgelendiren bir sır, o evde yatıyordu. Ne olursa olsun bunun artık bir sır olmaktan çıkacağına yemin ettim. Eve ulaştığımda kapıyı çalma zahmetinde bulunmadan direkt içeri daldım.
Giriş katında her şey sessiz sakindi. Mutfakta ateşin üzerinde bir çaydanlık ötüyor, hasır sepette büyük, siyah bir kedi yatıyordu; ama daha önce gördüğüm kadından iz yoktu. Hemen diğer odaya koştum; burada da kimse yoktu. Sonra üst kata çıktım ve buradaki iki odanın da boş olduğunu gördüm. Koca evde hiç kimse yoktu. Eşyalar ve tablolar